وَاتَّقُواْ يَوْماً لاَّ تَجْزِي نَفْسٌ عَن نَّفْسٍ شَيْئاً وَلاَ يُقْبَلُ مِنْهَا شَفَاعَةٌ وَلاَ يُؤْخَذُ مِنْهَا عَدْلٌ وَلاَ هُمْ يُنصَرُونَ

48- Artık şu günden korkun ki; O gün, Hiç kimse bir başkası adına zerre kadar bir şey yapamaz ve hiç kimseden şefaat kabul edilmez ve hiç kimseye karşılık fidye de alınmaz. Ve onlara yardım da edilmez. (Bakara:48)



.





EL-MUHÎT

EL-MUHÎT

Her şeyi kuşatan

İlim ve kudretiyle varlığı kuşatan

Sıfatlarının tüm tecellileriyle varlığı kuşatan

 

(Allah’ın kuşatıcılığının mahiyeti insan tarafından asla tam manasıyla algılanamaz.)

 

“Maalesef inkârı önyargı haline getirenler yalanlamakta ısrar etmişlerdir; Allah ise onları hiç hesaba katmadıkları yerden çepeçevre kuşatandır(Muhît).”  (Burûc 85:19-20)

 

 “Hani (Ey Muhammed), Biz sana demiştik ki: (Tasalanma), senin Rabbin insanları çepeçevre kuşatandır..” (İsra 17:60)

 

“Nankörlükte ısrar edenler bir de cehennem tarafından kuşatılacaktır.” (Tevbe 9:49)

 

“Onlar sana (meydan okuyarak) azabı çabuklaştırmanı istiyorlar; ama iyi bilsinler ki cehennem, inkâra saplananları elbette çepeçevre kuşatacaktır.” (Ankebût 29:54)

 

“Şüphesiz Allah kişi ile kalbi arasına girer” (Enfal 8:24)

 

El-Muhît olan Allah kişi ile kalbi arasına girer ki; ayartıcı içgüdüler, emreden nefis ve şeytan o kalpte görüntü oluşturmasın. Allah’ın kişi ile kalbi arasına girmesi el-Muhît isminin bir tecellisidir. Üstelik bu tecelli, celal değil cemal tecellileri sınıfına girer. Buna rağmen el-Muhît ismi cemalden çok celale yakın bir sıfattır. Bu nedenle, çoğunlukla ayetlerde Allah’ın azabı ve gazabı bağlamında gelir.

 

Allah müminleri şefkat ve merhameti ile kuşatır ki; onlara ayartıcı iç benlik ve şeytan zarar vermesin. Kâfirleri ve münafıkları da azabı ve gazabıyla çepeçevre kuşatmıştır.

 

Bu resimde; münafığın ikiyüzlülüğü sonucu içine düştüğü güvensizlikle gönlünü cehenneme dönüştürmesi, çevresini yakıp kavurması çift yüzlü maskeler ile anlatılmak istenmiştir. Müminler onların kalplerinde taşıdıklarını bilemezler. Kalplerin özünü bilen Allah, münafıkları nifakıyla çepeçevre kuşatandır. Allah onları el-Muhît ismiyle öyle bir kuşatır ki bu kuşatmayı yarma teşebbüsü içinde bulunan kâfir ve münafıkların sonu dünya ve ahiret cehenneminde biter.

 

“Onlar yaptıklarını insanlardan gizleyebilirler (belki), fakat Allah’tan gizleyemezler. Çünkü zifiri gecede Allah’ın razı olmadığı bir söylemi tasarladıkları her an bile Allah onların yanı başındadır. Zira Allah onların yaptıkları her şeyi çepeçevre kuşatandır(Muhıyta). (Nisâ 4:108)

 

“Bakın, belli ki onlar Rablerinin huzuruna çıkacaklarına ilişkin tereddüt içindeler! Bakın, şüphe yok ki O her bir şeyi çepeçevre kuşatandır!”  (Fussilet 41:54)

 

Münafığın tek dünyası iki yüzü vardır, mümininse iki dünyası tek yüzü vardır. (M. İslamoğlu)

Hata yapınca münafığın yüzü kızarmaz; zira maskeyle dolaşır. (M. İslamoğlu)

Münafığın bariz vasfı, hayatını el-Muhît olan Allah’tan kaçırmaya kalkışmasıdır.(M.İslamoğlu)

المحيط

EL-Muhit ismi;و المحيط أحاط - يحيط - إحاطة şeklinde gelen bir ismi faildir. Bir şeyi kuşatmak, çevrelemek anlamına gelir. Havt; taştan oyma su gölet’inin ismidir. Çünkü suyun etrafı taş duvarla çevrilmiştir. Muhit; bir şeyi çepeçevre çevreleyen demektir. Hakikatte ihata büyük bir cismin küçük bir cisme tüm yönlerden ihata ve kuşatması demektir evin, evin içindekileri kuşatıp ihata etmesi veya şehir duvarlarının şehri ihatası gibi. Dolayısıyla duvara da içindekileri kuşattığından hait (kuşatıcı) derler.  Ehata kuşattı çevreledi manasına da bir fiili mazidir. İsme dönüşmüş hali ile El-Muhit; Eşsiz ve benzersiz kuşatan demektir. فعيل vezini aynı zamanda mübalağayı da ifade eder. Yani Allah’ın sonsuz, mutlak, eşsiz ve benzersiz her daim kuşatıcılığını ifade eder. Bir defa kuşatıcı olana muhit denmez. Çünkü حائط ismi faili ile محيط ismi faili ararsındaki en bariz farkta budur. El-Muhit kuşatıcılığın sürekli ve dimi yapıldığını gösterir. Bu kullanım ile Allah’a isim ve hem de sıfat olmuştur. Allah bir şeyi kuşattı mı O’nun kuşatmasını yaracak hiçbir güç yoktur. Bir şeyi ihata etmek iki şekilde olur.

1= Madden ihata; Varlık âlemini mahiyetti ile çepeçevre kuşatmaktır.

2= Manen ihata; Varlık âlemini hüviyeti ile çepeçevre kuşatmaktır.

Varlık âlemini hem madden hem manen çepeçevre kuşatabilen sadece Allah olduğu için El-Muhit ismi de Allah’a aittir. İnsanoğlunun bir şeyi ihata etmesi, mümkün değildir. Çünkü insanoğlu sınırlı ve sonlu bir varlıktır. Sınırlı ve sonlu bir varlık; sınırsız ve sonsuz olan Allah’ı nasıl ihata edebilir ki? Ama sınırsız ve sonsuz olan Allah; sınırlı ve sonlu olan insanoğlunu da tüm kâinatı da ihata eder. İnsanoğlunun kuşatması yani muhit oluşu mukayyettir. Hem çok sınırlı hem de yetersizdir. Bir şeyi kuşattığını ve ya kuşatma altına aldığını zanneden insanoğlu kendisi kuşatılmıştır bunun farkında bile değildir.

Nazari çerçeve;

El-Muhit olan Allah, esması ile tüm kâinatı kuşatandır. Her şeyi görünen ve görünmeyen tüm yönleri ile eşsiz ve benzersiz, ilim ve kudretiyle kuşatan sadece Allah’tır. Fakat Allah’ın bu kuşatması hiç şüphesiz ki rahmet esaslıdır. Çünkü “Allah’ın rahmeti her şeyi kuşatmıştır” hakikati bize bunu göstermektedir; Ortada bir kuşatma var bir de rahmet var demektir. Allah’ın yaratıştaki kuşatması rahmete dayalıdır. Kuşatmada asıl olan da rahmettir. Fakat Allah’ın bir şeyi azap ile kuşatması ise sonradan oluşan bir durumdur. Allah kendisine yönelen kullarını temelde rahmet ile kuşattığı gibi iradesini hakka kullanmayan, varlığındaki rahmetin üstünü örtmeye çalışan kullarını ise daha sonraki süreçte azabı ile kuşatanda hiç şüphesiz ki yine Allah’tır. Allah, tüm varlığı esması ile kuşatmıştır. Allah’ın kuşatmasını hiç kimse yaramaz. Yani hiç kimse Allah’ın esmasından kendini kurtaramaz. El-Âlim, El-Hâkim, El-Aziz, El-Kahhar v.d esmaların tamamı El-Muhit ismi ile kuşatıcı özellik taşır. Yani El-Âlim olan Allah’ın ilmi kuşatmasını hiçbir mahlûk aşamaz, hiçbir kul El-Basir olan Allah’ın görme açısının dışında kalamaz. Her şey ama her şey ilahi bir kuşatma altındadır. Her şeyi tüm yönleri ile kuşatan Allah varken bizler neyi ve ya hangi günahı kimden saklamaya kalkıyoruz. İnsanlar El-Muhit olan Allah’ın eşsiz ve benzersiz kuşatıcılığını gereği gibi takdir etmiş olsalardı Allah yokmuş gibi asla yaşamazlardı. Allah yokmuş gibi yaşamak, Allah’ı El-Muhit olarak takdir etmemek demektir. İşte şirkin temeli Allah’ı gereği gibi takdir edememek olduğu gerçeği bir kez daha apaçık bir şekilde ortaya çıkmıştır. Allah sadece dışarıdan kuşatmaz, aynı zamanda insanı ve varlığı içerden de kuşatır. Hiçbir düşünce, hiçbir fısıltı Allah’tan gizli kalmaz. O tüm insanların sinelerinin özünde saklı olanı bilir, onlara şahdamarlarından daha yakın’dır. Allah insanları ve yaptıklarını kuşattığı gibi tüm kâinatı da kuşatmıştır. O’nun hâkim olmadığı bir tek zerre bile yoktur. Allah cinleri, melekleri ve daha bilmediğimiz nice âlemleri tüm yönleri ile eşsiz ve benzersiz kuşatandır. Allah, böylesine eşsiz ve benzersiz bir kuşatıcı olmasına rağmen kullar yinede sanki Allah insanların yaptıklarını kuşan değilmiş gibi bir hayat sürdürüyorlar. Allah müminleri şefkat ve merhameti ile kuşatır ki; onlara ayartıcı iç benlik ve şeytan zarar vermesin. Kâfirleri ve münafıkları da azabı ve gazabıyla çepeçevre kuşatmıştır.

Kur’an-i Çerçeve;

Muhît kelimesi; Kur'ân'da sekiz âyette Allah'ın, iki âyette (Tevbe, 9/49, Ankebût, 29/54) cehennemin, bir âyette de azabın (Hûd, 11/84) sıfatı olarak kullanılmıştır. Allah'ın sıfatı olarak muhît; ilminin ve gücünün, her şeyi kuşattığını, O'ndan kaçıp kurtulmanın mümkün olmadığını, hiçbir şeyin O'ndan gizli kalmadığını ve O'nun gafil ve aciz olmadığını ifade eder. Allah’ın bir şeyi kuşatması demek; o şeyi hem içerden, hem dışarıdan; hem görünen hem de görünmeyen; hem madde, hem de manası ile tamamen kuşatmış olması demektir. Çünkü Allah; varlığı tek yönlü kuşatmakla aciz kalan değil, bilakis varlığı tüm yönleri ile eşsiz ve benzersiz kuşatan olarak her şeye gücü yetendir.

اللَّهُ الَّذِي خَلَقَ سَبْعَ سَمَوَاتٍ وَمِنَ الْأَرْضِ مِثْلَهُنَّ يَتَنَزَّلُ الْأَمْرُ بَيْنَهُنَّ لِتَعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ وَأَنَّ اللَّهَ قَدْ أَحَاطَ بِكُلِّ شَيْءٍ عِلْمًا (12)

O Allah'tır ki; yedi (kat) göğü, arzdan da onların mislini (yine yedi kat olarak) yaratandır. Allah'ın emri, bütün bunların arasında inmesi hiç şüphesiz ki Allah’ın her şeye kadir olduğunu ve her şeyi ilmi ile kuşattığını bilmeniz içindir. (Talak:12)

Allah’ın her şeyi ilmi ile kuşatması, Allah’ın ilminin muhit olduğunu gösterir. İnsandaki ilim mutlak muhitlik değeri taşımaz. Bundan dolayı ne insandaki ilim mutlak bir ilimdir, ne de insandaki muhitlik mutlak değildir. Allah’ın ilmi ile her şeyi kuşatması demek; olayla ilgili tüm bilgiye sahip olmak; olayın geçmiş, şimdiki ve gelecek zamandaki akıbetini bilmek demektir. Allah ilmi ile El-Muhit olduğu için onun koyduğu hükümler ancak insanlık için tek kurtuluş ve saadet yoludur. Tüm beşeri hükümlerin ve bilgilerin insanlara çözüm üretememesinin temeli de işte budur. Yani insanlar ğaybı kuşatmadıkları için koydukları hükümler de o zaman ait, o anlık hükümlerdir. Zamanın değişmesi ile hükümleri, yasaları ve sistemleri de çökmek zorunda kalıyor. Ama Allah tüm zamanları ilmi ile kuşattığı için onun koyduğu temel hükümler zamana bağlı olarak asla değişmez, çünkü o hükmünde muhit olandır. İnsanlığın tek kurtuluş ve mutluluk yolu da ancak bu tüm zamanları kuşatıcı ilahi hükümlere uymakla mümkündür. Bu hakikati görmeyecek kadar kör olanlar hala insanlara beşeri hükümler koyarak mutluluk sunacaklarını zannediyorlar. Bu düşünce insanlığa asla huzur getiremez. Çünkü onların getirdiği hükümler muhit özelliği taşımamaktadır. Bu kadar hakikate kör ve sağır olanlar unutmamalıdırlar ki; El-Muhit olan Allah hem onları hem de onların koydukları hükümleri çepeçevre kuşatmıştır. İşte ayet;

صُمٌّ بُكْمٌ عُمْيٌ فَهُمْ لَا يَرْجِعُونَ (18) أَوْ كَصَيِّبٍ مِنَ السَّمَاءِ فِيهِ ظُلُمَاتٌ وَرَعْدٌ وَبَرْقٌ يَجْعَلُونَ أَصَابِعَهُمْ فِي آَذَانِهِمْ مِنَ الصَّوَاعِقِ حَذَرَ الْمَوْتِ وَاللَّهُ مُحِيطٌ بِالْكَافِرِينَ (19)

19- Ve ya onların misali; karanlıklar, gök gürültüsü ve şimşekler ile dolu gökten boşalırcasına yağan şiddetli bir yağmura tutulmuş (birinin durumu) gibidir ki; yıldırımların dehşetinden (dolayı) ve ölüm korkusuyla parmaklarını kulaklarına tıkarlar. Fakat Allah hakikati inkâra şartlanmış olanları çepeçevre kuşatmıştır. (Bakara:19)

Münafığın ikiyüzlülüğünün sonucu olarak içine düştüğü güvensizlikle (İmansızlıkla) gönlünü cehenneme dönüştürmesi, çevresini yakıp kavurması, çift yüzlü davranışlarının sonucudur. Müminler onların kalplerinde taşıdıklarını bilemezler. Kalplerin özünü bilen Allah, münafıkları nifakıyla çepeçevre kuşatandır. Allah onları El-Muhît ismiyle öyle bir kuşatır ki bu kuşatmayı yarma teşebbüsü içinde bulunan kâfir ve münafıkların sonu dünyada da ahrette de cehennem ile biter.

إِنَّ رَبَّكَ أَحَاطَ بِالنَّاسِ

Hiç şüphesiz senin rabbin tüm insanlığı kuşatmıştır. (İsra:60)

Yani Allah’u Teâlâ, emriyle, iradesiyle, kudretiyle, kuvvetiyle, bütün isim ve sıfatlarıyla bütün her şeyi ihâta etiği gibi, tüm insanlığı da tüm yönleriyle eşsiz ve benzersiz kuşatmıştır. İnsanların inanç, söz, fiil, amel ve davranışlarını, iyi ve kötü bütün yaptıklarını bilir, O'ndan hiçbir şey gizli kalmaz, O'nun gücü ve hükmünden kimse kaçıp kurtulamaz demektir. Hiçbir şey Onun emrinin ve hükmünün haricinde değildir. Allah’ın iradesi dışında bir yaprak kımıldayamaz. En büyük kütleler ve küreler, Onun emirlerine harfiyen boyun eğerler.

يَسْتَخْفُونَ مِنَ النَّاسِ وَلَا يَسْتَخْفُونَ مِنَ اللَّهِ وَهُوَ مَعَهُمْ إِذْ يُبَيِّتُونَ مَا لَا يَرْضَى مِنَ الْقَوْلِ وَكَانَ اللَّهُ بِمَا يَعْمَلُونَ مُحِيطًا (النساء:108)

İnsanlardan gizlerler de Allah'tan gizlemezler; halbuki Allah'ın razı olmayacağı sözü geceleyin kurup düzerlerken O, onlarla beraberdir.  Hem Allah onların yapa geldiklerini   (ilmiyle,  kudretiyle)  kuşatmıştır. (Nisa:108)

إِنْ تَمْسَسْكُمْ حَسَنَةٌ تَسُؤْهُمْ وَإِنْ تُصِبْكُمْ سَيِّئَةٌ يَفْرَحُوا بِهَا وَإِنْ تَصْبِرُوا وَتَتَّقُوا لَا يَضُرُّكُمْ كَيْدُهُمْ شَيْئًا إِنَّ اللَّهَ بِمَا يَعْمَلُونَ مُحِيطٌ (120)

Eğer bir iyilikle karşılaşırsanız bu onları üzer; ve başınıza bir kötülük gelince de memnun olurlar. Ama eğer zorluklara karşı sabreder ve Allah'a karşı sorumluluklarınızın bilincinde olursanız, onların hileleri size hiçbir zarar veremez. Zira Allah, onların tüm yaptıklarını (Kudretiyle) kuşatır. (Al-i İmaran:120)

وَلَا تَكُونُوا كَالَّذِينَ خَرَجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ بَطَرًا وَرِئَاءَ النَّاسِ وَيَصُدُّونَ عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ وَاللَّهُ بِمَا يَعْمَلُونَ مُحِيطٌ (47)

Yurtlarından çalım satarak, insanlara gösteriş yaparak çıkan ve Allah yolundan alıkoyanlar gibi olmayın. Allah, onların bütün yaptıklarını kuşatmıştır. (Enfal:47)

قَالَ يَا قَوْمِ أَرَهْطِي أَعَزُّ عَلَيْكُمْ مِنَ اللَّهِ وَاتَّخَذْتُمُوهُ وَرَاءَكُمْ ظِهْرِيًّا إِنَّ رَبِّي بِمَا تَعْمَلُونَ مُحِيطٌ

(Şuayb:) «Ey kavmim dedi, size göre benim kabilem Allah'tan daha mı güçlü ve değerli ki, onu (Allah'ın emirlerini) arkanıza atıp unuttunuz. Şüphesiz ki Rabbim yapmakta olduklarınızı çepeçevre kuşatıcıdır. (Hud:92)

Yukarıda okuduğumuz dört ayette “Allah onların ve ya sizin yaptıklarınızı çepeçevre kuşatandır.” Hakikatinin vurgulamak istediği şey şudur; İnsanların en çok gaflet ettikleri hakikatlerden biri Allah vardır diyip, fakat Allah yokmuş gibi yaşamalarıdır. Sözlü olarak Allah vardır diyen insanlar sanki Allah onların yaptıklarını kuşatan değilmiş gibi yani Allah yokmuş gibi hayat sürdürüyorlar. İnsanların böyle bir gaflete düşmelerinin en büyük sebebi; hakikate değil başka şeylere kulak verip, kulak verdikleri şeyle gündem oluşturmalarıdır. Allah hepimizi böyle bir düşünceye ve böyle bir yaşama saplanmaktan muhafaza eylesin.

أَلَا إِنَّهُمْ فِي مِرْيَةٍ مِنْ لِقَاءِ رَبِّهِمْ أَلَا إِنَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ مُحِيطٌ (54)

Haberiniz olsun ki, onlar Rablerine kavuşma hususunda tam bir şüphe içindedirler. Dikkat edin ki, O, her şeyi (ilmiyle, kudretiyle, tasarrufuyla) kuşatmıştır. (Fussilet:54)

هَلْ أَتَاكَ حَدِيثُ الْجُنُودِ (17) فِرْعَوْنَ وَثَمُودَ (18) بَلِ الَّذِينَ كَفَرُوا فِي تَكْذِيبٍ (19) وَاللَّهُ مِنْ وَرَائِهِمْ مُحِيطٌ (20)

O orduların haberi sana geldi mi? (Yani) Firavun ve Semûd (kavimlerin)in? Doğrusu, hakikati hiçe sayanlar bir yalanlama içindedirler. Allah ise onları arkalarından (çepeçevre tüm yönleri ile) kuşatmıştır. (Buruç;17-20)

Münafığın tek dünyası, iki yüzü vardır; mümininse iki dünyası, tek yüzü vardır.

Hata yapınca münafığın yüzü kızarmaz; zira maskeyle dolaşır.

Münafığın bariz vasfı, hayatını el-Muhît olan Allah’tan kaçırmaya kalkışmasıdır.

Münafık Allah’tan kaçarken, Mümin Allah’a kaçarken yakalanır.

Münafık nifak eder, Mümin infak eder.

Muhit ismi müminde tecelli ederse, müminin kalbi kuşatıcı olur.

 El-Muhit olan Allah’a dua;

Ya Muhit ya Allah; Her şeyi çepeçevre kuşatan sensin. Bizi de rahmetin ile çepeçevre kuşatıver. 

Ya Muhit ya Allah; Nefsin ve dünyalıkların çepeçevre kuşattığı kimselerden bizi eyleme

Ya Muhit ya Allah; İmanımızı hakikat ile sen kuşat.

Ya Muhit ya Allah; Hakikat ile kuşattığın imanımızla hayatımız kuşatmayı bizlere nasip et.

Ya Muhit ya Allah; İmanı ile hayatı kuşatan, ahirtte de cennetin kuşattığı bir imana sahip olmayı bizlere nasip eyle.

Ya Muhit ya Allah; Dünyada azabının, ahitte de Cehenneminin bizi kuşatmasından sana sığınıyoruz. Bizleri sen muhafaza eyle

Ya Muhit ya Allah; Zalimlerin, müminleri kuşatma altına alıp onlara zülüm etmelerine karşı El-Muhit sensin zalimleri azabın ile çepeçevre kuşat ki mazlumlar kurtuluşa ersin.

Ya Muhit ya Allah; Dünyamızı da ahretimizi de rahmetinle kuşatıver. 

 
Eklenme Tarihi : 01.06.2013 02:21:35
Okunma Sayısı : 30662