إِنَّ الَّذِينَ آمَنُواْ وَالَّذِينَ هَاجَرُواْ وَجَاهَدُواْ فِي سَبِيلِ اللّهِ أُوْلَـئِكَ يَرْجُونَ رَحْمَتَ اللّهِ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ

218- Onlar ki; iman ettiler, hicret ettiler (küfürden, günahtan ve yurtlarından), Allah yolunda cihat (ciddi gayret) ettiler. İşte onlar, Allah'ın rahmetini umabilirler. Allah bağışlayandır, acıyandır. (Bakara:218)



.





EL-ĞAFÛR

EL-ĞAFÛR

Eşsiz bağışlayıcı

Günahları sınırsız bağışlayan

 

“Ama önce kötülük işleyip de ardından pişmanlık duyarak Allah’a güvenle yönelenlere gelince: Kuşkusuz senin Rabbin –hele de böyle bir tövbeden sonra- Ğafûr’dur, Rahîm’dir.” (A’raf 7:153)

 

“(Allah’ın şu müjdesini) ilet:”Ey hadlerini aşıp kendilerini israf eden kullarım! Allah’ın rahmetinden asla umut kesmeyiniz! Allah bütün günahları mağfiret edendir: çünkü O, evet O’dur ĞAFÛR, O’dur Rahîm!” (Zümer 39:53)

 

“Fakat kim kötülük yapar yâda kendine zulmeder ama Allah’tan mağfiret dilerse, Allah’ı ĞAFÛR, Rahîm olarak bulacaktır.” (Nisâ 4:110)

 

“(Musa) “Rabbim!” dedi, “ben kendime kötülük ettim! Ne olur beni affet!” Bunun üzerine Allah onu affetti: Çünkü O, evet O’dur mutlak bağış sahibi(Ğafûr), sonsuz merhametin kaynağı da O’dur.” (Kasas 28:16)

 

“Sonunda (Nuh) Haydi, ona binin!” talimatını verdi; yol alması da, demir atması da Allah’ın adıyla olsun: gerçek şu ki, benim Rabbim elbette Ğafûr’dur, Rahîm’dir.” (Hûd  11:41)

 الغافر- الغَفُور- الغفار

Lüğavi Çerçeve;

           Her üç isim de غَفَرَ kökünden türemiştir. Arapça; - غفر- örttü, perdeledi, kirlenmekten korudu, bağışladı anlamlarına gelmektedir.  Savaş esnasında askerin başını örten başlığa "مِغفر " denilmesinin sebebi gelecek olan darbelere karşı başı örtüp muhafaza ettiği içindir. Başı örten bez parçasına da “الغِفارة” denilir. “مَغْفِرَةٌ” ise yüce yaratıcının kulunun günahlarını bağışlayarak örtmesine denir. إستغفار” Kulun yüce yaratıcıdan kalbi ve fiili olarak bağışlanma dilemesidir.  Allah, günahları örterken ya الغافر yaالغَفُور  ya da الغفار olarak tecelli eder. Bu üç isimde yüce yaratıcının eşsiz ve benzersiz mağfiretini anlatmak için kullanılır. Fakat her üç esmanın da nüans farkları bulunmaktadır.

الغافر;  İsmi faildir. Manası; Bağışlayan demektir. İsmi fail olması hasebiyle bağışlamayı kendisine meslek edinen, kulunun istiğfarına mağfireti ile cevap veren demektir.

الغَفُور;  İsmi failin mübalağalı halidir. Keyfiyet yönünden bağışı bol olan, en büyük günah­ları bile bağışlayan demektir. Kullarının günahlarının şekline ve çeşidine bakmaksızın bağışlayan, tarifsiz bir mağfiretin kaynağı manasına gelir.

الغفار;  Mübalağalı ism-i fâildir. “غفار” kelimesi yapılan hatanın niteliğinden ziyade niceliğine delalet eder. Günahları çokça örten, mağfireti bol olan demektir. Kulunun istiğfarına mağfiret kapısını her daim açık tutan demektir. " الغفار " kemiyet yönüyle affı bol, günahın adedine bakmaksızın ba­ğışlayan demektir.

Zeccâc; غفار isminin “günahları dünyada örten”, غَفُور isminin ise günahları “âhirette örten” anlamlarına geldiğini söylemiştir.

Sonuç olarak; الغافر  Günahları bağışlayan, الغَفُور  Günahların çeşidini bağışlayan,  الغفار  ise; günahların adedini bağışlayandır. Bu üç isimin ortak noktası mağfirettir. Bu üç ismin Kur’an da var olması rabbimizin mağfiretinin hem tür hem de adet olarak kulunun günahlarını bütün yönüyle çepeçevre kuşattığını gösterir. Yani kulun işlediği hiçbir günah Allah’ın mağfiretinden daha büyük olamaz.     

Nazari çerçeve;

       Kâinatı, esmasını tanıttıracak bir yapıda tasarlayan Allah, insanı da mükerrem bir varlık olarak üstün özelliklerle donatmasına rağmen, günah işlemeye de müsait bir fıtratta yaratmıştır. İnsanın bir yönü “ala’ya” diğer bir yönü de “esfele” bakar. İnsanoğlu yaratılışındaki bu hakikat gereğince melek değildir. Aynı zamanda insanoğlu şeytan da değildir. İnsanoğlu günah işleyebilir, günah işlemeyen meleklerdir. Fakat insanoğlu günahında ısrar da etmez. Günahta ısrar edenler şeytanlar ve şeytanlaşmış insanlardır. İnsanoğlu kirlendiği zaman iki türlü temizliğe ihtiyaç duyar;

1: Maddenin temizlik.

2: Manevi temizliktir.

Maddî kir ve pisliklerden temizlenmek için suyu, sabunu ve benzeri maddeleri vasıta kılan Allah, ruhları ve kalpleri de günah kirinden temizlemek için de istiğfarı (Tövbeyi) vasıta kılmıştır. Kulun istiğfarına da الغافر- الغَفُور- الغفار isimleri ile tecelli ederek, kulunu mağfirete ve bağışlamaya mazhar kılmıştır. İnsanoğlu eli ya da bedeni kirlendiğinde sizce yıkamadan ne kadar dayanabilir? Yıkanmadığında elleri ve bedeni kokmaya mahkûm olduğu gibi kişinin ruhu da kirlendiğinde yıkanmaya muhtaçtır ve yıkanmadığında kokmaya mahkûm olur. İnsanlar bedeni kirleri gidermeye önem verdikleri kadar ruhi kirlenmeleri gidermeye önem vermiyorlar. İnsan da iki kalp vardır.

1; Bedenin kalbi.

2; Ruhun kalbi.

Bedenin kalbi nasıl ki bedini ayakta tutmak için tüm uzuvlara hayat pompalıyor ise, ruhun kalbide manayı ayakta tutmak için sürekli hayat pompalar. Beden yemeye ve içmeye muhtaç olduğu gibi ruhta yemeye ve içmeye muhtaçtır. Bedenin hayat bulması yerden biten gıdalara, ruhun hayat bulması da gökten inen gıdalar bağlıdır. Beden kesiftir ve kesifi sever. Ruh latiftir El-Latif olan Allah'ı sever. Bedene değer verenler yere rağbet ederek dünyalıklara gömülüp yerin dibine batarlar. Ruha değer verenler ise göğe yükselip, yücelik kazanırlar. Beden ölür, ruh ise vefat eder. Çünkü ruh ölmez vefa gösterir. Beden de ki kalp işlevini yitirince bedeni geldiği yere (toprağa) döndürmek gerekir bu insanlık ailesinin işidir. Aksi takdirde beden kokmaya başlar. Ruhun kalbi de işlevini yitirince ruhu geldiği yere (Ruhlar âlemine) geri çevirmek gerekir bu da meleklerin işidir. Ruh dünyada muhtaç olduğu ilahi nimetlerden beslenmediği sürece kokmaya ve hayatı kokutmaya başlar ta ki tövbe edip Allah’tan bağışlanma dileyinceye ya da melekler onu geldiği yere geri gönderinceye kadar. Beden rahatsız olunca insanlar hemen doktora koşanlar, ruh rahatsızlanınca hiç oralı bile olmuyorlar. Hâlbuki asıl hasta ruhu hasta olandır. Tedavi görmeye muhtaç olanlarda bunlardır. Bedenin hastalığı tedavi; yerden biten ilaçlarla olurken, ruhun hastalığı ise gökten inen ilaçlarla mümkün olur. Kalplerimizi ne kadar sağlıklı tutarsak bedenimiz ve ruhumuzda o kadar sağlam olur. Bu hakikati peygamberimiz şöyle dile getirir:     

                  أَلَا وَإِنَّ فِي الْجَسَدِ مُضْغَةً إِذَا صَلَحَتْ صَلَحَ الْجَسَدُ كُلُّهُ وَإِذَا فَسَدَتْ فَسَدَ الْجَسَدُ كُلُّهُ أَلَا وَهِيَ الْقَلْبُ

"Dikkat ediniz! Muhakkak ki insan bedenin de bir et parçası vardır eğer o et parçası sağlam olursa bütün beden sağlam olur. Eğer o et parçası fesada uğrarsa bütün beden fesada uğrar. Dikkat edin o kalptir."  İşte Allah’ı الغافر- الغَفُور- الغفار olarak tanıyan insanlar kendilerindeki manevi kirleri gidermek için yüce yaratıcıya ne kadar muhtaç olduklarının farkındadırlar. Çünkü ruhu hastalığını ve tedavisini uygulayan tek kişi var O da Allah’tır. “Allah’tan başka günahları bağışlayacakta kimmiş? Bundan dolayı kul ruhun kalbini tedavi etmek için الغَفُور olan Allah’tan bağışlanma ve mağfiret talep ederler. Bu esmalar bir kulda tecelli ettiğinde kulunu kokuşmuşluktan koruyup onu manevi kirden temizler. Kul günah işleyince kişide işlediği günahtan dolayı üç sıfat oluşur. ظالم- ظلوم و ظلام

Günah işleyen kimse ظالم ‘dir. Çeşit çeşit günah işleyen kimse ise  ظلومdur. Günah işlemede aşırı giden kimse, " ظلام "dır. Sanki Allah, o kuluna şöyle söylemektedir:         Ey kulum! Zulmetme ve günah işlemede senin üç halin var. Buna karşı benim de günahları bağışlama da üç ismim vardır. Eğer sen günah işleyerek ve zulmederek " ظالم " olursan, tövbe ettiğinde ben de " الغافر" olurum. Eğer " ظلوم" olursan ben de " الغَفُور" olurum. Eğer daha aşırı gider de " ظلام" olursan, ben de " الغفار" olurum. Ey insan bil ki, senin sıfatların ve günahların sonlu ve sınırlıdır. Oysa benim sıfatlarım ve bağışlamam, sınırsız ve sonsuzdur. Bu yüzden, ne kadar günahın olursa olsun asla الغافر- الغَفُور- الغفار olan Allah’tan ümidini kesme. İçtenlikle tövbe edersen, kabul ederiz.

" De ki: Ey kendilerine karşı haddi aşan kullarım! Allah'ın rahmetinden umudunuzu kesmeyin. Allah bütün günahları bağışlar; çünkü yalnız O, çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır!"

Müslüman, ne kadar günahkar olursa olsun Allah'ın mağfiretinden ve bağışlamasından ümidini kesemez. Ne kadar ibadet ederse etsin, Allah'ın azabından güven içerisinde olamaz; Rasulullah (s.a.v) Şöyle buyurur:

“Anlamı düşünülmeden okunan Kur’an’da hayır yoktur. İlimsiz, cahilce yapılan ibadette de hayır yoktur. Gerçek fakih (dinde derin anlayış sahibi) şu üç özelliğe sahip olan kişidir:

 1-İnsanları Allah’ın rahmetinden ümitsizliğe düşürmeyen

 2-Allah’ın azabından da emin kılmayan

3-İnsanları Kur‟an’dan başka kaynaklara yönlendirmeyen.” (Darimi/Mukaddime)

                Kul’a düşen ümit ve korku arasında yeşermektir. Allahın mağfireti ile ümit var olmalı, onun azabını düşündüğünde korkuya kapılmalıdır. Buna göre bu üç esma da Allah’ın cemal sıfatına bakar ve kişiye ümit verir. Bu isimlerin kendilerine has bir mana zenginlikleri mevcut olup الغفار; tekrarlanan hata ve kusurları, الغَفُور; her nevi günahı bağışlamayı ifade etmektedir. Öyle ki sadece bir çeşit günahı bağışlayana الغَفُور denmeyeceği gibi bütün günahları yapsa bile sadece bir defa affeden için de الغفار ismi kullanılmaz. Tabii ki bu isimler fark eden kişi şu hataya düşmemelidir: “Sakın aldatıcı sizi Allah’ın affına güvendirerek aldatmasın”

الغَفُور- الغفار isimlerinde “günahları bağışlama” anlamı bulunmaktadır. Fakat “Günahları örtmek” demekle onları gözlerden saklayıp, bağışlamamak demek değildir.”  Bu güzel isimlerle vurgulanan anlam; günahların bağışlandığı, hatta günahların Kiramen Kâtibin Melekleri’nin hafızasından ve amel defterlerinden, Levh-i Mahfuz’dan, kısacası ona tanıklık eden Allah dışındaki herkesin bilgisinden, hatta o kulun bilincinden dahi örtülüp, silinmesi demektir. العفو ; isminde bu bağışlanma, daha özel bir anlama sahiptir. Af; yapılan yanlış bir durum izah edildikten sonra kişiden alınması gereken haktan vazgeçilmesi demektir. Af’ta kul yanlış yapar, yapılan bu yanlış kula hatırlatılır ve günahı bağışlanır. Fakat الغفر da yapılan yanlış yüze vurulmadan bağışlama vardır. Bu manda af’taki günah bağışlanırken belki hesap defterinde, mahşer gününde kulun hafızasında bu günah olmakla beraber bir af söz konusudur. Fakat الغَفُور ;Hem dünyada hem de ahirette kullarının sırlarını ilan etmeyen, hatalarını teşhir etmeyen, işledikleri suçları yüzlerine vurmayan, işlenen günahı; işlediği yere, zamana, meleklere, amel defterine hatta işleyen kişinin kendisine bile unutturan demektir. Eğer Allah insanların işledikleri günahları ifşa etmiş olsaydı hiçbir insanın bir başkasına bakacak yüzü bile kalmazdı. Hatta insanlar birbirlerini görmektense toprak olmayı tercih ederlerdi. İşte günahlar ifşa olduğunda kâfirler keşke biz toprak olsaydık demelerindeki hikmette budur. Allah suçlulara ceza vermeyip, suçu kuluna hatırlatmakla العفو ’dur. Allah hatayı tamamen silerek, kulun yüzüne vurmayıp onu mahcup etmemekle de الغَفُورdur. Bu yüzden dualarımızda “وَاعْفُ عَنَّا وَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَا” “Allah’ım! Bizi affet, bizi bağışla ve bize merhamet et” deriz. Bu duada af dileyip, günahlarımıza ceza vermemesini istemekle العفو , günahlarımızın üstünü örtüp, yüzümüze vurmayıp bizi rezil etmemesini istemekle الغَفُور ismine, tüm bunları yaparken bize rahmeti ile muamele etmesini istemekle de الرحيم ismine sığınıyoruz. Bu ayet insanlara karşı nasıl davranmamız gerektiğin bize haber vermektedir. “Kötülüğe kötülük her kişinin işi, kötülüğe iyilik er kişinin işidir.” hakikatince İnsan, kendisine yapılan bir kötülüğü affetmeli, kendisine yapılan bir kötülüğün üstü örtüp mağfiret ederek ifşa etmemeli ve tüm bunları da rahmeti kendisine ilke edinerek yapmalıdır. İnsanlar içinden inanlar merhameti ilke dinerek affeder, inanlardan adanalar ise affetmekle kalmaz mağfiret eder. “İnsan, kendi cüz'î izzetine karşı işlenen küçük hataları affedebilmelidir ki, sonsuz izzet ve azamet sahibi olan Allah'a karşı işlediği günahların affını dilemeye yüzü olabilsin.”

            Kötülüğün yayılması, vukuundan daha zararlı olduğu apaçık ve aşikârdır. İşlenen günahların tamamı tövbe ve mağfiret istemeyi gerektirirken, Umumi günahlar aynı zamanda kefareti de gerektirir. Ferdi günahlar ise genel anlamda kefareti değil, yüce yaratıcıdan sadece samimi bir mağfiret talep etmeyi gerektirir.

Günahlardaki geçici zevk ve keyif o kadar sınırlı ve kısadır ki tatmaya bile değmez. 

İslam dinin helal dairesi, keyfe ve zevke yetecek kadar geniştir.

İslam dininin belirlediği çizginin ötesindeki keyifleri ve zevkleri arayanlar, daha dünya hayatında rezil olmaya mahkûmdurlar.

İslam’a göre “ helal dairesi keyfe kâfidir.”

Tüm bu sıkıntılardan kurtuluşun tek yolu الغفار  olan Allah’a dönüp günahlarının bağışlanması için ondan mağfiret dilemektir.

 Kur’an-i Çerçeve;

         Kur’an-ı Kerim de bu esmaların kullanımına baktığımızda bu üç esmadan ğafir ismi şerifi;  Allah’a nispetle bir yerde kullanılıştır. Ğafur ismi şerifi; 91 yerde, Ğaffar ismi ismi şerifi ise 5 yerde kullanılmış olup bu kökten gelen toplam isim sayısı 97’dir. Ğafir ismi izafet tamlaması ile ğaffar ismi Aziz esması ile ğafur ise; Rahim, Halim, Afuvv, Rab, Aziz, Şekur ve Vedud isimleri ile beraber kullanılmıştır. En çok birliktelik kurduğu esmalardan biri de Rahim esmamsıdır. 70 küsur yerde Rahim esması ile 5 yerde Halim esması, 4 yerde Afuvv, 3 yerde Şekur, 2 yerde Aziz, bir yerde Rab ve 1 yerde de Vedud ismi ile birlikte kullanılmıştır. Beraber kullanıldığı esmalardan en çok Rahim ismi ile gelmesi gerçekten çok manidardır. Bu şunu gösterir; O’nun Ğafur oluşu, O’nun Rahmetindendir. Çünkü bir şeyi bağışlamak için merhamet sahibi olmak gerek. Merhametin olmadığı yerde ne af, ne de mağfiret söz konusu olamaz. Af ve mağfiret etmek Rahmetin bir gereğidir, Ğazabın değil. Aynı zamanda mağfiret etmek rahmete dayanırsa mağfiret edilen mağfiret edenin mağfireti karşısında ezilmez ve ya ezerek bağışlanmaz. Öyle ki “Ey kulum bak sen günah işledin, bende seni bağışladım” bile demez. Çünkü O’nun bağışlaması merhamet esaslıdır.

39.53*************قُلْ يَا عِبَادِىَ الَّذينَ اَسْرَفُوا عَلٰى اَنْفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِنْ رَحْمَةِ اللّٰهِ اِنَّ اللّٰهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَميعًا اِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحيمُ

39.53 - De ki: " Ey kendilerine karşı haddi aşan kullarım! Allah'ın rahmetinden umudunuzu kesmeyin: Allah bütün günahları bağışlar; çünkü yalnız O, çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır!"

Kul hangi günahı işlemiş olursa olsun Allah’ın rahmetinden ümit kesemez. Her daim ümit var olmalıdır. Çünkü Allah günahın sayısına ve çeşidine bakmaksızın kulunu bağışlayandır. الْغَفُورُ  isminin الرَّحيمُ ismi ile birlikte gelmesinin hikmet şu olsa gerek; Suçlu ve günahkar olan kuldur. Kul işlediği suç ve günahtan kurtulmak için yüce yaratıcıya tövbe edip, istiğfar dilemelidir. İşte kulunun dönüşüne التواب esması ile ve kulunun istiğfarına da الْغَفُورُ  esması ile tecelli eden yüce rabbimiz aynı zamanda kulunun göstermiş olduğu bu iradeye الرَّحيمُ ismi ile tecelli ederek varlığın rahmetine iradenin rahmetini katmıştır. Kul istiğfara irade kullanmalı ki Allah ta kulunun iradesine rahmeti ile karşılık versin. Peki, غفور ismi neden رحمان ismi ile değil de رحيم ismi ile gelmiştir? Cevap; İstiğfar irade ile olmalı yani istek ve iştiyakla olmalı ki ilahi mağfireti hak etsin. Ayet الْغَفُورُ الرَّحمانُ şeklinde bitmiş olsaydı. O zaman istiğfar dileyen ve dilemeyen herkesin günahlarını bağışlayan olurdu. Ve kul bağışlanma dilediğinde bu isteğinde ne kadar samimi olup olmadığına bakmaksızın kulu bağışlardı. Fakat Allah kulunun iradesine yani isteğinde ne kadar samimi olup olmadığına ve yönelişine bakarak kuluna tecelli ederse الرَّحيمُ olur. Bundan dolayı Ayet الْغَفُورُ الرَّحيم şeklinde bitmiştir. İrade ve iştiyak dolu bir istiğfar kuldan, mağfiret ve rahmet dolu bir bağışlamada Allah’tandır.

وَاعْلَمُوا اَنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ مَا فى اَنْفُسِكُمْ فَاحْذَرُوهُ وَاعْلَمُوا اَنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ حَليمٌ

2.235- Bilin ki, Allah içinizden geçeni bilir. O'ndan sakının ve yine bilin ki, Allah bağışlayandır, halimdir (ceza vermekte aceleci değildir).

Ğafur isminin Halim ismi ile birlikte gelmesinin hikmeti; Allah’ın Ğafur oluşu öylesine mükemmel ki; Allah, kul günah işleyince hemen azap etmeyip, kulu bağışlamak için kula mühlet vermesi Allah’ın mağfiretinin yüceliğini gösterir. Aslında halim ismi, Ğafur ismin eşsiz ve benzersiz mağfiretine bir işarettir.

58.2*************اَلَّذينَ يُظَاهِرُونَ مِنْكُمْ مِنْ نِسَائِهِمْ مَا هُنَّ اُمَّهَاتِهِمْ اِنْ اُمَّهَاتُهُمْ اِلَّا الّٰٸٖ وَلَدْنَهُمْ وَاِنَّهُمْ لَيَقُولُونَ مُنْكَرًا مِنَ الْقَوْلِ وَزُورًا وَاِنَّ اللّٰهَ لَعَفُوٌّ غَفُورٌ

58.2 - Sizden kadınlara zıhar edenler (sen bana, anamın sırtı gibisin diyenler), bilmelidirler ki o kadınlar, onların anaları değillerdir. Onların anaları, ancak kendilerini doğuran kadınlardır. Onlar, çirkin ve yalan olan bir söz söylüyorlar. Bununla beraber Allah, affedicidir bağışlayıcıdır.

Af ve mağfiret farklı şeylerdir. Af; suçu yüzene okunduktan sonra suçlunun suçunu silmek iken, mağfiret; suçlunun işlediği suçu yüzüne vurmadan bağışlamak demektir.

67.2************* 67.1*************تَبَارَكَ الَّذى بِيَدِهِ الْمُلْكُ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَیْءٍ قَديرٌ. اَلَّذى خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيٰوةَ لِيَبْلُوَكُمْ اَيُّكُمْ اَحْسَنُ عَمَلًا وَهُوَ الْعَزيزُ الْغَفُور

67.1 –2 ; (Bütün) mülk (-ü tasarruf, ilâhî kudretinin) elinde bulunan (Allah) ın şanı ne yücedir! O her dilediğini yapmaya kadirdir. Hanginizin daha güzel iş ortaya koyacağını denemek için, ölümü ve hayatı yaratan O'dur. O Azîzdir, Ğafurdur (üstün kudret sahibidir,  mağfireti boldur).

 

 

35.29*************اِنَّ الَّذينَ يَتْلُونَ كِتَابَ اللّٰهِ وَاَقَامُوا الصَّلٰوةَ وَاَنْفَقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِرًّا وَعَلَانِيَةً يَرْجُونَ تِجَارَةً لَنْ تَبُورَ. 35.30*************لِيُوَفِّيَهُمْ اُجُورَهُمْ وَيَزيدَهُمْ مِنْ فَضْلِه اِنَّهُ غَفُورٌ شَكُورٌ

35.29 - Allah’ın Kitabını okuyanlar, namazı kılanlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan hayır için gizli ve aşikâr harcayanlar, asla batmayacak bir ticaret umudunu taşırlar. Allah, onların hak ettiği karşılığı eksiksiz verir ve lütfüyle daha da arttırır. Allah, şüphesiz çok bağışlayıcıdır ve şükrün karşılığını verendir.

 

 

85.14*************وَهُوَ الْغَفُورُ الْوَدُودُ

85.14- Yalnız O’dur bağışlayan, seven, sevilen.



Allah kimlere mağfiret eder:

وَمَا كَانَ اللّٰهُ مُعَذِّبَهُمْ وَهُمْ يَسْتَغْفِرُونَ

8.33- Onlar mağfiret dileyip dururken, Allah; onlara azap edici değildir.

5.39*************فَمَنْ تَابَ مِنْ بَعْدِ ظُلْمِه وَاَصْلَحَ فَاِنَّ اللّٰهَ يَتُوبُ عَلَيْهِ اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَحيمٌ

5.39 - Her kim de işlediği zulmünün arkasından hemen tövbe edip durumunu düzeltirse kuşkusuz, Allah onun tövbesini kabul eder. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

وَالَّذينَ اِذَا فَعَلُوا فَاحِشَةً اَوْ ظَلَمُوا اَنْفُسَهُمْ ذَكَرُوا اللّٰهَ فَاسْتَغْفَرُوا لِذُنُوبِهِمْ وَمَنْ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ اِلَّا اللّٰهُ وَلَمْ يُصِرُّوا عَلٰى مَا فَعَلُوا وَهُمْ يَعْلَمُونَ

3.135 - Yine onlar, çirkin bir iş yaptıkları, yahut nefislerine zulmettikleri zaman Allah'ı hatırlayıp hemen günahlarının bağışlanmasını isteyenler -ki Allah'tan başka günahları kim bağışlar- ve bile bile işledikleri (günah) üzerinde ısrar etmeyenlerdir.

4.106*************وَاسْتَغْفِرِ اللّٰهَ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ غَفُورًا رَحيمًا

4.106 - Ve Allah'tan bağışlanma dile. Gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.

8.29*************يَا اَيُّهَا الَّذينَ اٰمَنُوا اِنْ تَتَّقُوا اللّٰهَ يَجْعَلْ لَكُمْ فُرْقَانًا وَيُكَفِّرْ عَنْكُمْ سَيِّپَاتِكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ وَاللّٰهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظيمِ

8.29 - Ey iman edenler! Eğer Allah'a karşı gelmekten sakınırsanız; O, size iyiyi kötüden ayırt edecek bir anlayış verir ve sizin kötülüklerinizi örter, sizi bağışlar. Allah, büyük lütuf sahibidir.

2.218*************اِنَّ الَّذينَ اٰمَنُوا وَالَّذينَ هَاجَرُوا وَجَاهَدُوا فى سَبيلِ اللّٰهِ اُولٰئِكَ يَرْجُونَ رَحْمَتَ اللّٰهِ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَحيمٌ

2.218 - İman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda cihat edenler, işte onlar Allah'ın rahmetini umarlar. Allah bağışlayandır, merhamet edendir.

3.89*************اِلَّا الَّذينَ تَابُوا مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ وَاَصْلَحُوا فَاِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَحيمٌ

3.89 - Ancak bundan sonra tövbe edip hallerini düzeltenler başka. Çünkü Allah, hakikaten günahları bağışlayan, çok esirgeyendir. 

اَلَا تُحِبُّونَ اَنْ يَغْفِرَ اللّٰهُ لَكُمْ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَحيمٌ

24.22- Allahın size mağrifet etmesini arzu etmez misiniz? Allah gafurdur rahîmdir.

5.74*************اَفَلَا يَتُوبُونَ اِلَى اللّٰهِ وَيَسْتَغْفِرُونَهُ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَحيمٌ

5.74 - Hâlâ Allah'a tövbe edip bağışlanmalarını dilemeyecekler mi? Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.

الْغَفُورُ olan Allah’a dua;

رَبَّنَا ظَلَمْنَا اَنْفُسَنَا وَاِنْ لَمْ تَغْفِرْ لَنَا وَتَرْحَمْنَا لَنَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِرينَ

7.23 -  Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulüm ettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz."

 اَنْتَ وَلِيُّنَا فَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَا وَاَنْتَ خَيْرُ الْغَافِرينَ

7.155-  “Bizim velimiz sensin. Artık bizi bağışla, merhamet et, sen bağışlayanların en hayırlısısın.”

رَبَّنَا اِنَّنَا اٰمَنَّا فَاغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ

3.16- "Rabbimiz şüphesiz biz iman ettik, artık bizim günahlarımızı bağışla ve bizi ateşin azabından koru"

3.193*************رَبَّنَا اِنَّنَا سَمِعْنَا مُنَادِيًا يُنَادى لِلْايمَانِ اَنْ اٰمِنُوا بِرَبِّكُمْ فَاٰمَنَّا رَبَّنَا فَاغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَكَفِّرْ عَنَّا سَيِّپَاتِنَا وَتَوَفَّنَا مَعَ الْاَبْرَارِ

3.193 - "Rabbimiz! Biz, ‘Rabbinize iman edin' diye imana çağıran bir davetçi işittik, hemen iman ettik. Rabbimiz! Günahlarımızı bağışla. Kötülüklerimizi ört. Canımızı iyilerle beraber al."

رَبَّنَا وَسِعْتَ كُلَّ شَیْءٍ رَحْمَةً وَعِلْمًا فَاغْفِرْ لِلَّذينَ تَابُوا وَاتَّبَعُوا سَبيلَكَ وَقِهِمْ عَذَابَ الْجَحيمِ

40.7- "Ey Rabbimiz! Senin rahmetin ve ilmin her şeyi kuşatmıştır. O hâlde tövbe eden ve senin yoluna uyanları bağışla ve onları cehennem azabından koru."

رَبَّنَا اغْفِرْ لَنَا وَلِاِخْوَانِنَا الَّذينَ سَبَقُونَا بِالْايمَانِ وَلَا تَجْعَلْ فى قُلُوبِنَا غِلًّا لِلَّذينَ اٰمَنُوا رَبَّنَا اِنَّكَ رَؤُفٌ رَحيمٌ

59.10- "Rabbimiz, bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla ve kalplerimizde iman edenlere karşı bir kin bırakma. Rabbimiz, gerçekten sen, çok şefkatlisin, çok esirgeyicisin."

60.5*************رَبَّنَا لَا تَجْعَلْنَا فِتْنَةً لِلَّذينَ كَفَرُوا وَاغْفِرْ لَنَا رَبَّنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَزيزُ الْحَكيمُ

60.5 - Ey Rabbimiz! Bizi hakikati inkâr edenler için bir oyun ve eğlence aracı yapma! Ve günahlarımızı bağışla, ey Rabbimiz! Çünkü Sensin tek kudret ve hikmet sahibi!

رَبَّنَا اَتْمِمْ لَنَا نُورَنَا وَاغْفِرْ لَنَا اِنَّكَ عَلٰى كُلِّ شَیْءٍ قَديرٌ

66.8- Ey Rabbimiz! (İman) Nurumuzu tamamla, bizi bağışla, çünkü sen her şeye güç yetirensin.

71.28*************رَبِّ اغْفِرْ لى وَلِوَالِدَیَّ وَلِمَنْ دَخَلَ بَيْتِىَ مُؤْمِنًا وَلِلْمُؤْمِنينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَلَا تَزِدِ الظَّالِمينَ اِلَّا تَبَارًا

71.28- Ey Rabbim! Bana, babama, anama, mümin olarak evime girene ve bütün inanmış erkek ve kadınlara mağfiret buyur. Zalimlerin de sadece helakini artır.

14.41*************رَبَّنَا اغْفِرْ لى وَلِوَالِدَیَّ وَلِلْمُؤْمِنينَ يَوْمَ يَقُومُ الْحِسَابُ

14.41 - Ey Rabbimiz! Beni, annemi, babamı ve bütün müminleri kıyamet günü bağışla.

 
Eklenme Tarihi : 01.06.2013 02:36:43
Okunma Sayısı : 11268