EL-MURSİL
Gönderen
Eşsiz, benzersiz sevk
edici
Yönlendiren
“Hâ-Mîm! Özünde açık ve hakikati
açıklayıcı olan kitabın değerini bilin! Evet, onu mübarek bir gecede Biz indirdik;
zaten, baştan beri (vahiyle) uyaranda Bizdik. O gece (iyi ve
kötü)
her iş ayrıştırılarak hikmetli bir hükme bağlanır, tarafımızdan verilmiş bir
emirle: Elbet Biz, evet rasulleri gönderende (mursilîn)
Bizdik, Rabbinin rahmeti sayesinde. Şüphesiz yalnızca O’dur Semi, O’dur Alîm.” (Duhân 44:1-6)
“… fakat (bu mesajları)
öteden beri gönderip duran yine Bizdik.” (Kasas28:45)
Yukarıdaki
ayetlerden de anlaşılacağı gibi dinin sahibi Allah’tır. İlahi vahiy ve
peygamberler göndermesi el-Mursil olan Allah’ın tecellisidir.
“Yine Rahmetinin önü sıra
rüzgarları müjdeci olarak gönderen de O’dur. Yine O, gökten tertemiz bir su
indirmiştir.” (Furkân:48)
Kur’an da rüzgâr, yağmur ve
rahmetin bir arada kullanıldığı her yerde, vahye bir işaret ya da ima vardır.
Ortalığı kasıp kavuran, her şeyi havaya savuran rüzgâr, nasıl ki arkadan gelen
yağmurun habercisiyse, Mekke yıllarında vahyin estirdiği bu fırtına da, çekilen
sıkıntılar da, arkadan gelecek olan rahmetin habercisiydi. Vahiy gönderilmeden
önce yürekler çöle dönmüştü. Peygamberin gelmesi, arkadan gelen vahiy yağmurunu
müjdeliyordu. Müşrik akıl, rüzgârın ardından yağmurun geleceğini
kestirebiliyordu. O rüzgârı Allah’ın gönderdiğini de inkâr etmiyordu. Peki,
vahye elçilik yapan peygamberi Allah’ın gönderdiğini neden inkâr ediyorlardı?
Ayetlerde verilen müthiş örneklerle bu mantığın tutarsızlığı gözler önüne seriliyor.
Gelelim resmimize; vahyin indirilmeye başlandığı, miladi 610 yılının ağustos
ayına denk gelen o mübarek geceyi yani kadir gecesini resmetmeye çalıştık.
Vahyin ilk ayetlerinin Cibril aleyhisselâm
aracılığı ile eşsiz ve benzersiz sevk edilişini hira mağarasına
doğru karanlığı delip etrafını aydınlatan bir nur gibi resmettik. Kur’an’ı gönderen
kaynağı lafzın konumuyla belirttik. Bir de ayın şekli olayın tahmini zamanı,
bulutlar ise gelecek olan rahmet yağmurunu anlatmaktadır.
|