Adalet kavramı A-D-L kökünden türeyen bir mastardır. Türevleri ile beraber Kuran’da 28 defa geçen bu kelimenin manası; Dengeli olmak, doğru, dürüst olup hakkı gözeterek orantılı hareket etmektir. En geniş manasıyla; haklıya hakkını, suçluya cezasını vermektir. Bu kelimenin dilimizde ki çeşitleri; Adalet, adil, adliye, mutedil, muadil, tadilat gibi sözcüklerdir. Bunlar da az çok adaletin ne demek olduğunu ifade ediyorlar. Adalet iki türlüdür;
1) Mutlak Adalet
2) Mukayyet Adalet.
1-Mutlak Adalet: Allah (c.c) kullarına yaratılışta vermiş olduğu ve kişiye adeta ilahi bir format gibi yerleştirmiş olduğu adaletli davranma duygusudur. Bu hakikat Kuran’da şöyle ifade edilir;
يَا أَيُّهَا الْإِنْسَانُ مَا غَرَّكَ بِرَبِّكَ الْكَرِيمِ (6) الَّذِي خَلَقَكَ فَسَوَّاكَ فَعَدَلَكَ (7) فِي أَيِّ صُورَةٍ مَا شَاءَ رَكَّبَكَ
“EY İNSAN! Nedir seni lütuf sahibi Rabbinden uzaklaştıran, seni yaratan ve varlık amacına uygun olarak şekillendiren, tabiatınıadil ölçüler içinde oluşturan ve seni dilediği şekilde bir araya getiren (Rabbinden)?” (İnfitar:6-8) Yani duygu ve düşünce de, dünya ve ahiret dengesinde ve tüm dengeleri kurabilme yeteneğini de yarattı. Bu muhteşem adalet formatıyla donatılmış tüm insanlık ailesini; vicdanda ve fıtratta var olan bu adaletin gereğince adil olması ve davranması istenmektedir. Çünkü bu adalet tarzı iman ve küfür ayırımı yapmadan tüm insanlık ailesinden istenen bir adalettir.
2-Mukayyet Adalet: Bu adalet tarzı ancak vahiyle sağlana bilir. Vahiy olmadan mukayyet adalet sağlanamaz. Mesela; Bir hırsıza, zina edene veya kısassı gerektirecek bir uygulamada cezalardan hangisinin adil olduğunu vahiy olmaksızın insanlar bilemezler. Bundan dolayı mutlak adaleti tüm insanlık, mukayyet adaleti ise ancak inananlar uygulayabilir.
Allah’ın inanan kullarına farz kıldığı adaleti sadece hüküm de değil, aynı zamanda muamelatta da farz kılmıştır. Zaten adaletin itikadi karşılığı iman, imanın ameli karşılığı ise adalettir. İtikatta adalet vahiy ile Muamelatta adalet ise hukuk ve hak terazisi ile mümkündür. Madem itikatta adalet vahiy ile mümkün, o zaman vahiyle oluşmayan bir itikat adil değil zalim bir itikattır. Çünkü bu itikat Allahın hakkını başkasına vererek zulüm işlemiş olur. Adalet imanın muamelata dönüşmüş şekli ise muamelelerinde haksızlığı kendisine ahlak edinen kimse zalimdir ve insanlara haksızlık ederek zulüm işlemiş olur. Bundan dolayı Müslümanların doğru bir adaleti tahsis etmeleri önce akideden, sonra muamelattan başlar. Ne yazık ki insanlar süreç içerisinde imanı ve adaleti bir birinden ayırdılar. En az iman, namaz ve oruç kadar önemli olan adalet kimilerine göre sadece inançta, kimilerine göre sadece ahkâm da, kimilerine göre ise sadece ticarette kalır. Ve böylelikle Müslümanlar din ve dünya arasında sağlamaları gereken dengeyi bozmuş, bazıları din adına çalışıp dünyalarını, birtakım kişiler ise dünyaları adına dinerini satarak adil olmayan bir düzen kurmuşlardır. Hâlbuki dini fesada uğrayanın dünyasının, dünyası fesada uğrayanın dininin bozulduğunu fark etmesi gerekirdi.
Mecazen Allah insanı mutedil yani çift kanatlı yarattı. Tek kanatlı kuş uçamayacağı gibi, muamelattan koparılmış bir iman veya imandan koparılmış bir muamelat da uçamaz.
İnsanın bir kanadı iman, bir kanadı da adalettir. Kanatlardan biri olan imanın, ameldeki karşılığı adalet olmayınca; Müslümanlar kurtuluşu ve adaleti demokraside, kapitalizmde ve sosyalizmde aramaya başladılar. Fakat tüm bu sistemlerde Allahın insanlığın kurtuluşu, saadeti ve adaleti için göndermiş olduğu bireyden yönetime kadar herkesi kuşatan İslam nizamının yanında boş ve anlamsız kaldı. "Tüm insanlık ancak İslam ile kurtuluşa erebilir " hakikati bir kez daha güneş gibi ortaya çıktı. İnsanlar her ne kadar güneşe gözlerini kapmak isteseler de güneş her daim güneştir. İslam’ın adaletini yeryüzüne hâkim kılmak istiyorsak önce yüreğimize adaleti hâkim kılmalıyız. Yüreklerine adaleti hâkim kılmayanlar insanlığa adalet dağıtamazlar. Zulüm hiç bir bahane ile meşru kılınmadığı gibi, adalette hiç bir maslahat gereği kayıt altına alınıp adaletsiz davranılamaz. Yani insanlar birilerinin hakkını gasp ederken, hiç bir maslahatı öne süremez. Müslümanların hakkına riayet etmek ne ise Yahudilerin ve müşriklerin hakkına da riayet etmek o dur. Kişilere ve kurumlara taşıdıkları inanç ve bulundukları konum gereği haksızlık etmek, adil davranmamak ve hakkını gasp etmek gibi bir durumlar hiçbir şekilde olmamalıdır.
Dostlarınız size emin diye bilir, fakat önemli olan düşmanlarınız size Muhammedul-emin diyebilmeleridir. İşte imanın muamelattaki karşılığı adalet, adaletin itikattaki karşılığı iman budur. Fakat insanlar imanın akidedeki karşılığı olan adaleti kitaptan öğrenmedikleri için adaletin akidedeki karşılığı olan imanlarını zedelemişlerdir. İnsanların mallarını darul küfür ve ya darul harp diyerek haksız yere yemeye başladılar. Peygamberimiz Mekke de el emin iken, emanetlere zerre kadar helal gelmeden sahiplerine teslim edebiliyorsa ve buna rağmen Mekke darul küfür olmuyor da! Şimdi bizim için mi darul küfür ve darul harp ortaya çıkıyor. Adaletsiz, zalim ve haksız bir şekilde insanların mallarını gasp edip yağmalıyoruz. Hâlbuki rabbimiz insanlar arasında hükmederken adaletle hükmetmemizi bize emrediyor.
وَإِذَا حَكَمْتُمْ بَيْنَ النَّاسِ أَنْ تَحْكُمُوا بِالْعَدْلِ إِنَّ اللَّهَ نِعِمَّا يَعِظُكُمْ بِهِ إِنَّ اللَّهَ كَانَ سَمِيعًا بَصِيرًا
“ ALLAH, size emanet edilen (şey)leri ehil olanlara tevdî etmenizi ve her ne zaman insanlar arasında hüküm verecek olursanız adaletle hükmetmenizi emreder. Allah'ın size yapılmasını tavsiye ettiği [şey], mutlaka en güzel [şey]dir: Allah, kesinlikle her şeyi işitendir, her şeyi görendir.”(Nisa-58) Ayette insanlar arasında adaletle hüküm verecek olursanız deniyor. Sadece inananlar arasında değil, tüm insanlar arasında adaletle hüküm etmemizi emir ediyor. Bundan dolayı adil olmak ve adaletle hükmetmek; zaman ve mekân, birey ve kurum gözetmeksizin inanan tüm insanlara Allahın yüklemiş olduğu bir sorumluluktur.
Bizler yüreğimizde ki adaleti yani vicdan adaletini tahsis edemediğimiz için başkaları bize adalet dağıtmaya başladı. Sonuç olarak bizler adaleti demokraside aramaya başladık.
Her bir fert yüreğinin başkenti olan kalbine şu beş temel esası yerleştirmedikçe ne kendi hayatında ne de insanlık ailesinin hayatında ilahi bir sistem kuramaz; Tevhit, Merhamet, Özgürlük, Adalet ve Meşveret yani Şura. İşte bu beş temel hem insan için hem tüm yönetimler için adaletli olmanın olmazsa olmaz temel şartlarıdır.
Tevhitten kopanlar dünyayı şirke boğdu, merhametten kopanlar dünyayı öfkeye boğdu, özgürlükten kopanlar dünyayı baskıya boğdu, adaletten kopanlar dünyayı zulme ve haksızlığa boğdu, meşveretten kopan dünyayı firavunlaştırdı. Tüm dünyayı böyle fesada boğan bir gidişata dur demek adalettir.
إِنَّ اللَّهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالْإِحْسَانِ وَإِيتَاءِ ذِي الْقُرْبَى وَيَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاءِ وَالْمُنْكَرِ وَالْبَغْيِ يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
" Muhakkak ki Allah; Adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara infakta bulunmayı emir eder. Her türlü fuhşiyatı, kötülüğü ve azgınlığı da yasaklar ki; ta ki tutalım ve emnu eman içinde yaşayalım diye Allah bize vazu nasihat eder."(Nahl:90) |