إِنَّ الَّذِينَ آمَنُواْ وَالَّذِينَ هَاجَرُواْ وَجَاهَدُواْ فِي سَبِيلِ اللّهِ أُوْلَـئِكَ يَرْجُونَ رَحْمَتَ اللّهِ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ

218- Onlar ki; iman ettiler, hicret ettiler (küfürden, günahtan ve yurtlarından), Allah yolunda cihat (ciddi gayret) ettiler. İşte onlar, Allah'ın rahmetini umabilirler. Allah bağışlayandır, acıyandır. (Bakara:218)



.





HÜMEZE SÛRESİ

HÜMEZE SÛRESİ

وَيْلٌلِّكُلِّ هُمَزَةٍ لُّمَزَةٍ

1-Arkadan çekiştirip kaş gözle sürekli aşağılayanların hepsine yazıklar olsun!

Veyl, kötülüğün gelmesi demek olup bazen bir belanın ortaya çıkması zamanında dehşet ve kötülüğü ifâde etmek için dilimizdeki “vay, yazık” kelimeleri gibi kaygılı olma ve dehşete düşme anlamında kullanılır. Bu sebeple “Vay haline!” yahut “Yazık, yazık!” demek gibiolur ki, biz bunları acıma ve esef etme manasında da kullanırız. (Bkz.Kalem:31, Mâ’ûn:4)

Hümeze, fiil formunda fakat “hemmaz”gibi ismifail manasında kullanılmaktadır. Hümeze'nin asıl anlamı, “sıkmak ve ısırıp tahrif etmektir.” “Arkadan kınayarak, ayıplayarak, kötüleyerek o kişiyi sıkıntıya sokanlar ”anlamına gelir. Hemzulinsan, bir kişiyi arkadan çekiştirmek, dedikodusunu yapmaktır. Kötüleyen ve söz taşıyanlardan Kalem 11'de bahsedilmiştir.

Lümeze; arkadan ve yüzüne karşı mimiklerle (kaş, göz ve dudak hareketleriyle) sıkıntı verenler anlamına gelir.Hümeze gibi mübalâğa kalıbında çoğul anlamlı bir ismi fail olduğundan bu hareketleri sürekli yapanlar, bunu âdet hâline getirenler manasına gelir. Sonuç olarak“hümeze” arkadan çekiştirme ve gıybet iken, “lümeze”de bunu yüz mimikleri ile yapanlar demektir.

الَّذِيجَمَعَ مَالًا وَعَدَّدَهُ

2-O ki, malı toplar ve onu, tekrar tekrar sayar.

Ellezî, ismi mevsuldür. Manası “O ki” dir. Bazı kıraatlerde bu “ceme’a” kelimesi “cemme’a” şeklinde okunmuştur. O zaman da mâna, helâl harâm demeden malını oradan buradan toplamak olacaktır.

Mal, “meyl” kökünden gelir. Meyl,orta yolu bırakıp iki taraftan birine yönelmek demektir. Bu meyil iyilik için olabileceği gibi kötülük için de olabilir.

Addede kelimesinin ilk anlamı,adet (sayı) demek olup cümledeki anlamı da, “tek tek saydı” mânasına gelir. Ondan bundan toplanılan bu mal, sahibini tepeden bakan bir müstekbire çevirir. Müstekbir, zayıf ve fakîr gördükleri ile alay edip onları aşağılar.

-------------------

يَحْسَبُأَنَّ مَالَهُ أَخْلَدَهُ

3-Malının onu hâlid kılacağını hesap eder.

Ahledeh, “huld” kökünden türemiştir. Araplar değişimi ve bozulması uzun zaman alan her şeyi “hulud”sıfatı ile niteler. Bu kelime ebedî demek değil; hâlini korumak, bozulmamak anlamındadır. (Bkz. Ahzab:65, Nisa:169) Gıybeti tetikleyen muharrik şey; temelde mal, servet, makam, diploma, titr, kariyer, vb. dünyevî unsurlardan kaynaklanan büyüklenme hissi, kendini öne çıkartma arzusu ve diğerlerinden daha farklı,kıymetli, hâlid görme hastalığıdır.

Malı-mülkü ile insanları aşağılayıp onlarla alay etme hakkını kendinde görenlerin bu hâllerinin sürekli kalmayacağı, esasen bu davranışın kendilerini düşkün, güçsüz ve âciz bir hâle düşüreceği bundan sonraki âyetlerde ifâde edilecektir.

-------------------

كَلَّالَيُنبَذَنَّ فِي الْحُطَمَةِ

4-Hayır, o mutlaka hutameye atılacak.

Hutame, “bir şeyi kırmak”anlamına gelen 'hatame' fiilinden türemiştir. Hatime kalıbı “hastalık veya ihtiyarlıktan zayıf ve bitkin düşmek” anlamına gelmektedir. Gıybet ve alay;esasen yapanı zehirleyen, âcizleştiren bir zavallılıktır. Bu hastalık temel güven duygusuna zarar vererek, toplumun bir arada durmasını sağlayan bütün unsurları un ufak eder. “Hutame” Neml 18'de bir toplumun kırılması, ezilip dağılması manasında kraliçe Belkıs'ın dilinden şöyle kullanılmıştır: “Süleyman ve ordusu, sakın sizi ezmesin!” (Neml, 18)” Zenginlik, para ve pul ne gençliği dâim kılar ne de hiç geçmeyen yaşlılık hastalığından insanı kurtarabilir. 

-------------------

وَمَاأَدْرَاكَ مَا الْحُطَمَةُ

5-Ve hutamenin ne olduğunu bilir misin?

Hutame sadece kişiyi ve toplumları kırıp geçiren, zayıflatan bir hastalık değil; aynı zamanda yapanın insanlığını zayıflatarak yok eden, değersiz bir hâle çeviren bir hastalıktır.

-------------------

نَارُاللَّهِ الْمُوقَدَةُ

6-Allah’ın nârıdır, tutuşturulmuştur.

Nâr; bir şeyin ısıdan parlaması,kızararak aydınlatmasıdır. Devenin üzerine damga koymak anlamındaki `n-v-r’ kökünden türeyen bu kelimenin (çoğulu nîrân) sözlük anlamı ateş, görüş, alâmet, gövdeye basılan damgadır. Bunun Allah’a izafe edilerek kullanılması çok ilginç bir detaydır. Nâr, Allah’a izafe edilir. (Nârullah) Ancak, cehennem“cehennemullah” şeklinde hiçbir yerde asla Allah’a izafe edilmez. Yani Allah cehenneme sahip çıkmaz. “Ey Mâlik! Rabbin bizim üzerimize hüküm versin” diye seslendiler. (Malik): “Muhakkak ki siz,kalacak olanlarsınız.” dedi. Zuhruf:77 Âyette cehennemin sahibi olarak mâlik isimli bir meleğin zikredilmesi cehennemin Allah’a isnat edilmediğinin açık ve net bir ifâdesidir. “Allah’ın nârı/Allah'ın ateşi” sadece bu âyette kullanılır.

Bunun sebebi; gıybet, suizan ve alayın (fücûr) Allah’ın fıtrî olarak her insana yerleştirdiği temel güven duygusunu yakıp yok etmesidir. Bunun fitilini tutuşturan yine kişinin kendisidir. İlkel duygular olan öfke, kıskançlık, kin ve kibri üst beyin dediğimiz irade merkezi (fuad) sürekli kontrol altında tutar. “Hümeze” ve“lümeze” ilkel beyinde kalması gereken bu duyguların idrake (fuad’a) doğru yayılmasına sebep olmaktadır.

-------------------

الَّتِيتَطَّلِعُ عَلَى الْأَفْئِدَةِ

7- O ki idraklere yükselir.

Ef’ideh, fuad’ın çoğulu olup ''niyet ve irade merkezi'' için kullanılır.(Lisanu'l-Arab) Bu sebeple ef’ideh, insanın ''bilinç üstü ve karar verme merkezi''ni ifâde eder.

İttele’a,yukarı çıkmak anlamına gelir. Bu mânada Kur’an’da kullanılmıştır: “Belki Mûsa’nın ilahına yükselirim. Çünkü ben onun yalancılardan olduğunu sanıyorum,dedi.” (Kasas:38)

Hutame;insanı ilkel duygu ve düşüncelerin elinde acze düşüren, pişmanlıklar ve iç yangınlarıyla devam eden, iradesini bile ele geçiren, bırakılması zor, ''psikolojik ve sosyolojik bir hastalık ve ceza''dır.

-------------------

إِنَّهَاعَلَيْهِم مُّؤْصَدَةٌ

8-Muhakkak o, onların üzerine yapışmıştır.

Mu’sade, “kapıyı kapattım,kilitledim” ifadesinden gelmiştir ve “kilitlenmiş, sımsıkı kapatılmış”demektir. Arapçada bir kapıyı iyice kapadığında, “evsadtu’l-bâbe” veya“âsadtu’lbâbe” denir. (Ferrâ, Zeccâc) Türkçedeki ''Müsaade var mı?'' sözünün de buradan geldiği anlaşılmaktadır. Bu sebeple buradaki ''kilitlenme''ifâdesi,  insanı esir edip boğan ''yapışıp kurtulamama'' mecazî anlamıyla anlaşılmalıdır.

-------------------

فِيعَمَدٍ مُّمَدَّدَةٍ

9- Uzayıp giden sıkıntılar içinde...

İmed, kendisine dayanılan şey demektir. Amedtul hait, duvara dayandım demektir. Amud, çadırın dayandığı tahta direk demektir. Türkçedeki “amuda kalkmak” (tepeüstü, çivi gibi dik durmak)deyimi de, amed kelimesinin bu anlamlarına uygun mânada dilimize girmiştir.

''Direk, sütun, temel direk,baston'', ''amed'' kelimesinin olumlu anlamlarıdır ki, bu anlamlar buradaki bağlama uymaz. Mesela bu kelimeden türeyen 'umdeh', çoğul formda 'umud' şeklinde gelir. Gerek maddî gerek başka yönden güvenilen her şey demektir. Bu bağlamda kelimenin ''sırttaki yara ve ur'' anlamındaki olumsuz manasını düşünmek gerekir. Yerinden desteksiz, yardımsız kalkamayan hastaya''el-‘amîd'' denir. Çok şiddetli üzüntüye de ''el-‘amîd'' denir. Bu mânada,''te’ammede'' ''Üzüntü ve acı çekti.'' demektir. Dolayısıyla bağlam gereği ''acı''anlamı tercih edilmiştir.

Hümeze sûresini bir bütün olarak değerlendirdiğimizde, Rabbimizin bu sûrede gıybet, çekiştirme, dedikodu, kaşgözle dalga geçmenin, insan benliğini saran mal biriktirme hastalığının,insanın bizzat kendisinin içinde tutuşturduğu ateş ile kendisini sürüklediği psikolojik durumun; muhteşem, edebî bir tasviriyle karşılaşırız. ''Allah'ın ateşi'' tamlaması ile Allah tarafından insanın fıtratına işlenen ''fücûr ve takva''ikileminden ''fücûr''a işaret olarak alındığında bunun bizzat insan tarafından tutuşturulduğu da anlaşılacaktır.

Kanaatimizce genel olarak sanıldığı gibi ilk 3 âyetten sonra ''Hutame'' ile tasvir edilen durum,dünya hayatının bitiminde insanın içine atılacağı son durak olan cehennem ateşi/vadisi- elbette nihai ceza için nihai durak orasıdır- olmayıp insanın iç dünyasının hâlini ortaya koyan ve hiçbir yerde görülemeyecek muazzam psikolojik bir tahlildir. Rabbimizin ''Hutame''yi Zât'ının ateşi olarak tasvirle başlayıp bu ateşin idraklere kadar yükseleceğini,onların üzerine yapışıp esir edeceğini ve insanı bitimsiz acılar içinde bırakacağını belirtmesi, ''Hutame''nin insanın iç benliğinde bu dünyada, şimdi yaşandığına en açık işârettir. Nitekim, Tekâsur sûresinde de mal biriktirenlerin bu hareketleriyle dünyayı cehenneme çevirdikleri; bilme, görme ve yaşama aşamalarıyla karşılaşıp acısını yaşayacakları anlamına işâret vardır.Yukarıda sayılan ve ne yazık ki birçok insanın ''takva'' ile kuşanma yerine kendisini yapmaktan alıkoyamadığı tatlı, tutkulu, çekici, cazibeli,insana haz veren, insanı esir eden ve sonunda insan ruhunda acılar bırakan gıybet, dedikodu, alay edip dalga geçme, mal ile ölümsüzlüğü yakalama isteği(fücûr)gibi her insanın tabiatında var olan ve bizzatihi kendisi tarafından tutuşturulmuş çirkin dürtü, tutum ve davranışların sonunda yaşadığı dehşetengîz iç yangın tasvir edilmektedir. Bir anlamda bu durum; sözü edilen çirkin dürtü, tutum ve davranışların insanın iç benliğindeki yansımaları, çekilen ızdırabın muşahhas görüntüsüdür. Bu; dünyadaki cezadır, ahiretteki ceza elbette daha ağır olacaktır.(Allahualem)

Sûre her ne kadar Mekkî bir sûre olsa da ve sözü edilen dürtü, tutum ve davranışlar(ateş) ilk bakışta kibirli müşrik tipleri akla getirse de, esasen sözü edilen durumlara sıfatı ne olursa olsun her tür insanın yakalanma riski bulunmaktadır. Sûre bu anlamda; zemmedilen dürtü, tutum ve davranışların çevremizde yaygın bir durum olması bakımından hepimize ciddi uyarı anlamı taşımaktadır. Hasılı; arkadan çekiştirip alay etmek, malın kölesi olup insanı ölümsüz kılacağını zannetmek, kişinin insanlığını zayıflatarak içerden çürüten, insanın içini yangın yerine çeviren, insanı mahpus eden, âhiretini de yakan bulaşıcı bir hastalıktır.


 
Eklenme Tarihi : 23.10.2018 22:13:18
Okunma Sayısı : 3958