Dua: Kulun bütün benliğiyle Allah'a yönelmesi ya da gücü sınırlı ve sonlu bir varlık olan insanın, sınırsız ve sonsuz bir kudret karşısında acizliğini kabul ederek boyun büküp yalvarmasıdır.
İnsan Allaha ibadet etmek için yaratılmıştır. Varlığın özü ibadet, ibadetin özü dua, duanın özü ihlâs, ihlâsın özü ise aşktır, muhabbettir, sevgidir… Allaha karşı sevgisi olmayanın samimiyeti olmaz samimi olmayanın duası sadece lafızda kalır. Yüreğe inmeyen bir dua Allah tarafından kabul görmez. Çünkü ne söylediğinin ve ne istediğinin bilincinde olmayan birine ne cevap verilebilir ki? Dualarımızın cevap bulmasını istiyorsak yüreğimizde ihlâs gönlümüzde sevgi ve muhabbet olmalıdır, Zaten bizleri değerli kılan dualarımızdır.
[İNANANLARA] de ki: “Dua ve yönelişiniz O'na olan inancınız için değilse, Rabbim size niçin değer versin?” (Furkan:77)
-- عَنْ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ الدُّعَاءُ مُخُّ الْعِبَادَةِ-Dua ibadetin özüdür” (Tirmizî, Daavât 1)
İnsan kulluk bilincinde olduğu sürece Allah Katında bir değer kazanabilir. Bu yüzden sadece Allah'tan yardım dilemesi gerekmektedir. Allah’tan başka birilerinden manen yardım dilenmek Allah'a karşı yapılmış olan en büyük nankörlüktür ki, Kuran'da bunun cezasının sonsuz cehennem olduğu bildirilir.
Bunun içindir ki, [ey insanoğlu,] Allah'la beraber başka bir ilaha başvurma ki kendini azaba uğrayanların arasında bulmayasın. (Furkan:77)
Dua; sözlü ve fiili olmak üzere ikiye ayrılır. Fiili dua; kişinin elinden geleni yapmasıdır. Bu fiili duayı yaptıktan sonra ellerini semaya açıp Rabbinden istemesi de sözlü duadır. Zaten duada ellerin açılmasının bir hikmeti; Ya Rab bu eller elinden gelen her şeyi yaptı, artık gücüm kuvvetim kalmadı, duamla sana yalvarıyorum demektir.
İbadet olarak bildiğimiz namaz, oruç, zekât gibi Allah'ın emirleri aslında duanın harekete dönüşmesi ve kıyam etmesidir yani birer fiili duadır.
Dua etmenin ne bir zamanı nede bir mekânı yoktur. Dua her daim sevenin sevdiğiyle beraber olmasıdır çünkü sevilen Allah’tır Allah’ta kuluna şah damarından daha yakındır. Bize bizden daha yakın Allah dururken başkasına dua edip yalvarmak hangi aklın karıdır.
EĞER kullarım sana Benim hakkımda sorular sorarlarsa -(bilsinler ki) Ben çok yakınım; dua edenin yakarışına her zaman karşılık veririm: Öyleyse onlar da Bana karşılık versinler ve Bana inansınlar ki doğru yolu bulabilsinler. (Bakara:186)
Günümüz toplumlarında maalesef ibadetler gibi, dua da gelenek haline gelmiştir. Aslında bu düşüncenin gelişmesinin perde arkasında "Allah'tan bağımsız, kendi kendine işleyen bir dünya" tasavvuru yatmaktadır. İnsanların büyük bir kısmı hayatları boyunca başlarına gelen tüm olayların kendiliğinden ve tesadüfen gerçekleştiğini zannederler. Bazı kimseler ise; hayatın akışını tamamen insanların kontrolünde cereyan eden olaylar bütünü olduğunu sanırlar. Bu yüzden de ölümle burun buruna gelmeden ya da çok büyük bir felaketle karşılaşmadan Allah'a dua etme ihtiyacı duymazlar. Kimileri ise bu düşüncenin etkisi ile duayı adet haline getirmiştir. Oysa bu büyük bir yanılgıdır. Çükü dua, yaşantının tamamına yayılması gereken başlı başına bir ibadettir. Ne yaşantı duasız, nede dua yaşantısız olmaz. Duanın yaşam bulabilmesi için ihlâsa, ihlâsın hayat bulabilmesi için de muhabbet ve sevgiye ihtiyaç vardır sevgisiz bir hayat insana zindandır.
İnsanların tamamı duaya muhtaçtır. Fakir ve zor şartlar altında yaşayan birinin zengin bir insana göre duaya daha fazla ihtiyacı olduğunu düşünmek, duayı ta temelinden yanlış anlamak demektir. Maddi durumu iyi olan, hayatta tüm istediklerine kavuştuğunu düşünen bir insanın duaya ihtiyacı olmadığını düşünmek son derece hatalıdır. Çünkü bu durumda dua etmenin tek sebebinin dünyevi arzuların tatmini olduğu anlamı çıkar. Oysa müminler hem dünya hayatları için, hem de ahiretleri için dua ederler. Dua beraberinde tevekkülü de getirir. Dua eden insan, karşısına çıkabilecek zor ya da kolay her türlü durumu, tüm olayları, kâinatın Yaratıcısı ve Hâkimi olan Allah'ın takdirine bırakmış demektir. Bir problemi çözmenin ya da önlemenin bütün yollarının evrendeki tüm kudretin sahibi olan Allah'a dayandığını bilmek, tüm işleri ona havale etmek ve sadece ona dua etmek mümin için bir ferahlık ve güven kaynağıdır.
Makbul Duanın Özelikleri ve Adabı:
1-Besmele: Duamıza Besmele ile başlamalıyız çünkü Her hayrın başı Rahman ve Rahim olan Allah’tır.
2-İstiaze: Duamıza başlamadan önce kovulmuş şeytandan, şeytani güdülerden, nefsin uygunsuz isteklerinden, ayartıcı benlikten ve şeytani düşüncelerin şerrinden Allah’a sığınmalıyız.
3-Tevekkül: Tevhit ilkesine uygun olmayan hiçbir dua makbul değildir. Duanın tevhit akidesine uygunluğunun en önemli şartlarından biride tevekküldür. Tevekkül her halükarda Allah’ı vekil ve dost olarak hatırlayıp O’na güvenmektir. Tevekkül Fiili değil kararı Allah’a bırakmaktır.
“…Zira Allah kendisine tevekkül ederek güven duyanları sever. (Al-i İmran:159)
4-Doğrudan Allah’a Hitap Etmeli: Duanın Tevhidi için en önemli şartlardan biride aracılar tayin etmemektir. Rabbinden, kimseyi referans göstermeden doğrudan istemelidir. Günahlarının af edilmesi için Allah’tan başka şefaatçilerden medet umarak kurtulacağını düşünmek, bazı zatların hürmetine veya ölülerden yardım istemek gibi yanlışlardan sakınılmalıdır.
5-Esmâu-l Husna ile duaya başlanmalı ve bitirilmelidir:”Ve Allah’ındır en güzel isimler; onun için O’na onlarla dua edin…(A’raf:180)
6-Rahman olan Rabbimize karşı Hamd ve Şükrü duamızdan eksik etmemeliyiz.
7-Kavli ve Fiili dualarımızda İhlâsı bulmalıyız: Duamızı içtenlikle ta derinlerden, gönülden gelen arzularla, tüm bedeni saran bir ürperti ile boyun bükerek, samimi bir tevazu halinde ifade etmeliyiz.
8-Sabır ve Salât ile takviye edilmeli:”Ey iman edenler! Sabır ve salât ile Allah’tan yardım dileyin. Şüphesiz Allah sabredenlerle beraberdir.”(Bakara:153)
9-Sadece Sıkıntıya Düşünce Değil, Her Halükarda Dua Edilmeli: Dua bollukta da darlıkta da, zenginlikte de fakirlikte de hastalıkta da salıkta da daima O’na yönelişin bir ifadesi olmalıdır.
10-Duyarlılığı yükselten zaman ve mekânlar tercih edilmelidir: Dua şüphesiz her zaman ve mekânda yapılabilinir ancak, yinede zaman ve mekân unsurları samimiyet ve duyarlılığa katkı sağlayabilecek unsurlardır.
“(Muttakiler)gecenin az bir kısmında uyurlardı. Ve seher vakitlerinde ta yürekten Allah’a yalvarırlardı.(Zariyat:17-18)
11-Ye’s anında yapılmamalı: İş işten geçtikten sonra yapılmamalı. İstiğfar mutlaka kişinin kendi ölümünden önce ve tüm yaradılışın yok olacağı kıyametten önce gerçekleşmelidir. Kâfirlerin ölüm döşeğinde ve öldükten sonra yapacakları hiçbir dua kabul edilmeyecektir.
“Bu yüzden, başlarına azabın geleceği gün için insanları uyar. Zalimler (o gün) diyecekler ki: “Rabbimiz! Bize kısa bir süre tanı da, senin çağrına katılalım ve elçilerine tabi olalım!”…(İbrahim:44)
12-Duada dünya değil ahret öncelenmeli.
13-Ahit tazelemek amacıyla yapılmalı.
14-İ’sar ilkesine uygun olarak yapılmalı: İ’shar kendimizi Müslüman kardeşimizin yerine koyarak düşünmek ve onların çıkarını kendi çıkarımıza tercih etmektir. Yani benmerkezci olarak kişisel arzuları bencilce dile getirmektense Fatiha suresindeki gibi “Yalnız Sana ibadet eder, Yalnız senden yardım dileriz. Bizi dosdoğru yola ilet.(Fatiha:5-6) Üslubuyla dualarımızda çoğulcu ve paylaşımcı bir bakış açısı geliştirmeliyiz. |