زُيِّنَ لِلَّذِينَ كَفَرُواْ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا وَيَسْخَرُونَ مِنَ الَّذِينَ آمَنُواْ وَالَّذِينَ اتَّقَواْ فَوْقَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَاللّهُ يَرْزُقُ مَن يَشَاءُ بِغَيْرِ حِسَابٍ

212- (Hakikati) İnkâr edenlere dünya hayatı süslendirildi. (Onlar) inananlarla (bu dünyada) alay ederler. Oysa (ilahi azaptan) korunup, sakınan (o inanalar) kıyamet gününde onlardan (makamca çok) üstündürler. Allah, dilediğine hesapsız rızık verir. (Bakara:212)



.





EL-MÂLİK

EL-MÂLİK

Varlığın mutlak sahibi olan

 

O din/hesap gününün Mâlik’idir.”(Fâtiha 1:3)

 

Din kelimesi borç anlamına gelen deyn kelimesinden türer. Din günü, hasat günüdür. Kişi yaptıklarının hesabını o gün devşirir. Bunun sonunda yolu ya cennete uzanır, ya da cehenneme. İnsan malik olduklarının hesabını Din gününde Mâlik-i Hakikiye verir. Varlığının, hayatının, aklının, iradesinin, tercihlerinin, dininin, imanının, inkârının, ilminin servetinin, hülasa nesi varsa onun hesabını…

 

“Ve sur borusu çalındığında, mülkün yalnız O’na mahsus olduğu anlaşılacaktır.” (En’âm 6:73)

 

Servete Malik olmak, servete emanet olarak bakmakla mümkündür. Servete mülkiyet olarak bakanlar servete ait olurlar. Servete ait olanlar servetlerini paylaşmazlar. İnfak etmezler. Sahip olsalardı verebilirlerdi. Onlar artık servetlerinin efendisi değil kölesi olmuşlardır. Oysaki servet iyi bir köle, berbat bir efendidir. Servetinin efendisi olanlar,”verdiğin senindir” şiarıyla hareket ederler. Zira Allah için vermek, vermek değil almaktır. Onlar kendilerine emanet edilen serveti paylaşmakla hem servetlerine malik olmuşlar, hem de emanete sadakat göstermişlerdir.

Bu resimde; kendisine verilen dünyalıkların birer emanet ve her şeyin  el-Mâlik olan Allah’a ait olduğunu düşünen bir kulun, bozuk paraya benzettiğimiz dünyalıkları paylaşmasının, infak etmesinin sebebinin inançları olduğu anlatılmak istenmiştir.

 

İnfak etmeden önce emanetindi. İnfak ettiğinde mülkiyetin oldu.(M.İslamoğlu)

İnfak sizin başkalarına değil, Allah’ın size ikramıdır.(M.İslamoğlu)

المَالِك

Lüğavi çerçeve de El-Malik esması;

Mâlik ismi; Arapça da M-L-K harflerinden türemiş bir ism-i faildir. Mutlak mülkün sahibi, ezeli ve ebedi tek hükümdar manasına gelir. Malik kelimesinin kök harfleri olan “M-L-K” harf kökünden türeyen kelimelerin birleştiği ortak mana  “ Şiddet ve Kuvvet “ tir. Milk ve Mülk “M-L-K” kelimelerinin birleşiminden meydana gelen mastarlardır. Meliklik, hükümranlık; emir ve yasaklar koyarak insanlar üzerinde yönetim ve denetimde bulunmayı, Mâlik’lik ise eşya ve mallarda ve gelirleri üzerinde kullanım ve yönetimini anlatır. Bundan dolayı insanların Allah insanların Meliki, eşyanın da Mâliki denilmektedir. Bu bakımdan MELİK ismi MÂLİK isminden daha geniş bir anlama sahiptir. Her melik aynı zamanda mâliktir, ama her mâlik melik olmayabilir. Milk; iktidara, mülk; mala, Mâlik ise; mülkün sahibine delalet eder. El-Malik; Mülkün sahibidir, El-Melik; sahip olduğu mülkün yöneticisidir, El-Melîk ise eşsi ve benzersiz yönetici, yönetmeyi kendisine ilke edinmiş demektir. Bu manda mutlak Malik sadece Allah’tır. İnsanın El-Malik olabilmesi için           ” Mülküne mülk veren” olması gerekir. Mal ve ya Mülk verince o mülkün elinden çıkmaması, ya da azalmaması insan için mümkün değildir. Allah; verdiği de kendisinin, verilende kendisinin mülküdür. Bundan dolayı insan El-Malik olamaz. İnsandaki maliklik izafeli ve kayıtlıdır.

Nazari çerçevede El-Malik esması;

Gerçek Malik; Mülke muhtaç olmayandır. Mülkünü başkasından almayarak onu yaratandır. El-Malik olan Allah, mülkü üzerinde tasarrufta bulunmada kalmaz, aynı zamanda mülkün varlığı ve yokluğu üzerinde de tasarruf sahibidir. Allah’ın El-Malik oluşu, mülkün varlığına bağlı değildir. Bilakis mülk var olmak için Allah’ın El-Malik oluşuna bağlıdır. Çünkü mülkü var eden de yok eden de sadece Allah’tır. Allah’ın dışındaki tüm mecazen maliklerin “Malik” olabilmesi için mülkün önceden var olması gerekir. Allah’ın dışında hiç kimse mülkün var edicisi olmadığına göre, bu kimselerin malik olmaları hakiki değil ancak mecazidir. Zira gerçek malik mülküne muhtaç ve mecbur değildir. Bundan dolayı kâinatın ezeli ve ebedi tek hükümdarı ve Malik’i ancak Allah-ü Teâlâ’dır. O hem maddenin hem de mananın malikidir. Hem zahirin hem de batının malikidir. Hiçbir şey onun mülkünün dışında değildir. O aklımızın, kalbimizin ve ruhumuzun idrak ettiği ve etmediği tüm şeylerin mutlak sahibidir. Bu sıfatta ona denk olacak hiç kimse yoktur. Çünkü mülkü yaratan odur. Onun mülkünün genişliğini, ordularının sayısını yine ancak o bilir. Üzerinde birçok hükümdarların barındığı bu arz küresi dahi, Allah’ın El-Malik isminin tecellisinin yanında bir zerre dahi olamaz. İşte bu idrakimizi aşan âlemlerin, görünen mülk ve görünmeyen melekût âleminin tek sahibi El-Malik olan Allah’tır. Madem her şeyin sahibi O’dur. O zaman sahip olduklarında tasarruf etme yetkisi de hiç şüphesiz O’nun hakkıdır ve ancak onun istediği olur. Fermanını geri döndürecek, hüküm ve kazasını bozacak hiç kimse olamaz. Her dilediğini dilediği gibi yapar. Dilerse mülk verir şah yapar, dilerse padişahken indirir şahmat yapar, dilerse daha başka âlemler yapar, onlarda da dilediği gibi tasarruf eder. Toprakla beslediğimiz bedeni, bir gün elbet toprağa geri vereceğiz. Mülkün sahibinin Allah olduğunu bildiğimizden bu mülk üzerinde tasarrufta bulunurken de elbette mülkün sahibinin iznini almamız gerekir. Aksi takdirde tasarrufta bulunmak El-Malik olan Allah’ı hiç saymaktır.  Velhasıl bu muazzam devlette, bu sonsuz mülk ve saltanatta her şeyin varlığı veya yokluğu onun bir tek iradesine bağlıdır. “Ol” deyince oluverir  “Olma” derse her şey bir lahzada yokluğa dönüverir. Her şey onun kudreti altında, herkes O’nun iradesine tabi, fermanına baş eğmeye mecburdur. Onun müsaadesi olmadan kimin haddine düşmüş ki, onun karşısında hükümdarlık davası da bulunsun. Dünyalık tüm hükümdarlar ayakta kalabilmek için halklarından vergi toplamak zorundadırlar. Ama Allah öyle bir Maliktir ki; El-Malik oluşunu sürdürmek için mahlûkatından hiçbir şey almaz, aksine El-Malik olduğu için insanların sahip olduklarını da O verir. İnsanların tüm mal varlıkları, her ne kadar da tapu kâğıtlarında beşer isimlerine kayıtlı olsa da gerçekte bu mal varlıklarının tamamı hiç şüphesiz ki Allah’a aittir. Allah’a ait olan bu arz da sadece değişen insanların isimleridir. Bundan dolayı mümin sahiplik duygusu ile değil, emanetçi duygusuyla hareket edendir. Çünkü mümin dünyanın sahibi değil, emanetçisidir. Kendi varlığı bile kendisine ait olmayan bir insan, nasıl başka varlıkların kendisine ait olduğunu düşünebilir?  Mümin, her şeyin tek sahibinin Allah olduğunu gayet iyi biliyor. Madem her şey emanet, O zaman emanete sahipmiş gibi davranmak Allah’ın El-Malik isminden rol çalmaktır. Dünyadaki Tüm kavgaların temel sebebi de işte budur. Yani insanların Allah’ın El-Malik ismine soyunup büyük bir hırs ve aç gözlülükle dünyadakileri sahiplenme ve iktidar hırsı insanların gözünü köreltmiş, farkında olmadan fiilen her şeyin sahibi olmaya kalkıyorlar. Neticede insanlar “Mülk Allah’ındır, Dünya fani, Ölüm haktır, Hepimiz öleceğiz” gibi sözler söylerler, ama malın ve mülkün kölesi olurlar. Allah’a kulluk için değil dünya hayatının geçici zevklerini elde etmek için yaşar hale gelirler. Allah’ın mülkünde Allah’ın istediği şekilde yaşamaları gerekirken nefislerinin istediği şekilde yaşıyorlar sonrada uydurdukları hadis olmayan şu sözle kendilerini avutuyorlar; Hiç ölmeyecekmiş gibi bu dünyaya, yarın ölecekmiş gibi ahrete çalış.” Hâlbuki o sözün aslı “hiç ölmeyecekmiş gibi ahirete, yarın ölecekmiş gibi dünyaya çalış” şeklinde olmalıydı. İnsanların böylesine körce dünyayı sahiplenme duyguları, El-Malik olan Allah’ı tanıyamamalarından kaynaklanmaktadır. Dünyevi tüm kavga, kaos ve kargaşanın temeli de iş budur. Soru: El-Malik ism-i faildir. Allah’ın el-Malik oluşunun faili olduğu fiili nedir? Cevap: Mülkünü memluk’u arasında dolaştırmaktır. Yani mutlak mülkün hakiki sahibi olarak, insanlara mal, servet, makam, iktidar, otorite vererek ve alarak onları imtihan etmesidir.

Kur’an-i çerçevede El-Malik esması;

Kur’an’da mülk Allah’a isnat edileceği zaman mutlaka tahsis lamı ile gelir. Bu, mülkün gerçek sahibinin sadece ve sadece Allah olduğunu gösterir yine Allah’ın mülkte şeriki ve ortağı olmadığını gösterir.

وَقُلِ الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي لَمْ يَتَّخِذْ وَلَدًا وَلَمْ يَكُنْ لَهُ شَرِيكٌ فِي الْمُلْكِ وَلَمْ يَكُنْ لَهُ وَلِيٌّ مِنَ الذُّلِّ وَكَبِّرْهُ تَكْبِيرًا

De ki; "övgü (hamd), çocuk edinmeyen, mülkte ortağı olmayan ve düşkünlükten dolayı yardımcıya da (ihtiyacı) bulunmayan Allah'adır. Onu büyük bil, büyüklükle an.  " isra:111

Servet mülkiyet değil emanettir. Eğer insanlar bu hakikati unutursa emanete mülkiyet gözüyle bakarsa ne olur işte Bakara:258 Sırf Allah kendisine mülk verdiği için şımararak Rabbi hakkında İbrahim ile tartışmaya gireni görmedin mi? Nemrutu Nemrut yapan emanet edilen mülkü kendi mülkiyeti sanmasıdır. Firavunda aynı vahim hataya düşer. Ve Firavun kavminin içinde şöyle bağırdı: ey kavmim! Mısır mülkü benim ve hep şu nehirler benim altımdan akıyor değil mi? Artık gözünüzü açsanıza (Zuhruf:51)

İşte bir örnek daha Kârûn, “Bu servet bana, ancak bendeki bir ilimden dolayı verilmiştir” demişti. Allah'ın ondan önce, ondan daha güçlü ve topladığı şey daha çok olan nice nesilleri yok ettiğini bilmez mi? Kasas:78

Ayetlerin ışığında anlaşılan gerçek şudur; Mülk bir emanettir. Çünkü mülke sahip olduğunu iddia eden insanlar dahi Allah’ın mülküdür. Biz bile bizim değilken hangi şey bizim olabilir ki? Mülkiyet meselesi insanın en büyük imtihan alanıdır. İnsan mal mülk ve iktidarla sınanmaktadır. Belki de bu zaafını bildiği için şeytan Ademoğlunu aldatırken ona tükenmez bir mülk vaat etmiştir Derken şeytan ona vesvese verdi: “Ey Âdem! Sana ölümsüzlük ağacına ve yok olmayacak bir mülk üzerine rehberlik edeyim mi?” dedi. Taha:120 tüm savaşların katliamların ve iktidar sevgisinin altında saltanat ve tüketemeyecekleri sınırsız bir mal ve mülk sevgisi yatmaktadır. Bu zehirli sevgiye kur’an’ın formül şöyledir;

قُلِ اللَّهُمَّ مَالِكَ الْمُلْكِ تُؤْتِي الْمُلْكَ مَنْ تَشَاءُ وَتَنْزِعُ الْمُلْكَ مِمَّنْ تَشَاءُ وَتُعِزُّ مَنْ تَشَاءُ وَتُذِلُّ مَنْ تَشَاءُ بِيَدِكَ الْخَيْرُ إِنَّكَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ (26)

“De ki: Ey Mülkün gerçek sahibi olan Allah’ım! Sen mülkü dilediğine verirsin. Dilediğinden de onu çeker alırsın. Dilediğini aziz edersin dilediğini de zelil edersin. Hayır, senin elindedir. Muhakkak ki sen her şeye kadirsin. Geceye gündüzü katar gündüze de geceyi katarsın. Ölüden diriyi diriden de ölüyü çıkarırsın. Dilediğine de sayısız rızık verirsin.” (Al-i İmran / 26–27)

Ayetin bize mesajı şudur; Mülkün sahibi bellidir O da el-Malik olan Allah’tır sen sadece bir emanetçisin BU gerçeği de “قُل” deki kelimesi ile bize sözlü olarak ikrar ettirmiştir. Yaptığımız bu sözlü ikrar bir yönü ile dünyaya diğer yönü ile ahrete bakar. Ahirete bakan yönünü ise her gün Fatiha süresinde ikrar ediyoruz.

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ (1) الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ (2) الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ (3) مَالِكِ يَوْمِ الدِّينِ (4) إِيَّاكَ نَعْبُدُ وَإِيَّاكَ نَسْتَعِينُ (5) اهْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَقِيمَ (6) صِرَاطَ الَّذِينَ أَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ وَلَا الضَّالِّينَ (7)

Din günün tek sahibi Allah’tır. Peki, Allah henüz ortada olmayan bir günün sahibi nasıl olur? Cevap; El-Malik olmak zamana münhasır değildir. Zamana münhasır olan El-Malik olmaz. Yani O geçmişin Malik’i olduğu gibi, geleceğinde Malikidir. Çünkü Allah için ğayb söz konusu olamaz. Ğayb insanlar için söz konusu olduğundan insanlar ğaybe malik olmazlar. Çünkü insan El-Malik değildir. Allah ise hem ğaybın hem de hazırın malikidir.

Fatiha süresindeki “مَالِكِ يَوْمِ الدِّينِ” ifadesi başka bir kıraatte “مَلِكِ يَوْمِ الدِّينِ” şeklinde okunmaktadır. Bu ayetin böyle iki şekilde okunmasını hikmeti;

1- Bu iki okunuş şekli kıyametin önemini ve azametini ifader.

2- Kıyamet günü Allah’tan başka hiçbir kimsenin yetki ve otoritesinin olmayacağını belirtir.

3- Bütün insanlar Allah’ın her konudaki hükümranlığını müşahede edecekler.

4- Dünyaya ve insan hayatına hâkim olan kurallar ortadan kalkacak ve bütün hüküm ve mülkün Allah’a ait olduğu ortaya çıkacaktır. Bu hakikat kur’an da şöyle anlatılır;

يَوْمَ هُمْ بَارِزُونَ لَا يَخْفَى عَلَى اللَّهِ مِنْهُمْ شَيْءٌ لِمَنِ الْمُلْكُ الْيَوْمَ لِلَّهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ

“ Ki o Gün Allah'tan gizli saklı hiçbir şeyleri olmadan (öldükleri yerden) meydana çıkacaklardır. O Gün hükümranlık kimin olacak? Elbette bütün varlıklar üzerinde mutlak otorite sahibi olan Tek Allah'ın (olacak)!” (Ğafir:16)

5-Din günü, dünyada kendini malik sananların emanetçi olduklarını anlayacakları gündür.

Melik; belli bir hedef için yaratılan insanları, başıboş bırakmayan ve neticede onları yaptıklarından dolayı sorgulayacak olan mutlak hüküm ve egemenlik sahibidir. Bundan dolayı da ahirette, hesap gününde tek yetkili Allah’tır. Yaratıcı O olduğuna göre hesap soracak olan da ancak O’dur. Dünyayı ve hayatımızı bize ilahi bir kredi kartı mesabesinde veren Allah’tır. Bu kartın bir limiti ve bir de hesap kesim tarihi vardır. İşte hesap kesim tarihi geldiğinde yaptığımız harcamaların ekstresini bizlere sunacak olanda ancak o kartın sahibi, El-Malik olan Allah’tır. İnsanların çoğu bu ilahi kredi kartında limit aşımına uğramış (günahlara bulanmış), verin limiti amaçsız ve anlamsız kullanarak hayatını boşa harcamıştır. Yapılan bu harcamaların elbet bir hesap kesim günü vardır. İşte din günü ilahi kredinin hesap kesim günü ve ekstrelerin dağıtıldığı gündür. Bu günde kimin ne harcama yaptığı bilen sadece Allah ise o zaman hesapları görecek olanda sadece Allah’tır.


إِنَّ الْمُجْرِمِينَ فِي عَذَابِ جَهَنَّمَ خَالِدُونَ (74) لَا يُفَتَّرُ عَنْهُمْ وَهُمْ فِيهِ مُبْلِسُونَ (75) وَمَا ظَلَمْنَاهُمْ وَلَكِنْ كَانُوا هُمُ الظَّالِمِينَ (76) وَنَادَوْا يَا مَالِكُ لِيَقْضِ عَلَيْنَا رَبُّكَ قَالَ إِنَّكُمْ مَاكِثُونَ (77)

Şüphesiz ki günahkârlar, cehennem azabında ebedî kalıcıdırlar. Bu (azap), onlar için hiç hafifletilmeyecek ve orada çaresizlik, ümitsizlik içinde kaybolup gidecekler. Biz onlara zulmetmedik. Fakat onlar zalimlerin ta kendileriydi. Ve onlar: "Ey (cehennemi) idare eden (melek)!" diye seslenecekler, "Bırak Rabbin işimizi bitirsin!" (Bunun üzerine) melek, "Siz artık (bu durumda) kalacaksınız!" diye cevap verecek.

El-Malik isminin bizdeki tecellisi;

1: El-Malik ismi bir kulda tecelli ederse; Kişi servetin sahibi değil bilakis emanetçisi olduğunu anlar ve emanete nasıl davranılması gerekiyorsa öyle davranır.

2: El-Malik ismi bir kulda tecelli ederse; Dünyalara sahip olsan da, dünyalıkların sana sahip olmadığı bir kul olursun. Şayet dünyalıklar sana sahip olursa sen dünyalıkların kölesi olursun. Dünyalıklar senin için merkep hükmünde iken, sen dünyalıklara merkep olursun.

3: El-Malik ismi bir kulda tecelli ederse; Kişi kendisinin dahi kendisine emanet edildiğinin idrakine varır. Biz bile bize ait değilsek, hangi şey bize ait olabilir ki. O zaman insanların bir şeye sahip olduklarını iddia etmeleri sadece mecazdır ve bu dünya ile kayıtlı bir sözdür.

4: El-Malik ismi bir kulda tecelli ederse; Kişi mülkün gerçek sahibinin sadece Allah olduğuna yakinen inanır. Mülkün sahibi Allah ise elbette mülkünde söz söyleme hakkı da onundur. Bundan dolayı egemenlik ( Maliklik) kayıtsız ve şartsız Allah’ın’dır. Allah’ın mülkünde başkalarına kayıtsız şartsız egemenlik atfetmek ve ya bu mülkte tasarruf yetkisine sahip olduğunu düşünmek karşıdaki gücü ilahlaştırmaktır. İnsanların tasarrufu sadece malın maliki olan Allah’ın müsaade ettiği ve izin verdiği kadardır. Bu da kayıtlı ve sınırlıdır. İşte mülkiyette haddi aşmak, El-malik ismine soyunmaktır.

5: El-Malik ismi bir kulda tecelli ederse;  Kul mala ait mi? Yoksa Sahip mi? Olduğunu anlar. Kur’an mala ait mi? Yoksa sahip mi olduğumuzu şöyle anlatır; Elinizden çıkanlara üzülmeyesiniz ve elinize geçenlere de şımarmayasınız diye bu böyle yapılmıştır. Çünkü Allah, kendini beğenip böbürlenenleri sevmez hadid:23 demek ki İnsanın servete malik değil emanetçi olmasının ölçüsü; Malın ele geçmesiyle elden çıkmasının bir olmasıdır.

6: El-Malik ismi bir kulda tecelli ederse; Bizi kullara kul olmaktan korur. Bizi eşyaya kul olmaktan korur. Başkalarını kendimize kul edinmemizden bizi korur. Bizi yalnız kendisinden istemekle ödüllendirir. Sonuç olarak bizi kullara el açmaktan koruduğu için El-Malik olan Allah’a hamd olsun.

 

El-Malik olan Allah’a Dua;

Ya Malik Ya Allah; Hiç şüphesiz mülkün tek sahibi sensin. Mülkün de bir zerre hükmünde olan bu kullarına merhamet eyle!

Ya Malik Ya Allah; Mülkünden bizlere mülk veren sensin verdiğinde senindir aldığında. Bizlere dünya ve ahrette hayırlı mülkler nasip eyle.

Ya Malik Ya Allah; Sensin din günün de tek Malik, O günde bizleri cennet mülkünün gölgeliklerine de gölgelendir.

Ya Malik Ya Allah; Hiç şüphesiz her şeyin Malik’i sensin, geri kalan her şey ise emanettir. Varlığa emanet gözü ile bakmayı nasip eyle.

Ya Malik Ya Allah; Mülk kiminse tasarruf yetkisi de onundur. Kâinatın mülkü senindir. O halde kâinatta söz söyleme hakkı da sana aittir. Senin hakkını gasp edenlerden ve ya senin hakkını başkasına verenlerden eyleme!

Ya Malik Ya Allah; Tüm mecazi malikler senin El-Malik oluşunun yanında ancak memlukturlar. Memluk oluşunu unutup malikliğe soyunanlardan bizleri eyleme!

Ya Malik Ya Allah; Sensin malikelmulk. Bizi memluklere muhtaç eyleme

Ya Malik Ya Allah; Bizi malımıza mal eyleme, bizi sana kul eyle!

 
Eklenme Tarihi : 01.06.2013 02:42:35
Okunma Sayısı : 23926