وَاتَّقُواْ يَوْماً لاَّ تَجْزِي نَفْسٌ عَن نَّفْسٍ شَيْئاً وَلاَ يُقْبَلُ مِنْهَا شَفَاعَةٌ وَلاَ يُؤْخَذُ مِنْهَا عَدْلٌ وَلاَ هُمْ يُنصَرُونَ

48- Artık şu günden korkun ki; O gün, Hiç kimse bir başkası adına zerre kadar bir şey yapamaz ve hiç kimseden şefaat kabul edilmez ve hiç kimseye karşılık fidye de alınmaz. Ve onlara yardım da edilmez. (Bakara:48)



.





EL-BÂRÎ

EL-BÂRÎ:

Örneksiz ve kusursuz yaratan

İlk örnekleri yaratan anlamlarına gelir.

 

O öyle Allah tır; mutlak yaratıcıdır(Hâlık), var ettiğinin ilk örneklerini yaratandır (Barî), yarattıklarına suret giydirendir (Musavvir).En güzel nitelikler ve tüm mükemmellikler (Esmai hüsnâ)Allah’a mahsustur. Göklerde ve yerde olan her şey O’nun adına hareket eder (tesbih), O’dur her işinde izzetli olan (Azîz),her hükmünde tam isabet kaydeden (Hâkîm).” (Haşr 59:24)

 

            Her seri üretimde bir kalıp hazırlanır. Bu kalıba arketip (ilk örnek) veya prototip (orijinal örnek) deniyor. El-Bârî olan Allah her şeyin, önce âdemini yaratır yani; ilk örneğini eşsiz benzersiz taklit edilemeyen bir ustalıkla yaratandır. El-Hâlık ile el- Bârî arasında fark vardır. Hâlık genel yaratmayı ifade eder Bârî ise genel yaratmanın ilk örneklerini yaratan demektir. Resmin üst kısmında insanlardan bile önce yaratılmış bir kelebeğin milyonlarca yıldır gelen neslini kozanın halleri ile anlattık. El-Bârî olan yaratıcının yaptığı bu mükemmel tasarımın bir âdemi olduğunu, lafza doğru ilk haline dönen kelebek kozalarıyla vermeye çalıştık.

الباري

El-Bari; Yaratmak, hoşlanılmayan şeylerden uzak olmak anlamlarındaki BER’E ve BÜRU’E mastarından türemiş “bir mehmuzul lam” dır veya yontmak, tesviye etmek anlamındaki BEREYE’den türemiş Mu’tel bir isimdir. El-Bari; yarattıklarını kendi içlerinde birbirinden farklı olarak yaratan demektir. Ber’e fiilinde bir tenzih vardır. Tenzih ise diğerlerinden ayrılmayı ve farklılığı ifade eder. Bu manada Bari ismi yaratılan her bir varlığın diğerden ayrı ve farklı donatılar ve özelliklerle yaratıldığını ifade eder. El-Bari ismi genellikle canlı varlıkların yaratılışını ifade eder. Canlılar dışında kullanılışı azdır. Arab dilinde "bera'allahu'n-nesemete" ALLAH canlıları yarattı, denildi­ği halde, cansız olan gökler ve yerler hakkında halaka's-semâvâ-ti ve'lard" denir. Yine “hayrul beriye” canlıların en hayırlısı demek olan ve insan için kullanılan beriye kelimesi bu kavramın daha çok canlıların yaratılışı ile ilgili olduğunu gösterir. Bera'e' kelimesi bir şeyden kurtulmak manasına da gelir; başkasından, borçtan, ayıptan, hastalıktan kurtulmak gi­bi. Bir de uzaklaşmak mânâsı vardır ki, varlıkları düzensizlikten beri olarak yaratmak manasına gelir. El-Bâri', mahlûkâtı tefavütten, azasını tenasüpsüzlükten ve ahenksizlikten beri’ olarak, cüzlerini birbirine münasip olarak yaratandır. Meselâ iki elden birisini gayet küçük ve ince, diğerini aksi büyük bir şekilde yaratmamıştır fakat yarttığı iki elde biri birinden beridir, farklıdır. Çünkü El-Bari tarafından yaratılmıştır. Organları birbirin­den özelliklerini, şekillerini, güzellik ve çirkinliklerini ayırt ede­rek yaratmıştır. Bu isim El-Halık, El-Bedi’i ve El-Musavvir isimleri ile karıştırılmamalıdır. El-Halık; Yaratıcılığa atıfta bulunurken El-Bed’i ismi; Benzersiz ve örneksiz yaratan demektir. El-Musavvir; yaratılanlara şekil veren manasına gelirken, El-Bari ise yaratılanlara yaratılışlarındaki hassas ayarı veren demektir. El-Bari El-Hâlık isminden daha özeldir. Mesela; İnsanın yoktan var edilişi El-Halık isminin tecellisi iken, İnsanın canlı varlıklar içerinde benzersiz ve emsalsiz yaratılışı bedi’i isminin tecellisi, yaratılan insanoğlunun hiçbirinin diğeri ile aynı olmayışı ise El-Bar’i isminin tecellisidir. Yarattıklarına şekil vermesi de El-Musavvir isminin bir tecellisidir. El-Bari Kelimesinin aslı bir şeyin kurtulması ve diğerinden ayrılması demektir. Bu kelimeye genel olarak yaratmak manası verilirse de, on­dan farklı tarafları vardır. Yüce Mevla’mız, El Halık ismiyle insanları ve tüm varlıkları yaratmış, El Bari ismiyle de onların her birine diğerinden farklı kılmıştır. Allah’u Teâlâ Yarattığı tüm varlıkları belli bir düzen içerisinde ve yaratılış amacına uygun bir şekilde yaratmıştır. Her insanın göz yapısı, yüz yapısı, burun yapısı ve dna’sı diğerinden farklıdır. Bu El-Bari olan Allah’ın ne büyük bir yaratıcı olduğunun belgesi değil midir?

Rabbimiz haşr suresi 24. Ayette şöyle buyurur;

هُوَ اللَّهُ الْخَالِقُ الْبَارِئُ الْمُصَوِّرُ لَهُ الْأَسْمَاءُ الْحُسْنَى يُسَبِّحُ لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ

“ O Allah ki; Halıktır, baridir, musavviridir. En güzel isimler (yücelikler, vasıflar) O’na aittir. (Bundan dolayı) Göklerde ve yerde ne varsa O’nu tesbih eder. Çünkü o izzetin kaynağı ve hakim olan (hükmünde tam isabet eden) dir.

İnfitar suresinin 6,7,8. Ayetlerinde “Ey insan! Nedir Kerim Rabbine karşı seni aldatan? O Rab ki seni yarattı, ardından düzgünleştirdi ve (azalarını) denkleştirdi ve dilediği şekilde seni terkip etti.”  Allah’u Teâlâ bu ayeti Kerimelerde Halık, Bari ve Musavvir isimlerine işaret ettiğini görebiliyoruz. Terkip etmek, Halık İsminin bir tecellisidir. Denkleştirmek ve düzgünleştirmek ise, Bari isminin tecelli bulmasıdır. Suret vermek ise Musavvir isminin tecelli bulmasıdır. Ayetlerin beyanından anlaşıldığına göre Bari vasfının, her canlının farklı özelliklerde ve şekillerde yaratılmış olmasından bahsettiğini görmekteyiz.

Nazari Çerçeve;

Bu evreni ve içerisindeki her şeyi yoktan var eden bir yaratıcının varlığını, varlık; var oluşu ile haykırmaktadır. En küçük bir resim bile ressamsız olmazken nasıl olurda resimlerin en büyüğü olan koca kâinat ressamsız olabilir? Kâinatta gözümüzün gördüğü her şey Allah’a işaret eden bir ayet ve ilahi bir resim hükmündedir. Gördüğümüz her şey yüce rabbimizin eşsiz ve benzersiz yaratıcılığına delalet eder. O’nun yaratmasına bir sınırda koyamayız. Yarattığı şeylerin pek azından haberimiz bulunmaktadır. Cennet, cehennem, cin, melek ve isimlerini bilemediğimiz nice varlıklar yaratıldıkları halde gözlerimizin önünde değildir. Akıl ve idrakimizi aşan nice mahlûkattan ve varlıktan haberimiz bile yok. Dünya yaratıldığı günden bu güne hala yıldızların çoğunun ışığı bile bize ulaşamamış. İşte Allah’ın mutlak yaratıcılığını sadece bu evrenle sınırlayamayız. Allah (c.c.) mahiyetlerini bilemediğimiz nice evrenlerin de sahibidir. Allah’ın (c.c.) mülküne ve yaratmasına bir son düşünülemez. Çünkü “O, her an yaratma halindedir (Rahmân suresi, ayet 29). Etrafımız, farkında olduğumuz veya olmadığımız, sayısız varlıklar eşsiz ve benzersiz yaratıcın delilleri ile doludur. Örneğin, havadaki gazların karışımı tüm canlıların yaşamlarını sürdürebilmesi için en elverişli şekilde oranlanmıştır. İnsanlar ve hayvanlar yaşayabilmek için oksijen alır ve karbondioksit verirler. Ancak bu işlem sürekli devam ettiği halde havadaki oksijen miktarı azalıp, karbondioksit miktarı artarak mevcut dengeyi bozmaz. Çünkü bu noktada çok ince bir düzen var edilmiştir; insanların ve hayvanların tersine bitkiler, yaşamlarını sürdürürken karbondioksit alır ve oksijen verirler. Dolayısıyla insanların ve hayvanların tükettiği oksijen, bitkiler vasıtasıyla tekrar üretilir ve dünyadaki denge korunur. Bundan dolayı tıpkı aynısı olan bir ağaç yaprağına dünyada rastlanılamaz. Tabii bunun en güzel tecellisi insan yüzlerinde kendisini göstermiştir. İkizler de dâhil olmak üzere dünyada her bir insanın yüzünde, parmakların ve dna’sında ayırıcı özellikler, nitelikler bulunur. Hatta dünya tarihi boyunca ölmüş olanlar için de aynı durum söz konusudur. Allah (c.c.) her insanı farklı bir biçimde tasarlayarak yaratmıştır. Bu da büyük bir nimettir. Zira Allah El-Bari olmasaydı insanlar birbirinin aynısı olarak yaratılmış olacaklardı. Bu da hukuk düzenin altüst olmasına sebep olacaktı. Herkes birbiriyle karıştırılırdı. Bir hırsız için kesin delil asla bulunamazdı, evli eşler birbirlerini başkalarından ayıramazlardı. Güvenlik, asayiş ve neslin muhafazası imkânsızlaşırdı.

               Allah (c.c.) zatını duyu organlardan gizlemesine karşın eserleri ile bize Kendi’sini tanıtma yolunu seçmiştir. Allah (c.c.) sıfatlarını ve güzel isimlerini varlık âleminde tecelli ettirmiştir. Her şey O’ndan söz ederken O Kendi’sini gizlemiştir. Çünkü O, varlık âleminin ötesindedir; yaratıcıdır. Varlık âleminden yüce ve aşkındır (el-Aliyy, el-Müteâlî). Buna göre yaratılmış olan her şey Allah’ı (c.c.) bize tanıttığına göre çok değerlidir. Bu açıdan Allah’ın el-Hâlık, el-Bâri’, el-Musavvir güzel isimleri hem kulu yaratılmış olan şeylerde Allah’ı (c.c.) sıfat ve güzel isimleriyle tanımasına (tefekküre) sevk etmekte hem de kulun O’nu bu güzel isimlerle yüceltmesini gerekli kılmaktadır. İşte Allah’ın eşsiz ve benzersiz bir yaratıcı olduğunu ifade eden isimlerden biri de El-Bari ismidir. El-Bari olan Allah insanoğlunun uzuvlarını belli bir ölçüde ve uygunlukta yaratmıştır. Organlardaki bu ölçü ve uyum, Allah’ın (c.c.) varlığına ve birliğine bir işarettir. İnsanın ellerine, gözlerine, kulaklarına, diline, yüzüne bakıp da tüm bunların tesadüfen yaratıldığına inanması bozulmamış bir fıtrat açısından imkansızdır. Bunu hiçbir vicdan kabul edemez. Tüm bu organların biçimi, ölçüsü, bunları tasarlayıp yaratan bir Allah’ı (c.c.) gerekli kılmaktadır. Aynı biçim ve ölçü tüm diğer canlı varlıklarda olduğu gibi evrende yıldız ve gezegenler arasında da vardır. Dünyamızın büyüklüğü, güneşe uzaklığı, eğimi bizim yaşamımıza uygun olmak üzere çok ince hesaplarla belirlenmiştir.
El-Bâri’ güzel ismi tüm canlı varlıkların türlere ayrılırken farklı biçimlerde ve özelliklerde her birinin hem cinsleri içerisinde de biri birinden farklı olarak yaratılmasında daha açık biçimde görülen bir esma’dır. Doğada her bir hayvan türü bir diğerinin besin zincirini oluştururken gerekli bütün savunma ve mücadele silahları ile donatılmış olarak yaratılmıştır. Kimisi gözlerinin keskinliğiyle, kimisi duyarlı koku almasıyla, kimisi işitmedeki üstünlüğüyle, kimisi yırtıcılığıyla, kimisi hızlı koşmasıyla, kimisi de doğurganlığı ile diğerlerinden üstün yaratılması sayesinde varlığını ve türünü korumaktadır.


Kur’an-i çerçeve;

Kur’an-ı Kerimi okuyup anlamaya çalışan bir insan kur’anın bir talimi Esma kitabı olduğunu anlar. Çünkü kur’an yaratıcı ile yaratılanlar arasında kurulması gereken bağı sağlayan ilahi bir sözlerdir. Allah’ın kelamıdır. Yüce rabbimiz yüzden fazla ismini ezeli kelamında kullarına öğretir. Âdem (A.S) öz olarak öğretilen Esma-i Hüsna, sonraki süreçte tüm insanlığa kâinat kitabı ve ilahi kitap vasıtasıyla öğretilmiştir. Esmanın talim edilmesinin en büyük sebebi; sevenin sevdiğini razısını kazanmasıdır. Allah’ı razı etmenin tek yolu onu tanımaktır, onu tanımanın tek yolu onun esmasını tanımaktır, onun esmasını tanımanın tek yolu da onun ya kevni ve ya kitabi ayetlerini talimle mümkün olur.  Kur’an ve Kainat-ı Kebir ile insanoğluna en geniş manada talimi esma dersi verilmiştir. Bunun bir neticesidir ki Kur’an tilavetinde bütün ilahi isimler birer parlak yıldız gibi nazar-ı dikkati celp ederler. Mesela El-Bari ismi Bakara suresinde Hazret-i Musa aleyhisselamın “hemen Bâri’e tevbe edin” hitabında da -bir cihetten- Esma talimi söz konusudur. Hazret-i Musa aleyhisselamın Esma-i Hüsna’dan Allah, Rab, Rahman, Halık gibi çok bilinen bir isim yerine fazla bilinmeyen Bâri’ ismini zikretmesinin önemli bir hikmeti olmalıdır. Dikkat çekici ayrı bir husus ise Bâri’ isminin ayette iki defa tekrar edilmesidir. Kur’an’da üç defa zikredilen Bâri’ ismi -Bakara suresinden başka- Haşir suresinin 59. ayetinde de talim edilmiştir. Surede, Bâri’ isminin Halık ve Musavvir isimlerinin ortasında yer almasının özel bir manası vardır. Allah’ın yaratıcılığını ifade eden bu üç ismin (Halık, Bâri’, Musavvir) ard arda zikredilmesinde Kur’anî bir talim-i Esma nüktesi gizlenmiştir.

Hazret-i Musa aleyhisselam kavmine şöyle hitap eder: “Ey kavmim! İcl’i/buzağıyı (ilâh) edinmenizle muhakkak ki siz, kendi nefislerinize zulmettiniz. Hemen Bâri’e tevbe edin. Artık nefislerinizi öldürün. Bu Bâri’ katında sizin için daha hayırlıdır.” demişti. Böylece O tevbenizi kabul buyurdu. Muhakkak ki O Tevvab’dır ve Rahîm’dir. [Bakara 2/54]”

Hazret-i Musa aleyhisselamın hitabından anlaşılmaktadır ki, İsrail oğullarının buzağı yapmak yetenekleri ile Bâri’ ismine muhatap oluşları arasında güçlü bir irtibat vardır. Belki de onları buzağı heykeli yapmaya sevk eden sanatsal yetenekleri Bâri’ isminin varlıklar üzerindeki tecellilerinin gizli kapılarını açabilecek bir anahtar mahiyetindedir.

Mısır’da heykelcilik çok eski tarihlere dayanır. Mısırlılar ağaç, taş ve madenleri işleyerek ilah tanıdıkları şeylerin heykellerini yapmışlardır. Halkın heykellere kutsiyet vermeleri zaman içinde heykelciliği hem bir sanat, hem de bir ticaret metaı haline getirmiştir. Heykelciliğin İsrail oğulları arasında da geliştiği Samiri’nin altın buzağı heykeli yapmasından anlaşılmaktadır.

Kur’an’da icl (altın buzağı) olayı ayrıntılı bir şekilde Tâhâ suresinin seksen beşinci ayetinden doksan sekizinci ayetine değin anlatılmıştır. Kıssanın özeti şudur: İlahi emirleri almak üzere Tur dağına çıkan Hazret-i Musa aleyhisselamın gecikmesi üzerine Samiri, kavminin Mısır’dan yüklenip getirdiği altın mücevherleri toplatır ve eriterek buzağı heykeli yapar. “Bu, sizin ve Musa’nın da ilahı, fakat o unuttu” der. Hazret-i Musa aleyhisselamın yokluğunda peygamber sıfatıyla İsrail oğullarına nasihat eden, bu durumun bir imtihan olduğunu telkin eden Hazret-i Harun aleyhisselamın sözleri tesirsiz kalır. Hazret-i Musa aleyhisselam Tur dağından döndüğünde Hazret-i Harun aleyhisselama sitem eder. Samiri’yi de kavminden uzaklaştırır, sürgüne gönderir. Altın buzağı heykelini yakıp toz haline getirerek küllerini denize atar.

Samiri’nin buzağı heykeli yapması ve geçici bir süre dahi olsa kavminde rağbet görmesi İsrail oğullarının putperest, bakarperest Eski Mısır’ın batıl inançlarının etkisinden kendilerini kurtaramadıklarının bir belirtisidir. İsrailoğullarının Hazret-i Musa aleyhisselama “Biz, Allah’ı açıkça görmedikçe asla sana inanmayız. [Bakara 2/55]” ve “Ey Musa! Onların ilâhları gibi bize de ilâh yap. [ A’raf 7/138]” diyerek direnç göstermelerinin asıl sebebi de bu olsa gerektir.

Heykelciliğin üç bin yıllık geçmişe dayandığı, insanlık tarihinin en meşhur heykellerinin yapıldığı ve heykellerin kutsal ruhlara birer beden olduğuna inanıldığı bir medeniyetin derin izlerini silmekte zorlanan İsrail oğullarına Hazret-i Musa aleyhisselamın Bâri’ ismini hatırlatması çok manidardır. Çünkü heykelcilik gerçek bir yaratıcılık değildir. Gerçek yaratıcı El-Bâri’ olan Allah’tır. Aslında ayette Musa’nın kavmine Bâri’ olan Allaha dönünüz demesi şunu ifade eder. İlahlık yakıştırdığınız güçler birer sahte ilahtır. Sahte ilahlara kulluk yapacağınıza yaratmada eşsiz ve benzersiz yaratıcı, yaratılan her bir varlığı diğerden farklı donatılarla yaratan, yarattıklarını hassas ayarla yaratan El- Bâri’ olan gerçek ilahınız Allah’a dönün ve O’na kulluk yapın. El- Bâri’ olan Allah varken başka yaratıcılar mı arıyorsunuz. Bu âyette ilahi esmadan diğer isimlerin de gelebileceği bir yerde BÂRÎ isminin gelmesinin sebebi; muhatabın dikkatini El- Bâri’ ismine çekmek ve yapılan eylem ile El- Bâri’  arasındaki ilişkiye dikkat çekmek içindir. Bu ismin vermek istediği mesaj şudur; “sizi tüm eksik, kusur ve ayıplardan salim olarak yaratan, size hassas yaratılış ayarları vererek sizi birbirinizden ayıran ”  El- Bâri’ olan Allah dururken siz Allah’ı bırakıp, ahmaklığın sembolü ineğe tapıyorsunuz. Yine bu kıssada verilmek istenen mesajlardan biride şudur. İsaril oğulları zamanlarının harikası olan “icl” (altın buzağıya) dış görselliği karşısında kendilerini tutamayıp bulundukları dönemin harikasının kölesi oldular ve gerçek harika yaratıcı olan El- Bâri’ unuttular. Şimdi bu kıssa ile tüm zamanlardaki insanlığa şöyle bir mesaj veriliyor. “ Ey insanlık ailesi zamanınızın teknolojik harikası size gerçek yaratıcınız, yaratmada eşsiz ve benzersiz El- Bâri’ Allah’ı unutturmasın eğer böyle yaparsanız Yahudileşmiş bir mantığın kaçınılmaz sonucu olarak teknolojiye köle olursunuz. El-Bâri’ olan Allah’ı tanıyamayan hiç şüphesiz ki zamanın teknolojisine, harikasına köle olur. Bu köleliğin oluşturduğu toplumlarda hâkim olan güç bakarperstlik inancıdır. Bakarperestlik inancı ise El-Bâri’ hiçe saymaktır. İşte her esma bir sapmaya cevaptır hakikati gereğince biz diyoruz ki; El- Bâri’ esması darvizm teorisine, teknolojik köleliğe ve bakarpestliğe bir cevaptır. Bu darvizim teorisinden ve bakarperstlik inancından kurtulmanın tek yolu El- Bâri’ olan Allah’ı tanımaktır. Allah’ı tanımanın yolu da kâinat kitabından ve ilahi kitaptan geçer. İlahi kiatapta El- Bâri’ isminin tanıtan bir başka ayet haşır suresi:24. Ayettir;

هُوَ اللَّهُ الْخَالِقُ الْبَارِئُ الْمُصَوِّرُ لَهُ الْأَسْمَاءُ الْحُسْنَى يُسَبِّحُ لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ

O öyle Allah’tır ki Hâliktır, Barîdir, Musavvirdir. En güzel isimler O’nundur.     Haşr 59/24
Bu âyette sıra ile gelen üç vasfın dizilişinde elbette hikmetler vardır. Bu ilahi hikmetlerden biri de hiç şüphesiz dereceleme hikmetidir. Önce yaratma sonra yarattıklarına hassas ayar verme ve daha sonra ise şekillendirdiğine suret giydirme vardır. Bu ayetle verilmek istenen mesaj şudur. İlah arıyorsanız işte size ilah olmanın şartları; 1) Yaratıcı olacak 2) yaratıklarına yaratılışlarındaki ayırıcı hassas ayarı verebilecek 3) yaratıklarına şekil ve suret giydirecek. İşte ancak bunları yapabilen geçek ilah olur. Bunları yapabilecek tek güç hiç şüphesiz ki kadiri mutlak olan Allah’tır. O zaman;
“ Ey insanoğlu nedir Kerim Rabbine karşı seni aldatan? O Rab ki seni yarattı (haleka-ke) ardından düzgünleştirdi (fe sevvâke) ve (âzalarını) denkleştirdi ( fe adele-ke) ve dilediği surette (fî eyyi suretin) seni terkib etti. İnfitar 82/6-7-8

 
Eklenme Tarihi : 31.05.2013 13:38:57
Okunma Sayısı : 19864