أَتَأْمُرُونَ النَّاسَ بِالْبِرِّ وَتَنسَوْنَ أَنفُسَكُمْ وَأَنتُمْ تَتْلُونَ الْكِتَابَ أَفَلاَ تَعْقِلُونَ

44- (Ey vahyin muhatapları!) Kitabı okuyup durduğunuz halde, insanlara iyiliği emredip kendinizi unutuyor musunuz? (Bunun yanlış olduğunu) Akıl etmeyecek misiniz? (Bakara:44)



.





EL-KARÎB

EL-KARÎB

Çok yakın

Yakınlıkta sınır tanımayan

yakınlıkta eşsiz ve benzersiz olan

 

“De ki: “Eğer ben saparsam kendi aleyhime sapmış olurum; yok eğer doğru yoldaysam, bu yalnızca Rabbimin bana ilettiği vahiy sayesindendir: şüphesiz O Semî’dir, Karîb’tir.” (Sebe’34:50)

 

“O’ndan günahlarınız için af dileyin ve artık bilincinizi yenileyerek yalnız O’na yönelin; çünkü benim Rabbim Karîb’tir, duaları kabul eden tek merciidir.” (Hûd  11 :61)

“Doğrusu insanı yaratan Biziz ve iç benliğinin ona neler fısıldadığını iyi biliriz: zira Biz insana şahdamarından daha yakınız.” (Kâf:16)

 

Allah kuluna şahdamarından yakındır. Fakat bu hakikat, her zaman kulun da Allah’a yakın olduğu anlamına gelmez. Zira kul kendinden uzaklaşmakta, bazen kendine yabancılaşmakta ve hatta kendini kaybetmektedir. Allah insanların bu zaafını iyi bildiğinden, kullarına, Kendine yaklaşmak için yollar göstermiştir. Rabbine gerçekten yaklaşmak isteyen kul, O’nun gösterdiği bu yollara tevessül etmelidir.

 

Allah’a yaklaşmanın meşru yollarına Kur’an’dan birkaç örnek verecek olursak; kul Allah’a selim fıtrat, takva, ibadet, dua, hamd, itaat, tevbe ve istiğfarla yaklaşmalıdır. O’nun göstermediği yollar icat etmemelidir. Eğer böyle yaparsa Allah’a yaklaşıyorum zannıyla şeytana yaklaşır. Şeytanın oyuncağı haline gelir ve “Biz onlara, bizi Allah’a yaklaştırmalarından başka bir beklentiyle kulluk etmiyoruz.” (Zümer 39:3) diyen Mekke Müşrikleri gibi olur. Allah tasavvurundaki her türlü beşeri sapmanın temelinde uzak Allah tasavvuru yattığı için, Kur’an “kuluna şahdamarından daha yakın” bir Allah tasavvuru inşa etmeyi amaçlar. İnsanın tarih içindeki yürüyüşünü “Allah’a doğru yürüyüş” olarak takdim eden kadim mistik geleneklerin hilafına, Kur’an, bunu Allah ile birlikte yürüyüş olarak nitelemektedir. İnsan hayat yolunda yolunu kaybetmemeyi, Allah ile beraber olmasına borçludur. Zaten nübüvvet ve risalet tarihi de bunun delilidir.

 

Resmimizde; kulun Allah’a yürüyüşü değil, Allah’la yürüyüşünü şahdamarlarından bir hayat yolu çizerek anlatmaya çalıştık. Necip Fazıl’ın “Şahdamarına bakmayı akıl edemeyenler Allah’ı hep gökyüzünde aradılar” sözünden ilhamla, yolun sonundaki dağa gökyüzüne bakan bir insan yüzü şeklini verdik.  İnsan eğer el- Karîb olan Allah’tan uzaklaşırsa kendinden uzaklaşacağını, hatta kendini kaybedeceği imasını da, ıssız bir ortamın içindeki kurumuş ağaçlarla anlattık.

 

Kuluna şahdamarından yakın olan Sensin!

Kul kendini kendinde unutmuşken, kulunu asla terk etmeyen Sensin!

Bizi Sensizliğe mahkûm etme ya Rabbi!

القَرِيب

Luğavi Çerçeve; القَرِيب ;قَرَبَ- يَقْرَبُ- قِرْبَانا Kökünden türemiş bir ismi fail’dir. Kök anlam olarak; Yakın olmak, yaklaşmak ve yakınlık manalarını ifade eder.  İsmi Fail olarak kullanıldığında; Çok yakın, yakınlıkta sınır tanımayan eşsiz ve benzersiz yakın demektir. Zıttı iseبعد  ‘dur. Yani uzaklık demektir. القَرِيب; فعيل  vezninde olmasından dolayı aynı zamanda مفعول manasını da taşımaktadır. Hem fail ve hem de meful manası düşünüldüğünde; eşsiz ve benzersiz yakın, en çok yakın olunmak istenen. Hem ismi fail, hem de ismi meful olarak kullanıldığında; yakınlıkta (yakın olmada ve yakın olunmada) eşsiz ve benzersizliği ifade eder. Yakınlık iki türlüdür.

 

1) Maddi yakınlık: Eşyadaki yakınlığı ifade eder. Eşyadaki yakınlık cins, zaman ve mekân gibi yakınlıkları taşımaktadır. Maddede ki yakınlık bazen olumlu, bazen de olumsuz sonuçlar doğurabilir. Maddedeki yakınlığın olumlu bir sonuç doğurabilmesi için muhakkak bu yakınlığın hikmete dayalı olması gerekir. Hikmetten kopuk bir yakınlık insana fayda değil zarar verir.

2) Manevi yakınlık; Cins, zaman ve mekân kavramı ile özdeşleştirilemez. Asıl olan yakınlık manevi olduğu için gözle görülmez, el dokunulmaz. Bu yakınlık öylesine ulvi ve yücedir ki; yakınlığın bir tarafında Allah, diğer tarafında ise kul vardır. Allah القَرِيب  olunca, kul da Allah’a قَرِيب  olmuş olmuyor. Allah’ın القَرِيب  oluşu mutlak, kulun قَرِيب  oluşu ise irade ile sınırlıdır.  Kişi القَرِيب  olan Allah’a yakın olursa bu yakınlığın asla yan etkisi yoktur. Maddedeki yakınlık bazen kişiye fayda verirken, bazen de zarar verir. Manevi yakınlık ise kişiye asla zarar vermez.

Kelimenin türevleri;

قربان; “Kurban”; Yaklaştıran demektir. Istılah manası ise; Bir Müslüman’ın Allah’a yakınlaşmak için ibadet maksadı ile belli vakitte belirli cinsten hayvanları kesmeyi ve bu amaçla kesilen hayvanı ifade eder.  Genel anlamda;  kişiyi Allah’a yaklaştıran her şey “Kurbandır”. İman bir kurban olduğu gibi, namaz da diğer ibadetlerde birer kurban hükmündedirler. القَرِيب  olan Allah bir kulda tecelli etti mi kişi Allah’a kurban olur. Allah’a kurban olan der ki;

6.162*************قل قل اِنَّ صَلَاتى وَنُسُكى وَمَحْيَایَ وَمَمَاتى لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمينَ . 6.163*************لَا شَريكَ لَهُ وَبِذٰلِكَ اُمِرْتُ وَاَنَا اَوَّلُ الْمُسْلِمينَ

6.162 - Deki: "Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah içindir. Onun ortağı yoktur. Ben bununla emir olundum ve ben Müslüman olanların ilkiyim."

مقربون  ; “Mukarrebun”: Çok yakın olmak isteyenler demektir. Mukarrebun; Allah’ın kendisine farz kıldığı ibadetleri yaptığı gibi kendisine farz kılınmayan ibadetleri de yaparak Allah’a yakın olmaya çalışan kimselere verilmiş olan bir cins isimdir. Mukarreblik bu dünya imtihanında insanoğlunun ideli olmalıdır. Çünkü Kur’an insanları القَرِيب  olan Allah’a mukarreb olmaya ve bu yolda bir yarışa davet etmektedir. Kur’an القَرِيب  olana Mukarreb olamaya davet ederken, bizler القَرِيب  Mukarreb olma derdini taşıma yerine,  malla mukarreb, nefse mukarreb, makama mukarreb, eşyaya mukarreb olabilmenin derdini taşıyoruz. Şimdi kim neye mukarreb ise bilsin ki kişi, Mukarreb olduğuna kurban’dır. Her kim Allah’a mukarreb olursa hiç şüphesiz Allah’a kurban olmuş olur. Kul, القَرِيب  olan Allah’a kurban olursa Mukarrebun olur. Unutmamak gerekir ki; kurban olmayanın kurbanı olmaz. Kurbanı olmayanın da mukarrebliği olmaz. Hakikate kurban olmayanlar batılın kurbanı olurlar.

قُرْبَى  ; “Akraba”; Nesep yönüyle yakınlığı ifade eder. İnsanların akraba oluşları Allah’ın الخالق ve القَرِيب esmalarının bir tecellisidir. Akraba ilişkilerini meşru dairede muhafaza etmek ve gereğince amel etmek, القَرِيب esmasının kuldaki tecellilerindendir.

Nazari Çerçeve;

         Kâinata baktığımızda var olan her şey tüm varlığı ile Allah’ın القَرِيب olduğunu haykırıp duruyor. Çünkü var olan her şey القَرِيب olan Allah’ın yakınlığı ile var olmuştur. Kâinatta hangi şeye Allah yakın değildir ki? Allah’ın yakın olmadığı, Allah’tan uzak olan bir eşya ve ya bir nesne mi var ki?  Allah Güneşe, Samanyolu Galaksisi'ne ve diğer galaksilere yakın olduğu gibi insana yakındır. Allah mahlûkata yakın olduğu gibi القَرِيب  olan Allah’ın tecellisi ile eşyada biri birine yakındır. Eşya insana mukarreb, insanda Allah’a mukarreb olmalıdır. Kâinattaki maddi yakınlıklarda dereceler olduğu gibi, elbette manadaki yakınlıklarda da dereceler vardır. Maddedeki yakınlık sebeplere dayandığı gibi manda ki yakınlıkta sebeplere dayanmaktadır.  Kişi birine yakın olmak istiyorsa yakın olmak istediğine yüzünü dönmelidir, sırtını değil. Sırt dönmek uzaklığın simgesi, yüzünü dönmek ise yakınlığın simgesidir. Bundan dolayı tövbe; kişinin sırtı Allah’a dönükken yüzünü Allah’a döndürmesidir. Tövbe dönüştür. Sırttan yüze dönüştür. Yüzü dönük konuşursanız yakınlık elde edersiniz. Sırtı dönük konuşursanız uzaklık elde edersiniz. Allah’a sırtımız değil, yüzümüz dönük olarak konuşmalıyız. Allah’a dönecek yüzü olmayanlar yüzkarasıdırlar.  

           Yakınlıkta dört unsur vardır. 1) Yakın olunan, 2) Yakın olmak isteyen 3) yakınlık aracı, 4) Yakınlığın mesafesi. Bu dört temel öğeden asıl olan ilkidir. Yani yakın olunandır. Geri kalanlar değişkenlik arz edebilir. O zaman القَرِيب  olan Allah hayatın merkezindedir. Hayatın merkezinde bulunan Allah’a yakın olmak isteyenler, yakın olmanın yollarını ve yakınlık derecesini en mükemmel seviyeye çıkarmaları gerekiyor. Yakın olmak isteyenler; insanlar, cinler ve meleklerdir. Yakın olama aracı kâinat ve kitabın ayetleridir. Yakınlık derecesi ise; “Ashabul yemin olmak ve Mukarrebun olmaktır. Her kim القَرِيب olan Allah’a mukarreb olmak isterse;

1) Öncelikle hayatının merkezine القَرِيب olan Allah’ı koymalıdır.

2) القَرِيب olan Allah’ın yakınlaşma vesilesi kıldığı araçları kullanarak ona yakın olmaya çalışmalıdır. Aksi takdirde yaklaşayım derken uzaklaşır, uzaklaştığının farkında bile olmaz.

3) Yakınlığın derecesidir. İlk ikisini yerine getirenler sonuç olarak “Ya Ashabul yemin ya da Mukarrebun” olurlar. Kişi القَرِيب olana en yakın olabilmek için iradesini sadece farz olan ibadetlere değil, aynı zamanda farz olmayan ibadetlere de harcamalıdır. Kişi farzları yerine getirerek “Ashabul yemin” olur. Kendisine farz kılınanları yaptıktan sonra, farz kılınmayanları da yapan kişi “Mukarrebun” olur. Mukarrebunlardaki derece ise artık kişinin kurbiyyetine bağlıdır. Allah’ın القَرِيب oluşu bir kulda iki türlü tecelli eder.

1: Kulun iradesine bakmaksızın tecelli eden yakınlık ki, bu yakınlık mutlaktır. Hiç kimse Allah’ın القَرِيب oluşundan kaçıp kurtulamaz. Hiç kimse القَرِيب olana uzak olamaz.

2: Kulun iradesine bakarak tecelli eden yakınlık. Bu yakınlıkta iki şekilde tecelli eder.     A) Azabın yakın oluşu

B) Rahmeti yakın oluşu.

İradeye taalluk eden yakınlığın rahmete ve ya azaba dayalı bir yakınlık olması kulun iradesine bağlıdır. Bundan dolayı Allah القَرِيب ’tir dediğimizde, Allah, yakın olduğunda kulun da Allah’a قريب yakın olduğu anlamına gelmez. Kulun Allah’a قريب olabilmesi için iradesini القَرِيب olana müteveccih kılması gerekir. Kul, القَرِيب olana yakın olursa Mukarrebun olur.

          Dünyadaki tüm yakınlıklar bir çıkara dayalıdır. Kendisine yakın olunmak istenen, yakın olmak isteyenin yakınlığını suiistimal edebilir. Fakat Allah kendisine yakın olmak isteyenin yakınlığını asla suiistimal etmez. Herkes en güçlü olana yakın olmak ister. Zaten insanlar paranın gücüne iman ettikleri için paraya yakın olmanın mücadelesini veriyorlar. Makamın gücüne inanlar makama yakın olmanın mücadelesini veriyorlar. Maddenin gücüne inanalar maddeye yakın olmanın mücadelesini veriyorlar. Ama Allah’ın güçlü olduğuna inanlar ise القَرِيب olan Allah’a yakın olmanın mücadelesini verirler. Dünyada güçlü gördüklerine yakın olmak için elinden geleni yapanlar neden en güçlü olan Allah’a yakın olmak için bir çaba sarf etmiyorlar. Yoksa maddi yakınlığı manevi yakınlığa tercih mi ediyorlar?  İnsanlardan birçoğu Allah’ın القَرِيب olduğuna sözlü olarak inanırken, hayatları ile O’nun   البعيد”El-Baid” olduğuna inanırlar. Mesela; Dünyada güçlü gördüğüne yakın olmak için mücadele edenler yakın olmak istedikleri makam kendilerinden bir şey isteyince hemen bu isteği yerine getirirler. Yerine getirmedikleri takdirde yakın olmak istedikleri makamın gözünden düşeceklerini bildikleri için bu isteği ne pahasına olursa olsun mutlaka yerine getirmenin mücadelesini verirler. Peki, aynı hassasiyeti ve ya daha fazlasını Allah’a yakın olma adına gösterebiliyor muyuz? Yakın olmak istediğimiz Allah, bizden bir takım isteklerde bulunuyor, fakat bizler bu istekleri çiğneyip geçtiğimiz halde yakın olmak istediğimiz Allah’ın gözünden düşeme derdini bile taşımıyoruz. Bu nasıl Allah’a yakın olma isteğidir? Yine; Bir düşman topluluğunun kendisine saldıracağının haberini alan bir kimse hemen tedbir almaya başlar. Düşman yaklaştıkça telaşı artar. Hatta içlerinden öyleleri vardır ki düşmanın çok yaklaştığını görünce korkudan bayılır. Şimdi sorarım Allah’ın القَرِيب olduğuna sözde iman edenler. Allah; “ Ben size şahdamarınızdan daha yakınım, her nerede olursanız olun ben sizinle beraberim” dediği halde günah ve suç işlediğimizde Allah’ın bizi helak etmesinden korkmuyoruz da neden bir düşmanın yakınlaşmasından korkup bayılıyoruz. القَرِيب olan Allah’a böyle mi iman edilir? Yoksa düşmanın azabı Allah’ın azabından daha mı şiddetli? Kul, Allah’ın القَرِيب olduğuna yürekten iman etmiş olsaydı. Elbette Allah ile beraber olduğunu anlamış olacaktı. Allah ile beraber olan nasıl günah işleyebilir ki? Yanımızda en yakın arkadaşımız olduğunda günah işlemekten utanıyoruz. Bize yanımızda ki arkadaşımızdan, her şeyden daha yakın Allah varken nasıl günah işleye biliriz. Hem Allah öylesine القَرِيب ki bizi de, nefsimizde olanı da biliyor. Demek k, القَرِيب’e iman öyle söz ile olup bitecek bir şey değildir. القَرِيب’e iman hem kalp ile hem de hayatın kendisi ile olmalıdır. القَرِيب’e iman insanı adam gibi adam eder.

Kur’an-i Çerçeve;

Kur’an-ı Kerim de القريب ismi üç yerde kullanılmış olup, geldiği yerlerin tamamında nekira olarak kullanılmıştır. Nekira yani belirsiz formda gelmesinin hikmeti; Allah’ın yakınlığının; idraki aşkın, eşsiz, benzersiz ve tarifsiz bir yakınlık olduğunu ifade etmek içindir. القريب isminin esma listesinde olup, kur’an-ı Kerim de yer alması bize bir hakikati daha gösteriyor. Demek ki insanların Allah ile değil Allah’ın القريب oluşu ile ilgili problemleri vardır. “Her esma bir sapmaya cevaptır.” Hakikatince القريب esması da uzak Allah inancındaki sapmaya bir cevaptır. Uzak Allah inancı, insanları Allah hakkında şirke düşürmüş ve Allah ile kulları arasına bir takım aracıların girmesine sebep olmuştur.    القريب ismine iman, Allah ile kullarının arasına hiçbir şeyin giremeyeceğini ve yüce yaratıcının insanlara uzak değil, bilakis çok yakın olduğunu ve bu yakınlığın gerektirdiği bir hayat tarzını sürdürmeyi sağlar. القريب esmasında ki tevhit; insana sadece ama sadece yakın olanın Allah olduğuna inanmayı, Ona yakın olmaya çalışmayı ve yakın olan Allah’a yalvarıp ondan istemeyi gerektirir. Allah’a inandığı halde Allah ile kendileri arasına aracılar koyanlar Allah’ı القريب olarak tanımamışlardır. Şayet Allah’ı القريب olarak tanımış olsalardı, dini Allah’a halis kılarak sadece ona yalvarıp, Ondan istemeyi ve O’na yakın olmaları gerektiğini elbette bilirlerdi. Mekke müşriklerinin Allah ile kendilerinin arasına putlarını aracı koymaları, Müşriklerin problemlerinin Allah ile değil, O’nun القريب oluşu ile ilgili olduğunu apaçık göstermektedir. Müşriklerin kendileri ile Allah arasına aracı koymaların tek sebebi uzak gördükleri Allah’a yakın olmaya çalışmak idi. Hâlbuki Allah onlara şahdamarlarından daha yakındı. Müşriklerin Allah’ın القريب esmasında düştükleri şirkleri Kur’an da şöyle anlatılır.

39.3*************اَلَا لِلّٰهِ الدّينُ الْخَالِصُ وَالَّذينَ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِه اَوْلِيَاءَ مَا نَعْبُدُهُمْ اِلَّا لِيُقَرِّبُونَا اِلَى اللّٰهِ زُلْفٰى اِنَّ اللّٰهَ يَحْكُمُ بَيْنَهُمْ فى مَا هُمْ فيهِ يَخْتَلِفُونَ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدى مَنْ هُوَ كَاذِبٌ كَفَّارٌ

39.3 – İyi biliniz ki; halis (katıksız) olan din yalnızca Allah'ındır. O'ndan başka (O’nun altında) evliyalar edinenler (şöyle derler:) "Biz, bunlara bizi Allah'a daha fazla yaklaştırsınlar diye itaat ediyoruz." Elbette Allah, kendi aralarında hakkında ihtilaf ettikleri şeyler hususunda hükmünü verecektir. Gerçekten Allah; yalancı, kâfir olan kimseyi hidayete erdirmez.

          Okuduğumuz ayeti kerime de dinin Allah’a halis kılınabilmesi için ardaki aracılardan arınarak direk Allah’a bağlanmak gerektiği hakikati vurgulanmaktadır. Bu hakikat yine Kur’an-ı Kerimin Bakara suresinin 786. Ayetinde şöyle anlatılmaktadır;

2.186*************وَاِذَا سَاَلَكَ عِبَادى عَنّى فَاِنّى قَريبٌ اُجيبُ دَعْوَةَ الدَّاعِ اِذَا دَعَانِ فَلْيَسْتَجيبُوا لى وَلْيُؤْمِنُوا بى لَعَلَّهُمْ يَرْشُدُونَ

 2.186 - Kullarım sana Beni soracak olurlarsa, muhakkak ki Ben (onlara) çok yakınım. Dua ettiği zaman dua edenin duasına icabet ederim. Öyleyse, onlar da Benim çağrıma icabet etsinler ve bana iman etsinler. Umulur ki irşat (doğru yolu bulmuş) olurlar.

Bu ayeti kerimede ince bir nükte bulunmaktadır. Kur’an-ı Kerimde “Senden sorarlar ve ya soruyorlar” şeklinde gelen tüm ayeti kerimelerde cevaben “deki” kelimesi gelerek Allah sorulan soruları resulüne cevaplatmıştır. Okuduğumuz ayeti kerimede de yine “senden soruyorlar” şeklinde gelmiştir. Fakat cevap olarak “deki” kelimesi gelmemiştir neden? Cevap; Çünkü kul, Allah’ın القريب oluşunu sorunca Allah; peygamberine zımnen sen ardan çık dercesine “deki” kelimesini kullanmadan direk kendisi sorulan soruyu cevaplamıştır.Kullarım sana Beni soracak olurlarsa, sen onlar deki; ben çok yakınım.” şeklinde değil, “Kullarım sana Beni soracak olurlarsa, muhakkak ki Ben (onlara) çok yakınım.”  Diyerek “deki” lafzını kullanmadan cevap vermiştir. Çünkü söz konusu Allah’ın yakınlığı oldu mu deki kelimesini kullanmak bile bir aracı ve bir mesafe belirlemektir. Bundan dolayı Allah “deki” lafzını bile kullanmadan kullarına ne kadar yakın olduğunu ince bir nükte ile anlatmış olmaktadır. Yine dua edecek olan insanların dualarına icabet edenin sadece Allah olduğunu ve sadece Ondan istememiz gerektiğini anlatmış olmaktadır. Tüm bunlara rağmen yinede insanların bu konuda Allah güvenmeyip başkalarını aracı kılacaklarını ve onlara dua edeceklerini Rabbimiz bildiği için “bana yani söylediklerime güvensinler” diyor. Umulur ki bu şekilde doğru olana ulaşmış olurlar.

Ebû Musa el-Eş’ari anlatıyor. Hz. Peygamberle birlikte bir seferdeydik. Yukarıdan her bir vadiye baktığımızda Allah’ı tekbîr ve tesbîh ediyorduk. Seslerimiz çok yükselince Peygamber şöyle buyurdu: “Ey insanlar! Ne­fislerinize sahip olun. Sizler işitmeyen veya uzakta olan birine seslenmiyorsu­nuz. O, sizinle birliktedir. Sizi işiten ve yakın olandır.”

11.61*************وَاِلٰى ثَمُودَ اَخَاهُمْ صَالِحًا قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُ هُوَ اَنْشَاَكُمْ مِنَ الْاَرْضِ وَاسْتَعْمَرَكُمْ فيهَا فَاسْتَغْفِرُوهُ ثُمَّ تُوبُوا اِلَيْهِ اِنَّ رَبّى قَريبٌ مُجيبٌ

11.61 - Semud (halkına da) kardeşleri Salih'i (gönderdik). Dedi ki: "Ey kavmim, Allah'a ibadet edin, sizin O'ndan başka ilahınız yoktur. O sizi yerden (topraktan) yarattı ve onda ömür geçirenler kıldı. Öyleyse O'ndan bağışlanma dileyin, sonra O'na tövbe edin. Şüphesiz benim Rabbim, yakın olandır, (duaları) kabul edendir."

Yani bağışlanma dileyip, kendisine denmek istediğiniz benim Rabbimdir. Rabbim kendisine dönene çok uzak değil, bilakis القريب olarak çok yakındır. Mağfiret dileyenin günahlarının bağışlanması hususunda da kulunun mağfiret isteğine icabet edendir. Ben Allah’tan mağfiret dileyip Ona döndüm ama Allah acaba bana yakın mıdır? Benim ona dönüşümle O da hemen bana döner mi? Mağfiret talebime cevap verir mi? Denilirse tüm bu sorulara bu ayet cevaptır.

34.50*************قُلْ اِنْ ضَلَلْتُ فَاِنَّمَا اَضِلُّ عَلٰى نَفْسى وَاِنِ اهْتَدَيْتُ فَبِمَا يُوحى اِلَیَّ رَبّى اِنَّهُ سَميعٌ قَريبٌ

34.50 - De ki: "Eğer sapkınlığa düşmüş olsaydım (kendi yüzümden ve) kendi aleyhime sapmış olurdum; ama eğer doğru yoldaysam, yalnızca Rabbimin bana vahyi sayesindedir, kuşkusuz O, en yakın olan, her şeyi işitendir!"

Peygamberimizin delalete düşme ihtimali olmadığı halde ayette neden “Şayet delalete düşersem kendi aleyhimedir denmiştir.”

Cevap; Peygamberin sapma ihtimali yok. Çünkü Allah O’nun geçmiş gelecek tüm günahlarını affettiğini söylemiş ve O’nu ilahi koruma altına aldığını beyan etmiştir. Bundan dolayı mesaj, peygamberden sonra gelen ve insanlara önderlik yapanlaradır.      O mesajda şudur; Ey insanlar hiç kimse kendisini günahtan beri kılmaya kalkmasın ve kendisini insanlara sorgulanmaz olarak göstermesin. Peygamberin dilinden “şayet ben saparsam kendi aleyhime sapmış olurum” dediği halde sen kim oluyorsun ve sen hangi efendisin ki senin yaptığın her eylem ve söylem doğu oluyor? İnsanoğlu dokunulmaz değildir. İnsanın hidayet ve delalet olmak üzere iki yönü vardır. Ayeti kerimede delalet kişinin kendisine atfedilmişken, hidayet vahiye bağlanmıştır. Çünkü insana kötülüğü ve çirkinli emreden insanın kendisi ve iç dürtüleridir. İlahi vahiy asla kötülüğü ve çirkinliği emir etmez. Dolaysıyla kişinin sapması ilahi mesaj ile değil, kişinin kendisi ile alakalıdır. Fakat kişinin hidayeti bulmaya çalışması ise vahyin bir emridir. İlahi vahiy sayesinde insanoğlu hidayeti bulabilir. Hidayeti bulan insanoğluna iki esma hatırlatılmaktadır; Eşsiz ve benzersiz işiten ve kuluna şahdamarından daha yakın, القريب olan Allah. Bu iki esmanın hatırlatılmasında ki hikmet şu olsa gerek; Yakaladığın bu hidayet yolunu asla bırakma. Çünkü her şeyi işten ve sana çok yakın olan bir Rabbin olduğunu asla unutma. Hidayeti yakaladıktan sonra bil ki; Eşsiz ve benzersiz işiten rabbin var artık sözlerini ona göre kullan, sana çok yakın olan bir Allah var sakın onu uzaklarda arama, yakın olan o Allah’a sende secdelere kapanarak yakın olmaya çalış ki Ona mukarreb olan kullarından olabilesin.

Ya قريب Ya Allah; Kuluna kulundan daha yakın olan sensin, bizi bize bırakma.

Ya قريب Ya Allah; Kurbiyetine bizleri öyle teslim etki, senin aramıza kimse giremesin.

Ya قريب Ya Allah; İnsanlar paraya mala ve makama yakın olmaya çalışırken sen bizleri sana yakın olamaya çalışanlardan eyle.

Ya قريب Ya Allah; Bizlere القريب isminle tecelli eyle ki yoluna kurban olalım.

Ya قريب Ya Allah; “secde et ve yaklaş” diyen sensin. Sana secdelerimiz ile yakın olup mukarrebun olabilmeyi nasip eyle.

 
Eklenme Tarihi : 01.06.2013 01:07:53
Okunma Sayısı : 21599