زُيِّنَ لِلَّذِينَ كَفَرُواْ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا وَيَسْخَرُونَ مِنَ الَّذِينَ آمَنُواْ وَالَّذِينَ اتَّقَواْ فَوْقَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَاللّهُ يَرْزُقُ مَن يَشَاءُ بِغَيْرِ حِسَابٍ

212- (Hakikati) İnkâr edenlere dünya hayatı süslendirildi. (Onlar) inananlarla (bu dünyada) alay ederler. Oysa (ilahi azaptan) korunup, sakınan (o inanalar) kıyamet gününde onlardan (makamca çok) üstündürler. Allah, dilediğine hesapsız rızık verir. (Bakara:212)



.





İNSAN VE İHSAN

Hayat yürüyüşümüz devam ederken, insan olarak ihsana muhtacız. İhsan, insan için vazgeçilmez değerlerden biridir. Öncelikle ihsan nedir? Bunu tanımaya çalışalım.

İhsan: Hasene kökünden türemiş bir kelimedir. Mezit, bir fiil olan ehsene fiilinin mastarıdır.

Hasene: Her hoşa giden, arzu edilen şeyi ifade eder. Hasene iyilik demektir.

Istılahi olarak hasen: Allah'ın iyi ve güzel gördüğü her şeydir. Onun zıttı ise seyyetun yani kötülüktür.

İyilik ve kötülük kavramları nefse göre değil vahye göre belirlenir.

İhsan ise, iki şekilde meydana gelir:

Birincisi: Başkasına iyilik yapmak demektir.

İkincisi: Kişinin kendi benliğine sinmiş, ruhuna işlemiş olan iyilik ahlakıdır.

Allah (c.c) şöyle buyurur:” Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder. Çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.”

bu ayete göre ihsan, adaletten daha geniş kapsamlıdır. Adaletin gereğini yapmak vaciptir.(zorunludur) Fakat ihsanda bulunmak ise, gönülden yapmış olduğu iyiliktir. Daha güzel bir ifade ile; Allah’ın sürekli insanı gördüğünü, onun halinden haberdar olduğunu müşahede eder ve hayatını buna göre şekillendirirse,  insan; ihsanı elde edebilir.

İhsanın insanda oluşması, insanın bütün benliğiyle Allah’a teslim olmasıyla gerçekleşir:” Evet, gerçekten her kim tüm benliğini Allah’a teslim ederse işte o ihsanı elde eden kimselerdendir. Onun ecri Rabbin katındadır. Ona korku yoktur ve o mahzunda olmayacaktır.” ( Bakara, 112)

ayetin işareti  Allah’ı görür gibi ibadet edebilmek yani ihsanı kazanabilmek kişinin kendisini Allah’a teslim etmesiyle doğrudan ilişkilidir:“ Rabbin, İbrahim’e bütün benliğin ile Allah'a teslim ol dediğinde; İbrahim, ben âlemlerin rabbi olan Allah’a bütün benliğimi teslim ettim.” demişti.

İşte ihsanı yakalamanın yolu İbrahim’i bir teslimiyetten geçer. İbrahim’i bir teslimiyet, hayata İsmail’i bir adanmışlık ve Haceri bir tevekkül olarak yansıyordu. Hani İbrahim, Hacer’i ve İsmail’i Mekke’nin ıssız çöllerinde bırakıp giderken Hacer:'' Bu ıssız, bucaksız bir yerde, şu ufacık yavru ile bizi burada bırakmanı Allah mı emretti?'' diye sorduğunda İbrahim : ''Evet'' deyince Hacer'i tevekkül:'' Git, Allah emrettiyse arkana bakmadan git!'' deyip Allah'a böyle bir tevekkül göstermesi, ihsanı ( Allah’ı görür gibi yaşamayı )  elde etmenin apaçık göstergesi değil midir? Fakat bizler, hanımlarımızı ve çocuklarımızı öyle ıssız çöllere de değil şehrin göbeğinde yaşadığımız halde bırakıp, Allah'ın kelamının okunduğu sohbetlere gitmekten bile aciz kalmışız. Allah, bize:” Onların hayatlarında sizin için ibretler vardır.” derken neden bizler hala  peygamberleri kendimize örnek almıyoruz. Yoksa peygamberlere iman, sadece bir sözden mi ibarettir? Peygamberlere iman eden sahabeye bakalım. Peygambere biat etmek için Akabe'de buluşan insanlara Allah Resulü, tebliğ ve davetini yapınca onlar: 'Hepimiz bunu candan kabul ediyoruz.'' demişlerdi. İçlerinden biri, onları uyararak şöyle diyordu:'' Arkadaşlar, bu daveti kabul etmekle neyi kabul ettiğinizin farkında mısınız? Sizler, bu tebliği kabul etmekle iman etmeyen bütün Arap kabilelerini karşınıza aldınız ve Allah Resulü'nün davasını her şeyden üstün tuttuğunuzun farkın da mısınız?'' dedi. Tam o esnada Sad Bin Muaz, ayağa kalktı: ''Anamız, babamız Resulün getirdiği davaya feda olsun. O'nu hak dinle gönderen Allah’a yemin olsun. O; bize şu denize dalın, derse biz de onunla beraber gözümüzü kırpmadan dalarız.'' diyerek yüreğindeki imani duygu işte böyle dışarı vuruyordu. Peki biz, acaba gözümüzü kırpmadan neye dalıyoruz? Biz, gözümüzü kırpmadan televizyona dalmışız, mala dalmışız, heva ve hevese dalmışız. Allah, bu gafletten uyandırsın bizi! İbrahim’i bir teslimiyet, İsmail’i bir adanmışlık ruhu, Hacer'i bir tevekkülü bize nasip etsin!  İbrahim’in Rabbine yaptığı duası bizim hayat parolamız ve hedefimiz olsun inşallah: “ Benim ibadetlerim, namazım, hayatım ve ölümüm âlemlerin rabbi olan Allah içindir.'' İşte ey insanlık ailesi; bak, gör İbrahim’i bir dua nasıl yapılırmış. İbrahim, bu teslimiyetinden dolayı Allah’ın kitabında tek başına bir ümmet olduğu zikredilmiştir.  Fakat adanmışlık ruhunu yakalayamayan ümmet tek bir kişi gibi kalır. Ümmetin vahdeti İbrahim’in ruhudur. İbrahim, ihsanı elde etmenin en güzel örneğidir.

 
Eklenme Tarihi : 11.12.2013 13:27:49
Okunma Sayısı : 3143