Dünya hayatında insanlar arası yaptığımız ticaret, dürüstlük ve hesabın doğru yapılmasına dayanır. Dürüst davranan ve hesabını da doğru yapan kimseler Allah’ın izniyle kazanırlar. Değilse Allah hain kimseleri iflah etmez. Onlar eninde sonunda batarlar.
Bilindiği gibi, ticaret yaparken alıp sattığımız malın bize bir maliyet fiyatı vardır. Maliyet fiyatını hesap ederken alış fiyatının üzerine dükkan kirası, çalıştırdığımız elemanlara verdiğimiz ücret, verdiğimiz vergi, elektrik, su, telefon… vs giderlerini de ekleriz. Bu şekilde malın bize maliyet fiyatı ortaya çıkar.
Ayrıca bir de o malın piyasasını da göz önünde bulundurarak satış fiyatını tespit ederiz ve malı satarız. Neticede malın maliyet fiyatı ile satış fiyatı arasındaki fark bizim kârımız olacaktır. Eğer malı maliyet fiyatından aşağı satarsak zarar ederiz. Maliyet fiyatına satarsak bu defa da hiç kâr etmemiş oluruz ki aslında bu da dolaylı olarak zarar etmek anlamına geliyor.
Ticarette bir de ciro diye bir kavram vardır. Dükkanınızı akşam kapatırken o gün alışverişten dolayı kasada biriken para sizin günlük cironuzdur. Günlük cironun hepsi kâr değildir. Cironun içinden maliyet fiyatını çıkardığınız zaman geriye kalan sizin kârınızdır. Bir de yanında günlük giderinizi çıkarırsınız, neticede o gün kâr mı yoksa, zarar mı ettiğiniz ortaya çıkar. Buna göre geliriniz giderinizden çoksa kâr, azsa zarar etmiş sayılırsınız. Yani kâr etmiş olmanız için elde ettiğiniz şey elden çıkan şeyden daha çok ve daha değerli olacaktır.
Bu örnekten hareketle gelelim Allah ile aramızdaki ticaretin tahliline:
Dünya hayatından amaç, Allah’a teslim olarak yaşamaktır, yani müslüman olmaktır. Buna göre müslümanlık bizim için en değerli şeydir. Dünyada hiç bir şey müslümanlığımızdan daha değerli değildir.
Öyleyse, dünya hayatından istifade ederken elde ettiğimiz şeylerin müslümanlığımıza zarar vermemesine dikkat edeceğiz. Çünkü dünyadan bir şey elde ederken, elde ettiğimiz şey müslümanlığımıza zarar verdiyse, biz, böyle yapmakla değerli olanı verip değersiz olanı almış oluruz ki, bu açıkça zarardır.
Hani dünya ticaretinden örnek verirken söylemiştik; kâr etmiş olmak için gelir giderden daha değerli olacak diye. Burada elde ettiğimiz şey giden müslümanlığımızdan daha değersiz olduğuna göre, zarar ettik demektir.
Mesela, Rabbimiz Bakara süresinin 8. ayetinden itibaren münafıklardan bahsederken ilgili ayetlerin sonunda şöyle buyurur:
“İşte onlar hidayete karşılık dalaleti satın alanlardır. Ancak onların bu ticareti kazançlı olmamış ve kendileri de doğru yola girememişlerdir.”(Bakara/16)
Ayette anlatılan kimselerin niçin zarar ettikleri gayet açık: Hidayeti vermişler, dalaleti almışlar.
Biz müslümanlar bazen, “para kazanıp, zengin olacağız” diye kendimizi çoğu kez gereksiz yere yoğun işlerin içine sokarız. Elbette zengin olmak haram değil, meşru bir niyettir. Bu niyetle yıllarca uğraşırız. Gerçekten hedeflediğimiz gibi çok para kazandığımızda olur. Ancak bu zengin olma sürecinin başındaki müslümanlığımızla, sürecin sonundaki müslümanlığımız çoğu zaman farklı olur.
Evet, çok para kazanmışızdır belki ama karşılığında müslümanlığımızı vermişizdir. Ya da müslümanlığımız başlangıca göre son derece zayıflamış ve sıradanlaşmıştır.
Bu zenginlik hali, bir yönüyle bizleri sevindiriyor olabilir. Ancak olayı ticaret mantığıyla ama müslüman bir kafayla değerlendirdiğimizde şöyle bir sonuç ortaya çıkıyor: Biz, gelir olarak dünyayı elde ettik ama karşılığında gider olarak müslümanlığımızı verdik. Müslümanlığımız dünyadaki başka her şeyden daha değerli olduğuna göre, biz zarar ettik. Beni müslümanlığımdan eden böyle zenginliğin gözü kör olsun!
Müslümanlığımıza zarar vermeden zengin olabiliyorsak ne ala! Buna kimsenin itirazı olamaz. Hatta daha da güzel olur. Çünkü sahip olduğumuz müslümanlık, zenginliğimizi ahiret cennetine çevirebilir. Ama müslümanlığımızı vererek elde edeceğimiz zenginlik başımıza bela olur, belki de bizim cehennemimiz olur, Allah korusun!
Bu tür örneklerde maalesef süreç çoğu zaman müslümanın aleyhine zararla sonuçlanıyor. Bundan dolayı biz müslümanlar dünyadaki hayatımızı bir ticaret gibi düşünüp ticaretimizi! sürdürürken neyi alıp neyi verdiğimize çok dikkat edeceğiz.
Aldığımız şeylerin her zaman verdiğimizden daha değerli olduğuna bir müslüman olarak azami gayret göstereceğiz. Bir esnaf mantığıyla günlük olarak ciromuza bakıp “Hesap günü gelmeden önce kendinizi hesaba çekiniz” cümlesinin verdiği bilinçle kârımızın ve zararımızın hesabını yapmalıyız. Bazen insani zaaflarımızdan dolayı basit dünya menfaatlerine aldanıp karşılığında daha değerli şeylerimizi vererek zarar edersek hemen pişmanlığımızı arz edip zararlarımızı telafi etmenin çabasına girişeceğiz.
Bu konuda nasıl hareket edeceğimizi yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim şöyle ortaya koyuyor:
“Ey iman edenler! Sizi acı bir azaptan kurtaracak ticareti size göstereyim mi?
Allah ve Resulüne inanır,mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad edersiniz. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır.
İşte bu takdirde Allah sizin günahlarınızı bağışlar, sizi zemininden ırmaklar akan cennetlere, Adn cennetlerindeki güzel meskenlere koyar. İşte en büyük kurtuluş budur.
Seveceğiniz başka bir şey daha var: Allah’tan yardım ve yakın bir fetih. Müminleri bunlarla müjdele!” (Saff /10-13)