أَتَأْمُرُونَ النَّاسَ بِالْبِرِّ وَتَنسَوْنَ أَنفُسَكُمْ وَأَنتُمْ تَتْلُونَ الْكِتَابَ أَفَلاَ تَعْقِلُونَ

44- (Ey vahyin muhatapları!) Kitabı okuyup durduğunuz halde, insanlara iyiliği emredip kendinizi unutuyor musunuz? (Bunun yanlış olduğunu) Akıl etmeyecek misiniz? (Bakara:44)



.





EL-KÂDİR

EL-KÂDİR:

Mutlak kudret sahibi

Sonsuz gücünü mutlak iradesiyle kullanan

Gücüne yenilmeyip onu kontrolü altında tutan

 

(Yeniden dirilişe inanmayanlar) Allah’ın gökleri ve yeri yarattığını görmezler ve bütün bunları yaratanın Ölüye hayat vermeye KADİR olduğunu anlamazlar mı? Yok! Elbet O her şeye güç yetirendir.” (Ahkâf 46:33)                                                                                          

 

“Şu halde aynı (Allah) ölüye hayat vermeye Kadir değil midir?”  (Kıyâmet 75:40)

 

“Elbet (insanı yoktan var eden)Allah, onu tekrar hayata döndürmeye Kadir’dir.” (Tarık 86:8)                                                                                     

 

Yukarda ki ayetlerde el-Kadir olan Rabbimizin, herkesten hesap sormak için ölüleri tekrar yaratmaya gücünün yeteceğini ve yoktan var edenin tekrar yaratmaya da Kadîr olduğunu anlıyoruz. Bu resimde; çok eski zamanlarda ölen ve bedenen toza toprağa karışan insanları tekrar yaratmasının Allah’ın mükemmel gücüne ve kudretine zor gelmeyeceğini, tabloya bakanlara bir nebze de olsa hatırlatmaya çalıştık.

 

İnsanlar ilim ve fende ne kadar ilerlerse ilerlesin uzun yıllar önce ölenleri tekrar hayata döndürmeye güçleri yetmez… 

القدير

           Arapçada geniş bir kullanım alanına ve anlam zenginliğine sahip olan “k-d-r” kökünden türemiş “kadir”, “mukte­dir” ve “kadir” olmak üzere üç ayrı vasıf Allah’a sıfat olarak kullanılmış­tır. Bu üç vasfın da temel kök manaları; “ Güç, kudret, gücü yetmek, iktidar, vakit belirlemek, taksim etmek, ölçmek, biçmek, tanzim etmek ve daraltmak” gibi manalara gelir. Bu üç esmadan biri olan El-Kadir ismini El-Kaviy ismi ile karıştırmamak gerek. El-Kadir ile El-Kaviy arasında ki en önemli fark El-Kadir ismi varoluştaki kudrete, El-Kaviy ismi ise var oluştaki bu kudrete kuvvet kazandırıp, kudreti kuvvetle bütünleştirmeyi ifade eder. El-Kadir, bir ismi-fail’dir. İsmi-fail olması hasebiyle kelimenin kökündeki kudret ve ya güç manasını mübalağalı bir şekilde Allah’ın zatına atfeder. Her şeye her daim gücü yeten, eşsiz ve benzersiz kudret sahibi, asla acziyyet duymayan, dilediğini hikmetinin gerektirdiği miktarda, ne fazla ne eksik her şeyi tam ölçüsüne göre yapan manasına gelir. Bu manda Allah; gücünü dengeli kullanandır. Yani terazinin bir kesesinde Allah’ın El-Kadir ismi, diğer kesesinde ise tüm mahlûkat vardır. Hangi varlık ne kadar gramajla var olmayı gerektiriyorsa El-Kadir ismi o varlığa o miktar kadar tecelli eder. Daha öz ifade ile hurma çekirdeğinden zeytin ağacı olmadığı gibi, her canlının kudret yapısı da farklıdır. Bir sineğin yükü ile bir merkebin yük kapasitesi bir olmaz. İşte eşyada var olan bu kudret el-kadir ismin bir tecellisidir. Hem kudret veren hem de kudreti mahlûkatın yapısına göre dengeleyen El-Kadir olan Allah’tır. K-D-R kelimesinin birçok türevleri ve mastarları bulunmaktadır. Bu kelimenin kök yapısından kaynaklanan çok geniş ve yaygın anlamları bulunmaktadır. Bu anlamlardan bazıları şunlardır;

 Kadr; Kıymet manasına gelir. Günlük dilde kullandığımız birisinin kadr-u kıymetini bilmek sözcüğündeki mana k-d-r kelimesinin bu yöndeki manasına işarettir. Yani El-Kadir olan Allah’tır. Her şey kadrini kıymetini Allah’tan alır. Çünkü tüm değerler değerini Allahtan almaya muhtaçtır. Değerini Allahtan almayan bir değer, değer değil fiyattır ve karşılıktır. Allah ise fiyat vermez değer verir.  Allah’ın fiyat diye bir esması yoktur. Fakat Allah’ın El-Kadir esması vardır. Her şeye güç, kudret veren; kudret vermekle kalmayıp kudret verdiğine kadr (değer) veren El-Kadir olan Allah’tır. Allahın ayetleri değer yüklü olduğu için herhangi bir paha karşılında satılmaz gerçeği bize bunu hatırlatır.  Çünkü insanoğlu değeri parayla alamaz, değerin bedelini ancak Allah verir. İnsanoğlu değeri fiyat ile almaya kalktığı zaman değerler dünyası yani mana yok olur, fiyatlar dünyası yani madde konuşmaya başlar. Bir yerde değerler değil fiyatlar konuşmaya başlarsa artık en yakın arkadaşınız bile sizi para ile alıp para karşılığında sattığını görürsünüz. Değer yüklü olmayan insanlar değerini El-Kadir olan Allahtan almadığı için " kaç paralık adamsın" demeye başlıyorlar. Çünkü onlara göre değer yok fiyat vardır. Varlığı yoktan var etmeye muktedir olan Allah, var etmeye muktedir olmakla kalmamış aynı zamanda varlığı yaratmaya kadir oluşuyla varlığa kadr ve kıymet bahşetmiştir. Bu manada var olmak yok olmaktan kıymetlidir. Varlık var oluşundaki kıymet ve değerini sürdürmek istiyorsa, esfele safilinden olmak istemiyorsa iradesini El-Kadir olan Allah’a muteveccih kılmalıdır.

Miktar; Varlık âlemindeki zerreden küreye ne varsa her şeyin miktarını (ölçüsünü) belirleyen El-Kadir olan Allah’tır. Miktarlardaki değişmeler cevherlerde değişikliğe yol açar.

Takdir; Bir şeyi ölçüp, biçip, tanzim edip değer vermek demektir. Bir şeyi takdir etmek istiyorsanız o şeyi ölçüp, biçmeniz gerekir. Aksi takdir de takdiriniz hakiki takdir değil, lâfzî bir takdir olur.

Kader; Luğavi olarak bir şeyin ölçüsü anlamına gelir. Her şeyi bir kaderle yaratılması ayetinin manası; Biz her şeyi bir ölçü ile yarattık, bizim yattığımızda herhangi bir ölçüsüzlük ve dengesizlik yoktur manasına gelir. Fakat insanlarımız, kader derken anladıkları şey sadece levh-i mahfuzda Allah’ın yazdığı kulların ise yapmak zorunda kaldıkları alın yazısı akla gelir. Kader konusuna çok girmeden insanımızın kaderle ilgili anlayışını düzelte bilme adına şöyle bir söz söylemek isterim; Dünya bir sahne, insanlar ve cinlerde bu sahnede birer oyuncu. Allah; insanlara ve cinlere de rol vermemiş, bilakis insanlara ve cinlere bu sahnede nasıl oynamaları gerektiği hususunda rollerini tarif etmiştir. Yani Allah rol vermez, rolleri tarif eder. Hangi rolü oynamak ise kişiye kalmıştır. İsteyen istediği rolü oynama hakkına sahiptir.

Kudret; Varlıktaki potansiyel güç manasına gelir. Eşyadaki güç ve ya kudretin kaynağı El-Kadir olan Allah’tır. Varlık varoluşundaki kudretini Allah’a borçludur. Kudreti kemale erdirmek insandaki iradeye bağlıdır. Çünkü insandaki irade ve kudret bir bütünlük sağlar. Kudret var irade yoksak sonuç elde edilemez, İnsanda irade var kudret yoksa yine sonuç elde edilemez.

Muktedir; Gücünü yönetebilen, gücünün mahkûmu değil hâkimi olan.

İktidar; Elinde bulunana güç yetirip, onları yönetebilen diğer bir ifade ile yönetme gücü demektir.

Nazari Çerçeve;

Kâinattaki tüm varlık kudretini ve kadrini El-Kadir olan Allah’tan alır. Eşyanın kudreti sınırlı ve kayıtlıdır. Zatında baki bir kudreti yoktur. Bundan dolayı tüm varlık El-Kadir olan Allah’a muhtaçtır. O’nun kudreti olmazsa hiçbir şey ayakta kalamaz. Bir çiçek niçin solar? Renkleri zati olmadığı için. Bir lamba niçin söner? Işığı zatından olmadığı için. İnsan niçin ölüyor? Hayatı zatından almadığı için. Bundan dolayı zerreden küreye ne varsa kudretini El-Kadir olan Allah’a borçludur. Allah’ın insana lütfettiği kudretin teşekkürü ve anlam kazana bilmesi için insanoğlunun iradesini kudretiyle buluşturup hak ve hakikat yolunda kullanmasıdır. Eğer kişi kendindeki kudretin şükrünü eda etmek için iradesini hakka kullanmaz ise, kendinde var olan bu güç ve ya kudret onun için rahmet değil zahmet olur; nimet değil külfet olur. Mesela; hem madden hem de bedenen çok kudretli ve güçlü birini düşünelim. Böyle bir kişi iradesini kaybederse ve ya deli olursa kendisinde var olan güç ve kudretin o insana ne faydası olabilir ki? İnsanın Kudreti olur irade etmediği için, irade eder kudreti yetmediği için bir fiil işleyemez. Çok gücünüz var ama onu kullanacak iradeniz ve ya aklınız yok. Böyle bir güç size sadet değil, bilakis bela getirir. Çünkü kudret irade ile irade de kudret ile kemal bulur. İnsan-ı kâmil; kudreti iradesi ile bütünleştirip varlığını hakikate adayandır. İnsan sınırlı ve sonlu bir varlık olduğu için onda ki kudrette sınırlı ve sonludur. Varlık bir açıdan kudret sahibi olsa bile başka birçok açıdan acizdir. Varlıkta asıl olan acizdir. Allah hakkındaysa acz hiçbir açıdan düşünülemez. O’nun için Allah hakkında mutlak kudret; sahipliği ifade eder, kullar içinse şuna kadirdir, buna gücü yeter şeklinde kayda bağlı olarak kullanılır. Sınırsız ve sonsuz tek kudret sahibi, kudretinin de kadiri sadece El-kadir olan Allah’tır. Allah’ın kudreti sınırsız, insanın kudreti sınırlıdır. İnsan sınırlı olan bu kudretine kuvvet katmak için illet ve sebeplere, alet ve edevatlara ihtiyaç duyar. Mesela insanda görme kudreti vardır. Görme kudretine kuvvet kazandırmak istiyorsa mikroskoba ihtiyaç duyar. İnsanda ki bu görme kudretini var eden El-Kadir olan Allah’tır. Allah El-Kadir ismi ile tecelli ederek görme kudreti vererek kalmamış aynı zaman da El-Kadir olarak görme kudretine miktar ve ölçüde tayin etmiştir. Şayet El-Kadir olarak görme sınırımızı belirlememiş olsaydı, insanoğlu çıldırırdı. Düşünsenize görme kudretimiz şuan kinden bin kat daha fazla olsaydı. İnsan; insanların, hayvanların ve baktığı her eşyanın röntgen gibi içini de görürdü. Buda bir rahmet değil zahmet olurdu. Allah’a hamdolsun ki O eşyaya El-kadir ismi ile tecelli edip hepsine bir ölçü ve denge koymuştur. Yine aynı şekilde kişide bir işitme kudreti vardır. Bu işitme kudretine belli bir oranda kuvvet kazandırmak istiyorsa insan bir alete ihtiyaç duyar. Eğer işitme duyumuza Allah El-Kadir olarak tecelli etmeseydi yine insanoğlu kâinattaki birçok lüzumsuz sesler işitecek ve ya işitmesi gereken şeyleri işitmekten geri kalacaktı. İnsanı ve kâinatı sadece kudret yönü ile değil her yönü ile dengeli yaratan Allah’a hamdolsun. Yine insanın yürüme kudreti vardır. Bu kudretine kuvvet katmak için insan denizde, karada ve havadaki ulaşım araçlarına ihtiyaç duyar.  İşte sonlu ve sınırlı olan insan, sonsuz ve sınırsız bir kudrete sahip olan Allah’a dayanmak ve onunla güç bulmak zorundadır. Allah’ı El-Kadir olarak takdir edemeyenler kendilerini yenilmez ve sarsılmaz tek kadir olarak görürler. Çünkü böyleleri Allah’ı kadiri mutlak görmemelerinin bedelini kendindeki kudretin rüzgârına kapılarak ödediler. Şeytan da, nemrutta, firavunda Karun da hepsi iktidar olduklarına muktedir olamayışlarının bedelini ödediler. Şayet şeytan nefsine kadir olsaydı isyan etmezdi. Karun kendindeki ilme kadir olsaydı yerin batırılmazdı. Firavun iktidarına kadir ve ya muktedir olsaydı hiç şüphesiz denizde boğulmazdı. Böyle kimseleri gücü ilahlaştırdılar. Hâlbuki gerçek kadir; gücün ve kudretin rüzgârına kapılmayandır. Allah, sonsuz bir güç ve kudrete sahip olmasına rağmen gücüne mahkûm değil, hâkimdir. Gücüne ait değil sahiptir. Kendi gücüne dahi El-Kadirdir. Peki, sana ne oluyor da ey insanoğlu azıcık bir güç, kudret, mal, makam ve ya iktidar karşısında gücüne mahkûm oluyor ve gücüne sahip çıkman gerekirken gücüne ait olup gücün rüzgârına kapılıyorsun. Ateş olsan ne olur ki ancak cürümün kadar yer yakarsın. Sen de ateşin de cürümünde, cürümün düştüğü yerde El-Kadir olan Allah’ın elindedir. İnsana düşen kadiri mutlaka boyun eğmek, onun mutlak otoritesini kabul etmektir. Allah’ın El-Kadir oluşuna boyun büktüğün kadar eşyaya kadir olur ve Allah katında kadr-u kıymetin olur. Allah her şeye kemâl-ı kudretle kadirdir. Her şeye alelıtlak (mutlaka) kadirdir. Kudret-i ilâhiye hiçbir şekilde kabil-i takyit ve tehdit değildir. Her şeye kemâl-i kudretle kadir olduğundan dilediği şeyi yaratır ve onda dilediği kadar kudreti ve şerefi de var eder. Her şeye alelıtlak kadirdir çünkü yaratmak El-Hâlik’ın kendinden bir şey koparmak, zatından, kudretinden bir şey eksilmek demek olmadığından bütün mahlûkat ve onlarda yaratılmış kudretler, kuvveler kudret-i ilâhiyyeyi kendilerine nakletmiş değillerdir. Bilakis bütün zati acizlikleriyle O’nun taht-ı hâkimiyetinde mahkûmdurlar. Bütün mahlûkat ve onlardaki kudretler, Allah’ın kudretinin eserleridir. Eserler ise müessirin aynı veya cüz’ü değil ancak müessirin işaret eden birer delil ve alametlerdir.

Kur’an-i çerçeve;

Kur’an-ı Kerim de “kadir”, “mukte­dir” ve “kadir” olmak üzere üç ayrı vasıf Allah’a sıfat olarak kullanılmış­tır. Bunlardan “Kadir” ismi 37 defa müstakil isim olarak kullanılmış, “muktedir” ismi iki ayette ve “kadir” ismi ise üç yerde yalın halde, üç yerde ise “be” harfi ceri ile bir yerde de “Lam’ı” tekit ile beraber toplam yedi yerde kullanılmıştır. Bu kökten gelen efal-i Hüsna ise kur’an da birçok kez kullanılmıştır. Genel olarak “k-d-r kökünün türevleri” Kur’ân da aşağıdaki anlamlarda kullanıl­mıştır:

a) “şeref ve azamet” Kadir Gecesi’nden söz eden surede bu gecenin şeref ve değerine atıf yaparak bu kelime kullanılmıştır.

إِنَّا أَنْزَلْنَاهُ فِي لَيْلَةِ الْقَدْرِ (1) وَمَا أَدْرَاكَ مَا لَيْلَةُ الْقَدْرِ (2) لَيْلَةُ الْقَدْرِ خَيْرٌ مِنْ أَلْفِ شَهْرٍ (3)

“ Gerçek şu ki, Biz onu kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne olduğunu sen nereden bileceksin? Kadir gecesi bin aydan hayırlıdır.” (Kadir:1-3)

b) Fecr Sûresi’n de rızkı konu edinen âyette  geçim darlığı” manasında kullanılmıştır.

فَأَمَّا الْإِنْسَانُ إِذَا مَا ابْتَلَاهُ رَبُّهُ فَأَكْرَمَهُ وَنَعَّمَهُ فَيَقُولُ رَبِّي أَكْرَمَنِ (15) وَأَمَّا إِذَا مَا ابْتَلَاهُ فَقَدَرَ عَلَيْهِ رِزْقَهُ فَيَقُولُ رَبِّي أَهَانَنِ (16)

“ İnsana gelince, ne zaman Rabbin onu, cömertliğiyle ve hoşnut olacağı bir hayat bağışlamakla denese, "Rabbim, bana karşı (ne kadar) cömertmiş!" der; ama geçim vasıtalarını daraltarak onu denediği zaman ise, "Rabbim beni küçük düşürdü!" diye sızlanır.” (Fecr:15-16)

c) İnsanın yaratılışından bahsedilen bir âyette  tezyin etmek, güzelleştirmek”

أَلَمْ نَخْلُقْكُمْ مِنْ مَاءٍ مَهِينٍ (20) فَجَعَلْنَاهُ فِي قَرَارٍ مَكِينٍ (21) إِلَى قَدَرٍ مَعْلُومٍ (22) فَقَدَرْنَا فَنِعْمَ الْقَادِرُونَ (23)

“ Sizi basit bir sıvıdan yaratmadık mı, Sonra o suyu, sağlam bir yerde (rahimde) sakladık, Belli bir süreye kadar. Biz, (insanın yaratılışını) işte böyle gerçekleştirdik. Ne mükemmeldir Bizim (bir şeyi) gerçekleştirme kudretimiz!” (Murselat:20-23)

d) Çeşitli âyetlerde geçtiği üzere “tayin ve takdir” yani “bir şeyi iyice düşünerek planlayıp düzenlemek, ilim ve hikmetle yap­mak”

e) Dâvûd aleyhisselâm’a yönelik: “Geniş zırh­lar imal et! Dokumasını da sağlam tut!” şeklindeki ilâhî emrin nakledildiği âyette görüldüğü üzere “ sağlam yapmak”;

f) Nihayet “O, her şeye kadirdir” mealindeki pek çok âyette görüldüğü üzere “kudret, güç ve kapasite ” anlamında kullanılmıştır. Mushaf sırasına göre ilk geçtiği ayet Bakara suresi; 20. Ayettir;

وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ لَذَهَبَ بِسَمْعِهِمْ وَأَبْصَارِهِمْ إِنَّ اللَّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ (20)

Şayet Allah dileseydi, onların işitme ve görme yeteneklerini büsbütün giderirdi. Çünkü Allah her şeye kadirdir.

قُلِ اللَّهُمَّ مَالِكَ الْمُلْكِ تُؤْتِي الْمُلْكَ مَنْ تَشَاءُ وَتَنْزِعُ الْمُلْكَ مِمَّنْ تَشَاءُ وَتُعِزُّ مَنْ تَشَاءُ وَتُذِلُّ مَنْ تَشَاءُ بِيَدِكَ الْخَيْرُ إِنَّكَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ(25)

3.26 - De ki: "Ey mülkün sahibi Allah'ım, dilediğine mülkü verirsin ve dilediğinden mülkü çekip alırsın, dilediğini aziz kılar, dilediğini zelil kılarsın; hayır Senin elindedir. Gerçekten Sen, her şeye güç yetirensin."

وَاللَّهُ خَلَقَ كُلَّ دَابَّةٍ مِنْ مَاءٍ فَمِنْهُمْ مَنْ يَمْشِي عَلَى بَطْنِهِ وَمِنْهُمْ مَنْ يَمْشِي عَلَى رِجْلَيْنِ وَمِنْهُمْ مَنْ يَمْشِي عَلَى أَرْبَعٍ يَخْلُقُ اللَّهُ مَا يَشَاءُ إِنَّ اللَّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ (45)

24.45 - Allah, her canlıyı sudan yarattı. İşte bunlardan kimi karnı üzerinde yürümekte, kimi iki ayağı üzerinde yürümekte, kimi de dört (ayağı) üzerinde yürümektedir. Allah, dilediğini yaratır. Hiç şüphesiz Allah, her şeye güç yetirendir.

 Allah (c.c) için kullanıldığında ifade ettiği anlamlar :
1–Hakkında acizlik düşünülemez, aczden münezzehtir,
2–Sınırsız kudrete sahiptir, hiçbir şarta ve kayda bağlanamaz,
3–Kudretine engel olabilecek hiçbir güç yoktur,
4–Kudretini, en güzel şekilde yaratmakla göstermiştir. Yaratmak kudretin en mükemmel ve en tam tezahürüdür.
5–Vaad ve vaidlerini gerçekleştirmeye gücü yeter,
6 Kendisinden başka kudret sahibi yoktur.
 Bizlere düşen ise :
1–Kendimizi kudret-i ilâhinin meşheri bilmek. Bugün var gözüken yarın yok, yok gözüken var olabilir,
2–Hangi türden olursa olsun kudretin bizi şımartmasına, kibirli kılmasına fırsat vermemek.
4–Sadece kendimizde tezahür eden kudret değil, başka varlıklarda da tezahür eden kudretlerin de kaynağı Allah’tır.
5–Kendisinden tezahür eden kudret-i ilâhîyi, Allah’ın bir fazlı olarak görmek, imtihan için olduğun bilmek gerekir.
6–Allah’ın El-Kadir isminin ikramı olan kudretin tezahürünü, kişi; kendisini yücelmek ve kibre kapılmak amaçlı değil, Bilakis hayra ve güzel olana doğru kullanarak bu ikramın şükrünü eda etmelidir.
7–Tam ve kâmil kudretin Allah’a ait olduğu bilinciyle, “Hey Hak sensin kadiri mutlak deyip.” Allah’tan başkalarına tevekkül etmemek, itimat ve güven duymamak, aynı zamanda Allah’tan başkalarından da korkmamak gerekir.

 
Eklenme Tarihi : 01.06.2013 02:15:56
Okunma Sayısı : 23428