زُيِّنَ لِلَّذِينَ كَفَرُواْ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا وَيَسْخَرُونَ مِنَ الَّذِينَ آمَنُواْ وَالَّذِينَ اتَّقَواْ فَوْقَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَاللّهُ يَرْزُقُ مَن يَشَاءُ بِغَيْرِ حِسَابٍ

212- (Hakikati) İnkâr edenlere dünya hayatı süslendirildi. (Onlar) inananlarla (bu dünyada) alay ederler. Oysa (ilahi azaptan) korunup, sakınan (o inanalar) kıyamet gününde onlardan (makamca çok) üstündürler. Allah, dilediğine hesapsız rızık verir. (Bakara:212)



.





EL-VÂHİD

EL-VÂHİD

Bir tek

Eşsiz ve benzersiz tek

Mutlak ve sonsuz bir

 

“…Allah’la birlikte başka ilahların olduğuna gerçekten şahitlik eder misiniz? De ki: “Ben buna şahitlik etmem.” De ki: “Vâhid İlâh sadece O’dur, ve benim Allah dışında ilahlık yakıştırdıklarınızla hiçbir bağım yoktur.” (En’âm 6:19)

 

(Ey peygamber!) De ki: Ben sadece bir uyarıcıyım! Vâhid,  Kâhhar olan Allah’tan başka ilah yoktur: Göklerin, yerin ve o ikisi arasındakilerin Rabbi, Azîz’dir, Ğaffâr’dır!..” (Sâd 38:65-66)

 

 

Vâhid; “ortağı” olmayan, Ehad; “benzeri” olmayandır. Ehad Zata Vâhid fiile bakar.

 

“Elbet, ilâhınızın bir tek(Vâhid) olduğunda şüphe yoktur;” (Sâffât 37:4)

 

“Eşsiz ve benzersiz bir” ve “Mutlak ve sonsuz tek” anlamına gelen Vâhid isminin, varlıkta sürekli tecelli eden fiili bir karşılığı olmalıdır. Her insanda Vâhid ismi tecelli eder. Biricikliğinin delili olan parmak izi, göz retinası, DNA’sı ve daha birçok şey, Vâhid isminin insandaki tecellisidir. Bunu parmak izi ve göz şeklini beraber resmederek anlattık.

Vâhid ismi Kur’an’da 16 yerde İlah (ulûhiyyetin kaynağı) esmasıyla birlikte gelir. Hepsinde de İlah ismi önce gelir. Manası; ulûhiyetin kaynağı eşsiz ve benzersiz tek mabud demektir.

 

Sözün özü: Kur’an sürekli insanları, Allah’a imanın anahtarı olan tevhide çağırır. Resmimizde de el-İlah konulu tabloyu hatırlatacak minareleri bu nedenle yaptık. Allah’ın farklı isimlerini ve fiillerini tek de toplayan el-Vâhid lafızlı resimde; Allah’ın 99 esmasını simgeleyen tespihi şahadet parmağıyla birlikte bunun için kullandık.

الواحد

Luğavi Çerçeve;

El-Vâhid; و-ح- د harflerinden oluşmuş bir ismi faildir. Manası; ortağı, misli bulunmayan bir ve tek demektir.  Cüzlerden parçalardan meydana gelmemiş ve cüzlere parçalara ayrılması mümkün olmayan, Zatında, Sıfatlarında, İşlerinde, İsimlerinde, Hükümlerinde asla şeriki (ortağı) benzeri ve dengi bulunmayandır. Öylesine sonsuz sınırsız “bir” ki; kendisinden gayrının varlığından söz edilemez. Tevhit; Vahit kelimesinin orta harfinin şeddelinmiş hali olan “tef’il” babından türemiş bir mastardır. Vahdet; ise mücerret baplardan türeyen bir mastardır. Muvahhit; Tevhide iman etmiş ve bu imanın gereğini hayatı ile ispatlamış olan kişidir. Tevhit; Birlemek demektir. Tevhidin bir yönü kula, bir yönü ise Allah’a bakar. Kelimenin “Tef’il” babından gelmesindeki hikmette budur. Yani tehindin bir ucunda kul, diğer ucunda Allah vardır. Kuldan istenen iradesini her zaman Allah’ı birlemeye yönelik kullanmasıdır. Yani Allah’ı hayatın her sahasında görmesi ve birlemesidir. Ulûhiyetinde birlediği gibi, Rububiyyetinde ve ubudiyetinde de birlemelidir. İşte tevhit budur. Fakat insanlardan kimileri tevhit denilince akıllarına gelen sadece kelimeyi tevhit olan “La ilahe illa Allah” sözüdür. Bu bir sözdür hem de sözün en doğrusudur. Ama öyle bir söz ki; insandan bedel isteyen bir sözdür. Tevhidin bedelini ödemeyenler Allah’ı ulûhiyette birler, fakat ubudiyette birleyemez; ulûhiyette birler, fakat Rububiyyete birleyemez. Mesela; Allah’ın tek ilah olduğuna inanan nice insanlar vardır ki; bunlar tek ilah olan Allah’a kulluk yapmaları ve sadece ondan yardım dileyip yalvarmaları gerekirken başka varlıklardan ve nesnelerden yardım bekleyip yalvarıyorlar. Allah’tan bir şey ister gibi onlardan bir şeyler istiyorlar, Allah’tan korkar gibi bu ilahlardan korkuyorlar. Allah’a gösterilmesi gereken ibadet ve tazimleri bu varlıklara gösteriyorlar. Böyle tevhit olur mu?  Yine nice insanlar vardır ki; Allah’ı tek ilah olarak kabul ettikleri halde söz konusu; paraları, çıkarları, hayatları ve makamları olunca kimse tek ilah olan Allah’ı dinlemiyor. Bu tip insanlar çıkarlarına nasıl geliyorsa öyle hareket ediyorlar. Yani fiilen şunu demiş oluyorlar. Allah göklerin ilahı olsun, yağmur yağdırsın, şimşekler çaktırsın göğe dair ne varsa hepsinin bir tek ilahı olsun. Fakat yeryüzüne gelince, hele söz konusu benim çıkarım olursa orada dursun, ben nasıl istersem öyle yaparım diyenler muvahhit değillerdir. Böyle tevhit olmaz. Bundan dolayı tevhit; hayatın her anında Allah’ı birlemektir. Bolluk anında bir Allah, darlık anında bir Allah, korku anında bir Allah, güven anında bir Allah, ibadette bir Allah, terbiyede, bir Allah, makamda bir Allah, mülkün sahibi olmada bir Allah, hayatta dair ne varsa bir Allah ve İlahlıkta bir Allah. Yani zatında, sıfatlarında ve tüm esmasında bir olan Allah’tır. Ondan başka ilah yoktur. Kimse güneşi batıdan getiremez, kimse uzayda inanılmaz hızla genişleyen kâinatı durduramaz, kimse göğü ve yeri tutamaz, kimse yoktan bir insan yaratamaz, hiç kimse rahimlerdekini kendi isteği ile belirleyemez,  Kimse güneşe hükmedemez, kimse ne geceyi gündüze, ne de gündüzü geceye çeviremez. Kimse ölüme dur diyemez. Bunları ancak kâinatta tek olan, eşi ve benzeri bulunmayan tek ve bir olan Allah yapabilir. Yaratanla yaratılan hiçbir olur mu?

               “Ehad” ile “vâhid” sıfatları sözlükte bir ve tek anlamında birleşseler de aralarında anlam farkı vardır.  Her ikisi de Allah'ın birliğini ifade ederler. Fakat “Ehâdiyet zâtın birliğini, Vâhidîyet ise sıfatın birliğini ifade eder. Esma ve sıfatlarında tüm ortaklığı reddedip bir Allah’ı kabul etmektir Yani; O (Allah) tek Rahman, Tek rahim, tek Rab, tek Malik, tek Alim, tek Hâkim, tek Kadir, tek Muhit, tek İlah olandır. “Ehad” sıfatı “vahit” sıfatından daha beliğdir. “Ehad” sıfatı sadece Allah için, “vâhid” sıfatı ise hem Allah için hem de başka varlıklar için kullanılır. Her “ehad”, vahid”dir. Fakat her “vâhid”, “ehad” değildir. “Ehad”, denilince “vâhid” denilmiş olur, ancak “vâhid” denilince “ehad” denilmiş olmaz. “vâhid”, ispatta, “ehad” nefîde kullanılır. İki kelimenin de nihai gayesi tevhittir. Zaten tevhit bu iki kelimeden türer. Yani ehadiyet ve vahidiyet olmazsa tevhit olmaz. Tevhit de olmazsa vahdet olmaz. Vahdet; tevhidin meyvesi, Tevhit; ehediyet ve vahidiyetin meyvesidir. Ehadiyyet Allah’ın sıfatı, Vahidiyet ise ilahın sıfatıdır. Bundan dolayı Kur’an; Allah tektir der. Sizin ilahınızda bir ilahtır der. Teklik Allah’a, birlik ilah’a izafe edilmiştir. Sonuç olarak Kur’an; Sizin ilahınız bir ve tek ilah olan Allah’tır der.

Nazari çerçeve;

          Kâinatta zerreden küreye ne varsa hepsi El-Vahit olan Allah’ın imzasını taşır. Varlık varoluşu ile Ya vahit! Ya vahit! diye haykırır. Çünkü varlığın var oluşu ancak ilah’ın vahit ve ehed oluşu ile mümkündür. Eğer Allahtan başka ilahlar olsaydı varlık fesada uğrardı. Her ilah kendisini üstün kılmanın mücadelesini verecek kâinattaki bu muazzam denge bozulup gidecekti. Demek tüm kâinatı yoktan var edip onu sevk ve idare eden bir tek ilah vardır. İlahların çokluğunu akıl kabul etmediği gibi ilahi vahiy de kabul etmez ve bundan dolayı Allah’ın tek ilah olduğunu sürekli vurgular. Bütün canlı ve cansız varlıklar O’nun  El-Vâhid isminin mührünü taşırlar. Örneğin dünyadaki bütün ağaç yaprakları birbirine benzer. Bu şunu gösterir demek ki bunları yaratan aynı ilahtır. Tüm insanların bedenleri de aynı organlardan meydana gelir. Bu da insanları yaratanın tek ilah olduğunu gösterir. Eğer birden fazla ilah olsaydı insanların organları ve yapıları biri birine benzemezdi her ilah kendi istediği tarzda bir yaratma oluştururdu. Böyle olunca da evrenin ve dünyanın kanunlarında bir uyum ve bütünlük kalmazdı. Bu ilahlar birbirleri ile rekabete girer, bu da varlık dünyasında bir kargaşaya neden olurdu. Ayrıca bütün canlı ve cansız varlıklar O’nun bu El-Ehed isminin mührünü taşır demiştik. Deminki örneğe bağlı kalarak dünyadaki bütün ağaç yaprakları birbirine benzer, ama aynı değildir. Her yaprak diğer yapraktan kendisini farklı kılan özelliklere sahiptir. Demek ki bunları yaratan ilah hiçbir şeye benzemez. Tüm insanların bedenleri de aynı organlardan meydana gelir, ama aynı yüze sahip iki insan göremeyiz. Aynı yumurta ikizleri bile biri birinin aynısı değildir. Benzerlik noktaları olduğu kadar farklılıkları da söz konusudur. Kâinattaki bu ilahi ayetler yaratıcının eşsiz ve benzersiz tek ilah (El-Vâhid) olduğunu gösterir. O, El-Bari oluşu ile yarattığı tüm mahlûkatı biri birinden farklı yaratandır. Aynı zaman da El-Vahit oluşu ile de yaratmada ortağının olmadığını ve her yaratılan varlık kendisinin aynısının olmayışı ile Ya Vahit, Ya Vahit diye haykırır. Kâinattaki hiçbir varlık mutlak mana da El-Vahit olmaz, ancak El-Vahidin tecellisini taşır. İnsan var oluş yönü ile mahlûkata ortak, insan olma yönü ile tektir. Canlı olması hasebiyle de kendisinin dışındakilerle ortak özellik taşır, irade sahibi olması hasebiyle de cinlerle ortak özellik taşır. Ama insan olması hasebiyle mahlûkat içinde Allah’ın El-Vahit isminin tecellisini taşır. Yine insanın hem cinsleri içinde ortak olması onun mutlak vahit olmadığını, fakat her insanın aynısının olmayışı ise Allah’ın El-Vahit ismin tecellisini gösterir. Mutlak manada teklik Allah’a mahsustur. Çünkü O Samet’tir. Hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. Hiçbir şeye ihtiyacı olmayana yakışan da zaten bir ve tek olmasıdır. Eğer Samet olmasaydı, başka şeylere ihtiyaç duyardı. Bu ise tekliğe ve birliğe aykırıdır. O’nun hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. Fakat O’nun dışındaki her şey O’na mutlak manda muhtaç olmakla tekliğe değil, çokluğa mahkûmdur. Vahit esmasının bir kuldaki en büyük tecellisi kulun tevhidi yakalamasıdır. Tevhidi yakalan kul muvahhit olmuş olur. Bu muvahhitliği yakalayan sahabelerden asrısaadetten biri; Bilal’ı Habeşi;

      Aslen Habeşli olan Bilal, İslam dininin yeni yayılmaya başladığı zamanlarda, küfrü ve cahiliyeyi terk edip, İslam’ın davetine ilk icabet edenlerdendi. Müslüman olduğu zaman, Müşrik Ümeyye Bin Halef’in kölesiydi. Bu zalim, gaddar ve zorba adam; Bilal’in Müslüman olduğunu öğrenince o’nu İslam’dan döndürmek için günlerce ona yapmadığı eziyet ve işkence kalmamıştı. Mekkeli müşrikler O’nu çoluk çocuğa oyuncak yapmışlardı, işkencecilerden biride Ebu Cehil idi. Arabistan’ın yaz mevsiminde öğle sıcağında Güneşin, taşı toprağı kayaları kavurup yaktığı bir zamanda, Ümeyye Bin Halef Bilal’i alır, adamlarıyla çöle götürür ve kızgın kumların üzerine yatırır. Sırtına çok ağır taş koyar ve şöyle derdi. “Muhammed’i inkâr et ve Uzza’ya iman et, aksi taktirde Uzzay’a iman edinceye kadar böyle işkenceler içerisinde kalacaksın” Bilal’ın kızgın kumlarda sırtı ve göğsü yanıyor, nefesi tıkanıyor, kan revan içerisinde kalıyor, acılar içinde kıvranıp duruyordu. Bu dehşet dolu işkence saatlerce sürüyordu. Bilal her konuştuğunda ise büyük ümitle  Bilal’ın İslam’dan dönme cümlelerini bekleyen müşriklerin ve Ümeyye bin Halefin kafasında ve kulaklarında tek bir seda yükseliyordu “Allahu Ahad, Allahu Ahad” bu sözler Mekke müşriklerinin beyninde bomba etkisi bırakıyordu. Yapılan işkenceler sırasında Bilal’ın gösterdiği sabır ve tahammül hepsini şaşkına çevirmişti. Nasıl oluyor da bu kadar ağır işkencelere katlanıyordu. Bilal aslında Allah’ın El-Ehed oluşunu çok iyi anladığı için değil bu ağır işkenceler ölüm bile Bilal’a vız geliyordu. Bilal kayanın altında inlerken “Allahu Ehad” diyordu. Neden başka bir İsm-i İlahi ile değil de, Mesela,  Ya Nasir, Ya Kadir, Ya Hâlık, Ya Rab veya diğer herhangi bir İsm-i İlahi ile değil de İsmi Ehad ile çağırıyordu? “Allahu Ahad, Allahu Ahad” diyordu? Cevap; Çünkü müşrikler onu birçok ilah’ı kabul etmeye davet ediyorlardı. Onların bu çağrısına verilecek en güzel cevap, ise Allah’ın tek ilah oluşu idi. Aynı zamanda O’nun ehed oluşunu haykırarak zatında bir benzerinin ve denginin olmadığını ve şu ilahlık yakıştırdıklarınız bakıma muhtaç, birbirine benzer ilahlar iken Allah bakıma muhtaç olamayan ve benzersiz tek ilahtır diyordu. İşte tevhit budur. İşte muvahhit Müslüman budur. İşte vahdet budur.   

Kur’an-i Çerçeve;

Kur’an-ı Kerim de isim formu ile altmış yerde kullanılmıştır. Vahit ismi Allah’a nispetle müstakil bir isim olarak hiç kullanılmamıştır. Hep sıfat olarak kullanılır. Hatta vahit ismi sıfatın sıfatı olarak kullanılmıştır. İlah ismine sıfat iken, Kahhar ismine mevsuf olmuştur. Yeri geldiğinde sıfat, yeri geldiğinde de mevsuf olmasının da birçok hikmeti vardır. Sıfat tamlamalarında asıl öğe mevsuftur. Sıfat ise mevsufu, mahsus marife yapar. Bundan dolayıdır ki; “sizin ilahınız tek bir ilahtır.” Denildiğinde Allah’ın ilah oluşunu değil, mahsus marife olması hasebi ile tek ilah oluşunu vurgular.  “Vahit” ismi şerifi Allah’a nispetle yirmi iki yerde kullanılmıştır. Bu yirmi iki kullanımdan onaltısı  “sizin ilahınız bir tek ilahtır.” Şeklinde gelirken, altısı ise “El-Vahidul Kahhar” şeklinde gelir. Kur’an; İlah kelimesini Allah’ın sıfatı olarak kullanarak Allah’ın ilah oluşunu vurgularken aynı zamanda Vahit ismini de ilah lafzına sıfat yaparak ilah lafzını marifeyi mahsusa çevirerek Allah’ın tek bir ilah olduğunu okuyucusuna çok güçlü bir şekilde vurgulamış olur. Bundan dolayıdır ki; Kur’an Allah’ın ilah oluşundan ziyade O’nun tek ilah oluşunu anlatır. Çünkü müşriklerin sorunu Allah ile değil, Allah’ın tek ilah oluşu iledir. İnsanlığında temel problemi budur. Mekkeliler peygambere şöyle diyorlardı;

38.5*************اَجَعَلَ الْاٰلِهَةَ اِلٰهًا وَاحِدًا اِنَّ هٰذَا لَشَیْءٌ عُجَابٌ

38.5 - O, bütün ilahları (reddedip) bir (tek) ilah olduğunu mu iddia ediyor? Doğrusu, bu çok tuhaf bir şeydir!"

Ayetti Kerimeden anlaşılacağı üzere müşriklerin temel sorunu Allah’ın ilah oluşu değil, tek ilah oluşudur. Bundan dolayıdır ki; peygamber Mekke sokaklarında dolaşırken; “Allah’tan başka ilah yoktur” deyin ve kurtulun diyordu. Çünkü onlar bu sözün ne demek olduğunu ve bu sözün onlardan ne istediğini çok iyi bildikleri için bu sözü söylemekten kaçınıyorlardı. Yoksa bu sadece lafta kalacak bir söz değildir. Eğer öyle olsaydı müşrikler baba oğlun karşı karşıya geldiği savaşları göze alırlar mıydı? Onlarda sözlü olarak bunu söyler ve bu kadar sıkıntı çekmezlerdi. Fakat onlar bu sözün onlardan bedel istediğini çok iyi biliyorlardı. Bundan dolayı birçok ilah’ı silip tek ilah olan Allah’ı kabule yanaşmıyorlardı. İşte insanımızın da temel sorunu budur. Bu temel sorunu ortadan kaldırmak için Kur’an sürekli “sizin ilahınız ancak tek ilahtır.” Hakikatini vurgular. Demek ki insanların Allah’ı tek ilah olarak hayatlarında kabul etme gibi problemleri var. Kur’an da sürekli Allah’ın tek ilah oluşunu vurgu yapar.

2.163*************وَاِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌ لَا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ الرَّحْمٰنُ الرَّحيمُ

2.163 - Sizin ilahınız tek bir ilahtır; O'ndan başka ilah yoktur; O, Rahman'dır, Rahim'dir.

Kul Allah’ın tek bir ilah olduğunu anlayınca O’nun yüceliği karşısında ürküp korkmaya başlar. Allah yüceliğinden korkup ürken kula adeta şöyle der; Ey kulum! Tek ilah oluşum, her şeyi kudret elimde tutuşum seni ürkütmesin çünkü benim tek ilah oluşumun temelinde Rahman ve Rahim oluşum vardır. Rahmeti kendisine ilke edinmiş bir ilahım. Yeter ki sen beni tek ilah olarak kabul et ve tek ilah oluşumun gereğini yerine getir. İşte o zaman benim sana nasıl rahmet edip seni bağışlayacağımı göreceksin. Allah’ı tek ilah gören muvahhit olur. Muvahhit olan tek ilahın rahmetine mazhar olur. Tevhit davası öyle bir davadır ki peygamberler ölüm anında bile tek dertleri kendilerinden sonrakilerin tevhit üzere olmalarıdır. İşte Yakup peygamberin tevhit endişesi;

2.133*************اَمْ كُنْتُمْ شُهَدَاءَ اِذْ حَضَرَ يَعْقُوبَ الْمَوْتُ اِذْ قَالَ لِبَنيهِ مَا تَعْبُدُونَ مِنْ بَعْدى قَالُوا نَعْبُدُ اِلٰهَكَ وَاِلٰهَ اٰبَائِكَ اِبْرٰهيمَ وَاِسْمٰعيلَ وَاِسْحٰقَ اِلٰهًا وَاحِدًا وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ

2.133 - Yoksa siz, Yakub'un ölüm anında, orada şahitler miydiniz? O, oğullarına: "Benden sonra kime ibadet edeceksiniz?" dediğinde, onlar: "Senin ilahına ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak'ın ilahı olan tek bir ilaha ibadet edeceğiz; bizler ona teslim olduk" demişlerdi.

Peygamberler kendilerinden sonraki nesle bırakacakları serveti, malı makamı düşünmezler. Onların tek derdi kendilerinden sonraki neslin tevhitten sapmamalarıdır. Çünkü peygamberler kendilerinden sonra ne dinar ne de dirhem bırakmazlar. Onlar kendilerinden sonra tevhit hakikatinin ilmini bırakırlar ve her kim bu ilimden pay alırsa gerçekten büyük bir pay almış olur. Hal böyle iken insanların çoğu çocuklarının tevhit üzere bir hayat sürdürmelerinin derdini değil; onların dünyalık geleceklerinin peşine düşüyorlar. Hangi fakülteyi kazanacak, hangi makama gelecek diye dertlenip duruyorlar. Tabi ki bunları düşünmek kötü değil. Fakat sadece bunu düşünmek ve düşünülecekler içinde en ön sırada bunları düşünmek asla olacak şey değildir. Önce tevhit, ahlak ve maneviyat sonra diğerleri gelir. Baksanıza peygamberler kendilerinden sonraki çocukları için neyin derdini taşıyorlar? “Peygamberlerin hayatlarında bizim için güzel örnekler vardır.” Hakikati bizi bağlıyor ise o zaman bizim bunu hayatımız ile ispatlamamız gerekmez mi? İnsanlardan kimileri çocukları hususunda “saldım çayıra Mevlam kayıra” düsturunca hareket ederken, diğer bir kısmı ise oğlum bir şey sahibi olsunda ne olursa olsun diyerek çocuklarının ahretlerini hiç umursamazlar. Oysa Müslüman önce kendisi tevhit derdini taşımalı, sonrada çocuklarının tevhit üzere olmalarının mücadelesini vermelidir. Vermiş olduğu bu mücadelede “en büyük şahit olarak Allah ter” demeli ve tevhidi ancak ilahi ayetler ışında yakalanabileceğini asla unutmamalıdır.

6.19*************قُلْ اَيُّ شَیْءٍ اَكْبَرُ شَهَادَةً قُلِ اللّٰهُ شَهيدٌ بَيْنى وَبَيْنَكُمْ وَاُوحِىَ اِلَیَّ هٰذَا الْقُرْاٰنُ لِاُنْذِرَكُمْ بِهوَمَنْ بَلَغَ اَئِنَّكُمْ لَتَشْهَدُونَ اَنَّ مَعَ اللّٰهِ اٰلِهَةً اُخْرٰى قُلْ لَا اَشْهَدُ قُلْ اِنَّمَا هُوَ اِلٰهٌ وَاحِدٌ وَاِنَّنى بَریءٌ مِمَّا تُشْرِكُونَ

6.19 - De ki: "Şahitlik bakımından hangi şey daha büyüktür?" De ki: "Allah benimle sizin aranızda şahittir.  İşte bu Kur'an bana, onunla sizi ve eriştiği herkesi uyarayım diye vahyolundu. Gerçekten siz mi Allah ile beraber başka ilâhlar olduğuna şahitlik ediyorsunuz?" De ki: "Ben şahitlik etmem." De ki: "O, ancak tek bir ilâhtır ve şüphesiz ben sizin Allah'a ortak koştuğunuz şeylerden uzağım."

9.31*************اِتَّخَذُوا اَحْبَارَهُمْ وَرُهْبَانَهُمْ اَرْبَابًا مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَالْمَسيحَ ابْنَ مَرْيَمَ وَمَا اُمِرُوا اِلَّا لِيَعْبُدُوا اِلٰهًا وَاحِدًا لَا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ سُبْحَانَهُ عَمَّا يُشْرِكُونَ

9.31 - Onlar, Allah'ı ile beraber bilginlerini ve rahiplerini rabler (ilahlar) edindiler ve Meryem oğlu Mesih'i de. Oysa onlar, tek olan bir ilah'a ibadet etmekten başka bir şeyle emir olunmadılar. O'ndan başka ilah yoktur. O, bunların şirk koştukları şeylerden yücedir.

İnsanların Allah’ı tek ilah olarak görmeyişlerinin bir diğer yansımasıdır. Bilginlerini ve rahiplerini Allah ile beraber ilah edinenler Allah’ın hüküm koyma yetkisini ondan alıp bilginlerine ve rahiplerine ve ya kendilerine yakıştıranlardır. Allah insanın hayatında tek ilah ise o zaman insan ancak tek ilah olan Allah’ın hükümlerine boyun büker. Kendi nefsi arzularını ve kişisel edinimlerini Allah’a isnat etmez. Kendi çıkarımlarını ve kişisel yargılarını Allah’a isnat edenler Allah adına konuşmuş olurlar. Hâlbuki Allah hiç kimseye böyle bir yetki vermemiştir. Bu yetkiyi kendinde gören ve ya başkasına veren kişi ya kendisini ya da yetki verdiği kimseyi ilah olarak kabul etmiş demektir. Geçmiş ümmetlerde işlenmiş olan bu şirki Allah kendi kitabında bize aktarmasının sebebi bizimde ehli kitap gibi aynı hataya düşmememiz içindir. Çünkü geçmişteki bu bilginler kendi çıkarları doğrultusunda zanlarını ve kişisel yorumlarını Allah’ın ilahi kelamı gibi insanlara arz ediyorlardı. İnsanlarda bunu Allah’ın bir emri olarak kabul ediyorlardı. Hâlbuki Allah kendisinin tek ilah olduğunu söylüyor ve sadece Allah’a ibadet etmekle emir olduklarını bize aktarıyor. Demek Allah ile beraber birisini ilah edinmek aynı zamanda ona kulluk yapmak demektir. Ona kulluk yapmak demek, o bilgini ilah edinmek demektir.

14.52*************هٰذَا بَلَاغٌ لِلنَّاسِ وَلِيُنْذَرُوا بِه وَلِيَعْلَمُوا اَنَّمَا هُوَ اِلٰهٌ وَاحِدٌ وَلِيَذَّكَّرَ اُولُوا الْاَلْبَابِ

14.52 - İşte bu (Kur'an) uyarılıp korkutulsunlar, gerçekten O'nun yalnızca bir tek ilah olduğunu bilsinler ve temiz akıl sahipleri iyice öğüt alıp düşünsünler diye insanlara bir bildiridir.

18.110*************قُلْ اِنَّمَا اَنَا بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يُوحٰى اِلَیَّ اَنَّمَا اِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌ فَمَنْ كَانَ يَرْجُوا لِقَاءَ رَبِّه فَلْيَعْمَلْ عَمَلًا صَالِحًا وَلَا يُشْرِكْ بِعِبَادَةِ رَبِّه اَحَدًا

18.110 - De ki: "Ben de sizin gibi ölümlü bir insanım. Tanrınızın bir Tek Tanrı olduğu vahyolundu bana. Öyleyse, artık her kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, dürüst ve erdemli davranışlar ortaya koysun ve Rabbine özgü kullukta hiç kimseyi, hiçbir şeyi (O'na) ortak koşmasın!"

Muvahhit insanlar tevhidi yakalayanlardır demiştik. Tevhidi yakalayan insanların derdi Allah’a kavuşma ve onunla buluşma anıdır. İşte bu buluşma derdini taşıyan insanlar iman edip Salih amel işlemekten asla geri durmazlar. Bunlar ibadetlerinde öyle titiz davranırlar ki hiçbir şeyi Allah’a şerik koşmazlar.

38.65*************قُلْ اِنَّمَا اَنَا مُنْذِرٌ وَمَا مِنْ اِلٰهٍ اِلَّا اللّٰهُ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُ

38.65 - De ki (Ey Muhammed): "Ben yalnızca bir uyarıcıyım; bütün mevcudat üzerinde mutlak otorite sahibi olan Tek Allah'tan başka ilah yoktur.

Ya siz tek ilah olarak Allah’ı kabul edersiniz ki o zaman tek ilah sizin için Rahman ve Rahim olarak tecelli eder. Ya da hayatınızda tek ilah olarak tanımadığınız Allah’ı “Vahidul Kahhar” olarak göreceksiniz.

40.16*************يَوْمَ هُمْ بَارِزُونَ لَا يَخْفٰى عَلَى اللّٰهِ مِنْهُمْ شَیْءٌ لِمَنِ الْمُلْكُ الْيَوْمَ لِلّٰهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ

40.16 - O (kavuşma) gün (ü) onlar (kabirlerinden fırlayıp) çıkarlar Onlardan (sadır olan) hiçbir şey Allaha gizli kalmaz. (Allah buyurur:) «Bugün mülk kimindir»? (Yine kendisi cevap verir:) «Bir olan, (her şey'e hâkim ve) kahhar olan Allah’ındır».

Allah’ı bu dünyada din günün tek sahibi, tek ilahı, tek rabbi olarak görmeyenler o gün Allah’ı “Vahidul Kahhar” olarak din günün tek sahibi, tek maliki, tek ilahı görecekler.

 

 
Eklenme Tarihi : 01.06.2013 01:30:41
Okunma Sayısı : 15684