يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ أَنفِقُواْ مِمَّا رَزَقْنَاكُم مِّن قَبْلِ أَن يَأْتِيَ يَوْمٌ لاَّ بَيْعٌ فِيهِ وَلاَ خُلَّةٌ وَلاَ شَفَاعَةٌ وَالْكَافِرُونَ هُمُ الظَّالِمُونَ

Ey iman edenler! Kendisinde hiçbir alış verişin, hiçbir dostluğun ve hiçbir şefaatin bulunmadığı bir gün gelmeden önce, size verdiğimiz rızıklardan (Allah yolunda) harcayın. Kâfirlere gelince, onlar zalimlerdir ta kendileridir. (Bakara: 254)



.





ER-RAÛF

ER-RAÛF

Çok şefkatli

Şefkati eşsiz ve benzersiz olan

 

İlahi şefkatin iki türlü tezahürü vardır. İradesiz varlıklara tezahürü ve iradeli varlıklara tezahürü. İradesiz varlıklarda ki tezahürü koyduğu kanun ve yasalarla olur.

 

“(Ey insanlar!) Görmez misin ki yeryüzünde bulunan her şeyi sizin için bir yasaya bağlayan ve(buna) bağlı olarak denizde seyreden gemileri emrinize amade kılan ve gök (cisimlerinin)O izin vermedikçe yeryüzüne çarpmasına (yasalarıyla) engel olan Allah’tır: Şüphe yok ki Allah insanlara karşı (pek şefkatli) Raûf’tur, (hep merhametli) Rahîm’dir.  (Hac 22:65)

 

Allah iradesiz varlıklara yasa koyar bu er-Raûf olan Allah’ın şefkatidir. Eğer yasa koymasaydı hiçbir şeyi öngöremez, tahmin edemez, hazırlık yapıp, tedbirde alamazdık. Tecrübe diye bir şey kalmazdı. Zira geçmişte yaşadığımız deneyleri yasalar üstünden ediniriz, işte o tecrübe olur.  Madde ve eşya yasasız, savruk bir şekilde davransaydı, ne böyle bir hayat yaşanırdı, ne de böyle bir dünya olurdu. Özetle ilahi yasalar, er-Raûfolan Allah’ın şefkatinin birer eseridir.

“Oysa yeryüzünde yürüyen hiçbir hayvan ve iki kanadıyla uçan hiçbir varlık türü yoktur ki, sizin gibi bir âlem(ümmet) olmasın. Biz ilahi yasalarda hiçbir boşluk bırakmadık.”  (En’âm 6:38)

 

“ümm"; anne anlamına geldiği gibi, bir şeyin aslı, bir toplumun reisi; ümmî ise annesi, anne tarafını tutan, anneye mensup demektir. Evet, ayette iradesiz varlıklara konulan yasalarla onların bir araya gelerek bir aile oluşturduğu vurgulanıyor.

 

Ümmetin manevi velileri olan Resuller içinden peygamber efendimizin Raûf diye bir vasfı vardır.

 

“Doğrusu size kendi türünüzden bir elçi gelmiştir ki o pek azizdir: sizin zorlanmanız ona pek ağır geliyor, üzerinize hassasiyetle titriyor; çünkü o Mü’minlere karşı şefkat pınarı bir raûf, merhamet abidesi bir Rahîmdir.”  (Tevbe 9:128)

 

Peygamberimiz bir anne şefkatiyle ümmetini yetiştirmiştir. Onların üzerlerine titremiştir. Bu aslında, bütün insanlar içinde er-Raûf olan Allah’ın şefkatin en büyük tecellisinin âlemlere rahmet olan peygamberimizde gerçekleştiğini göstermektedir. İradeli varlıklar için er-Raûf isminin tezahürü vicdandır. Vicdan melekesi insanda er-Raûfisminin tecelli ettiği topraktır, zemindir. İlahi şefkatten pay alan insan can suyu verilmiş fidan gibi filiz vermeye başlar. Uyanan bir vicdanın ilk yaptığı iş uyarmak ve uyandırmaktır.

 

Evet, gelelim resmimize; resimdeki Kuğu örneği üzerinden Allah’ın koyduğu annelik yasası gereği, tüm canlıların yavrularını şefkat ve fedakârlıkla büyütmesi anlatıldı. Canlılara verilen annelik şefkati ve merhametinin Raûf ve Rahîm olan Allah’ın bir tecellisi olduğunu vurgulamak istedik. Kuğu kuşunun diğer adı da süs kuşudur zira çok zarif yaratılmıştır. İnsan gözünün ve gönlünün estetik ihtiyacını karşılar, tıpkı dünyayı süsleyen çiçekler gibi gölleri su birikintilerini süsler. Allah’ın yarattığı her şeyde estetik ve güzellik vardır bazılarında bu özellik daha fazla ortaya çıkar. Er-Raûf olan Allah’ın aşağıdaki ayetinde, insanın yararına yaratılan varlıkların üç boyutlu işlevine atıf yapmaktadır; protein gibi zorunlu, giyinme ısınma gibi gerekli, güzellik gibi estetik değer ihtiyaçları, hayvanlarla karşılanmaktadır. 

 

“Ve evcil hayvanları da O yarattı: sizi ısıtan giysileri onlardan temin ediyorsunuz. Daha başka yararlarının yanında onlardan elde ettiğiniz besinleri de yiyorsunuz. Yine onlarda, akşam getirdikten ve sabah salarken sizin güzellik duygunuzu tatmin eden bir boyut vardır. Kendinizi sıkıntıya sokmadan ulaşacağınız nice mekânlara yükünüzü onlar taşır. İyi bilin ki Rabbiniz gerçekten (çok şefkatli) Raûf’tur,(çok merhametli) Rahîm’dir.”(Nahl 16:5-6)

 

Özetle; çevremizdeki tüm nimetler er-Raûfolan Allah'ın bizlere duyduğu sonsuz şefkatinin birer yansımasıdır

الرَءُوف

Lüğavi Çerçeve;

رَأَفَ: Kökünden türemiş olan “Rauf “ ismi şefkat duymak manasına gelir.

 رَأْفَة; (Rafet) Şefkatten dolayı acıma hissi duymak, yufka kalpli olmak demektir.

رَؤُوفٌ; Eşsiz, benzersiz ve sonsuz şefkat sahibi. Raûf ismi; Mahlûkatın görevlerine, kapasitelerine uygun bir şekilde düzenleme yapan, kendilerine çeşitli ruhsatlar ve kolaylıklar sağlamak suretiyle onlara karşı çok şefkatli ve pek müşfik davranandır.

                  “Rauf” ismi mana yönü ile "Rahim" ismi ile aynı gibi  görünüyorsa da, Kuran-ı Kerim'de bu iki ismin aynı ayette beraberce zikredilmeleri, birbirinden farklı manalar taşıdıklarını gösterir. Re’fet herhangi bir kötülüğe düşmeden gerçekleşen rahmet, rahmetse; düştükten sonra gerçekleşen Ra’fettir. İkisinin arasındaki farkın öncelik sonralık, hususîlik umumîlik farkı olduğu ifade edilmiştir. Henüz istenmeyen bir durumla karşılaşmadan önce gerekli tedbirleri alıp, o kötülüğü engellemeye çalışmak Re’fettir. Yani bu anlamıyla Re’fet vikaye=koruma ile ilgilidir. Rahmetse tedavi ile ilgilidir. İsyana düşmeden önce kulunu isyandan, isyan yollarından ve sebeplerinden uzaklaştırmak Allah Teâlâ’nın Re’fetindendir. Her türlü engellemeye rağmen kul isyana düştüğünde ise, hak ettiği cezayı kaldırması O’nun rahmetindendir. Re’fet,  sorumluluk ve yükümlülük belirlenirken, gerçekleşen rahmet tecellisinin özel ismidir. Hataya düşmeyi engelleyen, iyilikler yapmayı insan için kolaylaştırmaya re’fet-i ilâhî, düştüğünde, iyilikleri terk ettiğinde cezasına çözüm bulmak da rahmet-i ilâhî gereğidir. Kulunu isyana düşmeden önce tövbeye özendirmek ve yönlendirmek Cenâb-ı Hakk’ın re’fetindendir. İsyana düştüğünde ise ceza gerekli olur. O anda da cezanın ertelenmesi ve ya kaldırılması O’nun rahmetinin bir tecellisi olur. Er-Rauf oluşu Er-Rahman oluşundandır. Rahman özü itibari ile rahmet sahibi olan demektir. Rauf ise; kullarına kolaylık sağlayan demektir. Çünkü Yüce Allah kullarına kaldıramayacakları sorumlulukları yüklememesi, Yaşlılık, hastalık ve zayıflık gibi hallerde birçok ibadetten muaf tutması onun Rauf oluşundandır. Kısaca Allah’ın kullarına özen göstermesi (mecazen onların üzerine titremesi) onun Rauf oluşundandır.

               İlahi şefkatin iki türlü tezahürü vardır. İradesiz varlıklara tezahürü ve iradeli varlıklara tezahürü. İradesiz varlıklarda ki tezahürü koyduğu kanun ve yasalarla olur. Allah iradesiz varlıklara yasa koyar bu Er-Rauf olan Allah’ın şefkatidir. Eğer yasa koymasaydı hiçbir şeyi öngöremez, tahmin edemez, hazırlık yapamaz ve tedbirde alamazdık. Tecrübe diye bir şey kalmazdı. Zira geçmişte yaşadığımız deneyleri yasalar üzerinden ediniriz, işte o tecrübe olur.  Madde ve eşya yasasız, başıboş bir şekilde olsaydı, hayat çok kozmik olur ve felce uğrardı. Felç olmuş bir dünyada da hayat olmazdı. Özetle ilahi yasalar, Er-Raûf olan Allah’ın şefkatinin birer eseridir.

 

 

 

Nazari Çerçeve;

         Allah'ın yarattığı tüm canlılar kusursuz, üstün bir yaratılış, mükemmel bir nizam ve benzersiz bir denge sayesinde yaşamlarını  sürdürmektedirler. Bu, O'nun rahmaniyetinin ve şefkatinin bir delilidir. Çünkü hiçbir canlı kendisi için en uygun, en elverişli yaşamı elde etmek için hiçbir güç sarfetmemiş, sadece Allah'ın Rauf oluşuna teslim olmuştur. O, Rauf olan Allah, mahlûkatın ihtiyaç duyabileceği her şeyi zaten mahlûkatına vermiştir.
Mesela; Bütün canlıların kendilerini savunmak  için farklı yetenekleri vardır. Bu farklılık sayesinde doğada denge oluşur. Kimisi son derece korkutucu bir görünüme sahiptir, kimisi zehirli, kötü kokulu veya yakıcı gazlar püskürtür. Bazıları atik ve çabuktur; düşmanlarından hızla kaçarlar, böyle olmayanlar  ise farklı bir savunma şekli olarak dayanıklı zırhlarla kaplıdır. Bir kısmı bedenlerini düşmanlarından saklayabilecek şekilde bir görüntüye sahiptir, diğer bir bölümü de ölü taklidi yaparak düşmanı  kandırabilecek şekilde var edilmişlerdir. Şüphesiz canlılar bütün bu niteliklere tesadüfen ya da kendi istekleriyle ulaşmamışlardır. Tüm bunlar öncelikle El-Bedi’, El-Halık, El-Bari’, El-Kadir,   El-Musavvir isimlerinin tecellisini taşımaktadır. Tüm bu isimlerde tecellisinde Er-Rauf ismini taşımaktadır. Yaratırken şefkatle yaratan; El-Bedi’, Er-Rauf’tur. Canlıların böyle yaratılmış olması O’nun Er-Rauf oluşunun bir sonucudur.
Allah'ın kullarına bol nimetler vermesi, onları çeşitli tehlikelerden koruması nefislerinin arzu ve isteklerinin peşinden koşmalarına mani olması, O'nun kullarına olan şefkat ve merhametindendir. Bazen bir musibet vererek onları tökezleterek doğru yola girmelerini sağlaması, O'nun şefkat ve merhametinin gereğidir. Bu bela ve musibetler dıştan şer görünebilir; ancak gerçekte bunlar, kendileri için şefkat ve merhamettin bir tecellisidir. Allah’ın şefkati O’nun rahmetinden gelir. Rahmaniyetinin tecellisi ile insan yoktan vara gelir, Varlık âlemine teşrif eden insan Allah’ın; El-Bedî, El-Hâlık, El-Bari, El- Musavvir… gibi isimlerine mazhar olur. Allah; yarattığı insana akıl, irade ve vicdan vererek El-Hâdî oluşu ile tecelli eder. Tüm bu tecelliler kul için acziyyeti ortadan kaldırmaz. Kul bu tecellilere rağmen peygamberlere ve kitaplara ihtiyaç duyar. İşte bu ihtiyaç duyduğu şeyleri gidermek için Allah El-Mursil olarak tecelli eder. Kullarına El-Mursil olarak raufiyeti ile beraber tecelli eden Allah vahyi ve peygamberleri göndermesi O’nun şefkatinin bir eseridir. Gönderdiği vahiy ile kulundan istediği kulluğu belirlerken kendisini düşündüğü için değil, kulun düşündüğü için, zaaflarını dikkate alarak kullarının ihtiyaçlarını belirler, işte o zaman kul anılıyor ki; O, eşsiz ve benzersiz şefkat eden Er-Rauf olandır. Gönderdiği ilahi vahiy ile kulundan istediği kulluğu belirledikten sonra, kulun zaaflara düşmesine aldırmadan kulunu affederek El-Afüvv olur, tevbesini kabul eder Et-Tevvab olur, Âhirette günah işlememiş hâle getirir El-Ğafur olur. Kulun işlediği günahın çeşidine ve adedine bakmaksızın kulunu bağışlar El-Ğaffar olur. Cennetine nail eder El-Kerim olur. Her daim kullarının saadetini ve iyiliğini ister O zaman da Er-Rauf olur.

               Gönderdiği ilahi vahiy ve koyduğu yasalar onun şefkatinin eseridir. Allah, insanlar için din belirlerken kendi azamet ululuk ve yüceliğini değil, insanın acziyyetini, zaaflarını ve ihtiyaç duydukları şeyleri dikkate alarak belirlemiştir. Allah’ın dini, aslında insanları koruyan, kayıran, himaye eden bir dindir. Cenâb-ı Hakk sonsuz, sınırsız kudret sahibidir. Kudretini insanlara karşı kullanırken koruyucu, kayırıcı, himaye edici, esirgeyici olarak kullanır. Eşsiz ve benzersiz bir güce sahip olan Allah; gücünü kahhar ve zuntikam oluşu ile değil, şefkat ve rahmeti ile kullanması O’nun şefkatindendir. Rahmet esastır. Şefkat rahmetin meyvesidir. Azap ise sonradan kulun iradesine göre tahakkuk eder. Şefkati ile muameleden, kullarının iyiliği için onları kollayıp gözetleyen Er-Rauf olan Allah’tır. O; Raûf’tur dediğimizde zaten yarattığı varlığın aczini, za’fını, noksanını, ayıbını bildiği için teklifini ona göre düzenleyendir demiş oluruz. Bunu da en güzel şekilde “din”de ve “din”le gösterir. Din; bizzat kendisi, O’nun koruyuculuk ve kayırıcılığının tezahürüdür. İslam insanlardan sorumluluk bekler. Kul tarafından gerçekleştirilen bu sorumluluklar bir “külfete katlanma”dır. Zaten mükellefiyet külfetten gelir. Külfeti olmayanın mükellefiyeti yoktur. Zahmet olmadan rahmet olmaz. Bu “külfete katlanma”  (Yani mükellefiyet) tercih edilmediği takdirde ortaya çıkacak “külfet” katlanılamayacak derecede büyük ve takat getirilemeyecek derecede de ağır olacaktır. Asılda dindarlık azıcık külfete katlanarak (Mükellef olmakla), katlanılamayacak olan ağır yükleri bertaraf etmek içindir. Her insan bilmelidir ki Allah’ın gösterdiği yolun dışında bir külfeti yüklenen bu külfetin altında ezilecek ve beli iki büklüm olacaktır. İnsanlara Allah’tan daha şefkatli davranacak hiçbir güç ve kuvvet yoktur.  Eşsiz ve benzersiz bir şefkatin kaynağı sadece ve sadece Er-Rauf olan Allah’tır. Müslüman Allah'ın dışında mutlak şefkat sahibi hiç kimsenin olmadığını gayet iyi bilmelidir. Allah’ın dışında şefkat eli arayanlar ancak kin ve nefret eli bulurlar. İnsan Er-Rauf olan Allah’ın tecellisini de her daim taşımalıdır. Allah'ın bu ismini bilen kimse, Allah'ın kendisine şefkat ve merhamet ettiği gibi o da, nefsine acımalı, ona gücünden fazla yük yüklememeli ve yapısını aşan şeylerden sorumlu tutulmayacağını bilmeli. Nefse acımak demek, Allah'ın emirlerini yerine getirmek, yasaklarından ve tehlikelerinden onu korumak demektir. Kendine acıyıp, şefkat gösterdiğin ve kendini cehennem azabından kurtarmaya çalıştığın gibi, başka insanlara da acımalı ve onlara da şefkat elini uzatmalısın. İnsanlara karşı vurdumduymaz olanlar Er-Rauf isminden nasipsiz kalanlardır. Allah tüm insanlara şefkat eli olan vahiy uzatmışken insanlar bu ilahi şefkat elinden yüz çeviriyorlar. Er-Rauf’un bir tecellisi olan vahye sımsıkı tutunan, ilahi şefkat eline tutunmuş demektir. Kim ilahi şefkat eline tutunursa muhakkak ki Allah’ın şefkatine mazhar olur. Allah’ın Er-Rauf ismine mazhar olan şefkatli bir kalbe sahip olur, her iki dünyada Allah'ın şefkat ve merhametine nail olur.

Kur’an-i Çerçeve;

Rauf ismi Kur’an-ı Kerim de isim formu ile toplam 11 yerde kullanılmıştır. Bir yer hariç tamamında Allah’a nispetle kullanılan Rauf ismi şerifi sadece bir yerde tövbe süresinin 128. ayetinde peygamberimize nispet ile kullanılmıştır. 2 yerde رَؤُفٌ بِالْعِبَادِgeri kalan 9 yerde ise  رَؤُفٌ رَحيمٌ şeklinde kullanılmıştır. Beş yerde “lam-ı tekit ile Altı yerde ise yalın halde kullanılan Rauf ismi hiçbir yerde “lam-ı tarif” ile de gelmemiştir. Kullanılan yerlerin tamamında nekre olarak kullanılmıştır. Bunun hikmeti şudur; Nekre belirsizlik anlamını ifade ettiğinden dolayı anlıyoruz ki Allah’ın şefkati öylesine eşsiz ve benzersizdir ki; ne zaman ve ne şekil tecelli edeceğine akıl, sır ermez. 

3.30*************يَوْمَ تَجِدُ كُلُّ نَفْسٍ مَا عَمِلَتْ مِنْ خَيْرٍ مُحْضَرًا وَمَا عَمِلَتْ مِنْ سُوءٍ تَوَدُّ لَوْ اَنَّ بَيْنَهَا وَبَيْنَهُ اَمَدًا بَعيدًا وَيُحَذِّرُكُمُ اللّٰهُ نَفْسَهُ وَاللّٰهُ رَؤُفٌ بِالْعِبَادِ

3.30 - O gün her nefis, yaptığı her hayrı hazır bulacaktır; işlediği her kötülüğü de. O kötülükle kendisi arasında uzak bir mesafe bulunmasını ister. Allah sizi kendisin(in emirlerine karşı gelmek)den sakındırıyor. Allah, kullarına şefkatlidir.

Allah; kendisine karşı gelmemizden bizi sakındırması O’nun Er-Rauf oluşundandır. Bizi kendisine karşı gelmemizden sakındırması ise ancak ilahi vahiyle mümkündür. Bundan dolayı Kur’an Er-Rauf olan Allah’ın kullarına bir şefkatinin bir meyvesidir. Vahiy; İlahi bir şefkat elidir. Allah’tan kullarına uzatılmış olan bu ilahi vahiy sayesinde ancak kul rabbinin rızasına kavuşabilir. Peygamberler ilahi vahiy sayesinde hem Er-Rauf olan Allah’ı tanımış ve hem de Rauf olan Allah’ın karşı gelmekten sakınarak O’nun eşsiz ve benzersiz şefkat ediciliğinin tecellisine mazhar olmuşlardır. Allah’ın Er-Rauf ismine mazhar olan peygamberlerden biri de son peygamber Muhammed (a.s) dır.

9.128*************لَقَدْ جَاءَكُمْ رَسُولٌ مِنْ اَنْفُسِكُمْ عَزيزٌ عَلَيْهِ مَا عَنِتُّمْ حَريصٌ عَلَيْكُمْ بِالْمُؤْمِنينَ رَؤُفٌ رَحيمٌ

9.128 - Andolsun size içinizden öyle bir peygamber geldi ki, gayet izzetli ve şereflidir. Sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir üstünüze titrer, müminlere gayet merhametli ve şefkatlidir.

Peygamberimiz için Rauf ve rahim isimlerinin kullanılması gerçekten çok manidardır. Peki; Peygambere neden Rauf ismi kullanılmıştır? Peygamberler ümmetleri için bir “ümm” konumundadırlar. “ümm"; anne anlamına geldiği gibi, bir şeyin aslı, bir toplumun reisi; ümmî ise annesi, anne tarafını tutan, anneye mensup demektir.  Bir Ayette kuşlar için ifade edilen;

وَمَا مِنْ دَابَّةٍ فِي الْأَرْضِ وَلَا طَائِرٍ يَطِيرُ بِجَنَاحَيْهِ إِلَّا أُمَمٌ أَمْثَالُكُمْ مَا فَرَّطْنَا فِي الْكِتَابِ مِنْ شَيْءٍ ثُمَّ إِلَى رَبِّهِمْ يُحْشَرُونَ (38)

6.38 - Yeryüzünde yürüyen hiçbir hayvan ve iki kanadiyle uçan hiçbir kuş yoktur ki, (onlar da) sizin gibi birer ümmet olmasınlar. Biz Kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmamışızdır. Sonra (onlar), Rableri(nin huzûru)na toplanacaklardır.                    Ayette iradesiz varlıklara konulan yasalarla onların bir araya gelerek bir aile oluşturdukları için onlara da “أُمَمٌ أَمْثَالُكُمْ  (Sizin gibi ümmetlerdir) ifadesi kullanılmıştır.

Ümmetlerin manevi liderleri olan Resuller içinden peygamber efendimizin Raûf diye isimlendirilmesinin sebebi; Peygamberimiz bir anne şefkatiyle ümmetini yetiştirmesidir ve onların üzerlerine şefkatle titremesidir. Bu aslında, bütün insanlar içinde er-Raûf olan Allah’ın şefkatin en büyük tecellisinin âlemlere rahmet olan peygamberimizde gerçekleştiğini göstermektedir.

 İradeli varlıklar için Er-Raûf isminin tezahürü vicdandır. Vicdan melekesi; insanda Er-Raûf isminin tecelli ettiği, yeşerip boy attığı topraktır, zemindir. İlahi şefkatten pay alan insanda şefkat; can suyu verilmiş fidan gibi filiz vermeye başlar. İlahi şefkat eli olan ikra ile uyanan bir vicdanın ilk yaptığı iş; şefkatle uyarmak ve uyandırmaktır.

 

59.10*************وَالَّذينَ جَاؤُ مِنْ بَعْدِهِمْ يَقُولُونَ رَبَّنَا اغْفِرْ لَنَا وَلِاِخْوَانِنَا الَّذينَ سَبَقُونَا بِالْايمَانِ وَلَا تَجْعَلْ فى قُلُوبِنَا غِلًّا لِلَّذينَ اٰمَنُوا رَبَّنَا اِنَّكَ رَؤُفٌ رَحيمٌ

59.10 - Onlardan sonra gelenler derler ki: "Rabbimiz, bizi ve bizden önce inanmış olan kardeşlerimizi bağışla, kalplerimizde inananlara karşı bir kin bırakma! Rabbimiz, Sen çok şefkatli çok merhametlisin!"

İman edenlere karşı şefkat duymak Rauf isminin bir tecellisidir. Kindar olanlar Rauf isminden nasiplenemezler. Rauf isminin yeşerdiği vicdan toprağı semaya mümin kardeşi için bir dua olarak yükselir. Yani aslında şefkat; vicdana ekilmiş olan ilahi bir tohumdur. Bu tohumun bahçıvanı insan, meyvesi; dua, yumuşak kalplilik, şefkat, merhamet ve affetmektir.  

22.65*************اَلَمْ تَرَ اَنَّ اللّٰهَ سَخَّرَ لَكُمْ مَا فِى الْاَرْضِ وَالْفُلْكَ تَجْرى فِى الْبَحْرِ بِاَمْرِه وَيُمْسِكُ السَّمَاءَ اَنْ تَقَعَ عَلَى الْاَرْضِ اِلَّا بِاِذْنِه اِنَّ اللّٰهَ بِالنَّاسِ لَرَؤُفٌ رَحيمٌ

22.65 - Yeryüzünde var olan her şeyi ve koyduğu (fiziki) yasalara uyarak denizde seyreden gemileri size boyun eğdirenin Allah olduğunu görmüyor musun? Ve gök cisimlerini, kendi izni olmadıkça yeryüzüne düşmemeleri için, yerlerinde, yörüngelerinde tutan(ın O olduğunu görmüyor musun?) Gerçekten de Allah insanlara karşı çok acıyıp esirgeyen, çok şefkat gösteren ve rahmet edendir.

Okuduğumuz ayeti kerimede Rauf isminin “Lam-ı Tekit” ile kullanılması gerçekten çok manidardır. Kâinat ayetlerinin geçtiği yerlerde Rauf isminin “Lam-ı Tekit” ile gelmesi şunu gösterir; Eğer siz kâinat ayetlerini okuyarak Rabbinizi tanımaya kalkarsanız yakini elde edersiniz.  Allah’ın kâinattaki tecellilerini anlattıktan sonra O’nun insanlara karşı nasıl Rauf oluşu yakinen anlamış olursunuz. Kullarına nasıl şefkat ettiğini görmek istiyorsanız kâinat ayetlerini (Güneşi, ayı, yıldızları, yağmuru, denizi, kuşları ve tüm canlıları) okuyunuz. Kim ne kadar kâinat ayetlerini okursa o kadar Rauf olan Allah’ı tanımış olur. Rauf olan Allah’ı tanıdığı ölçüde de anlamış olur. Allah’ı anladıktan sonra artık kelime ve kavramlara takılıp kalmadan muradı ilahiyi elde etmiş olacaktır. Bu manda asıl yapmamız gereken vazife, Allah’ı anlamaktır. O’nu anlamak insanlığın tek gayesi olmalıdır. O’nu anlamak ise onu tanımaktan geçer, O’nu tanımakta ya kâinat ayetleri ile ya da vahyin ayetleri ile mümkündür. İşte Rauf oluşunu anlamamız için bizim dikkatimizi kâinat ayetlerine çekiyor.

57.9*************هُوَ الَّذى يُنَزِّلُ عَلٰى عَبْدِه اٰيَاتٍ بَيِّنَاتٍ لِيُخْرِجَكُمْ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِ وَاِنَّ اللّٰهَ بِكُمْ لَرَؤُفٌ رَحيمٌ

57.9 - O, sizi (küfür) karanlıklarından (îman) aydınlığına çıkarmak için kulunun üzerine açık açık ayetler indirmekte olandır. Şüphesiz ki Allah, sonsuz şefkat sahibi, rahmetin kaynağıdır.

Rauf isminin en büyük tecellisi gökten yer soframıza inzal edilmiş ve insanlık için en büyük nimet olan ilahi vahiydir. Allah’ın ikram ettiği bu ilahi nimet onun şefkatindendir, Rauf oluşundadır. Eğer Rauf oluşu ile tecelli etmeseydi kullarını ilahi vahiy göndermeksizin de sorumlu tutabilirdi. Onun şefkat ve merhametinin en büyük göstergesi göndermiş olduğu vahiy ile kullarını sorumlu tutmasıdır. Bu manda ilahi vahiy Allah’ın kullarına en büyük ikramı ve hediyesidir. Zaten hidayet ilahi bir hediyenin diğer adıdır. Şefkat göstermeseydi, hediyede göndermezdi. Çünkü hediye nefretin değil, şefkat, merhamet ve sevginin göstergesidir.

24.20*************وَلَوْلَا فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ وَاَنَّ اللّٰهَ رَؤُفٌ رَحيمٌ

24.20 - Ya Allah'ın fazlı ve rahmeti üzerinizde olmasaydı; (ya) Allah çok acıyıp esirgeyen gerçek şefkat Sahibi olmasaydı!


 
Eklenme Tarihi : 01.06.2013 00:25:44
Okunma Sayısı : 14269