يَا أَيُّهَا النَّاسُ اعْبُدُواْ رَبَّكُمُ الَّذِي خَلَقَكُمْ وَالَّذِينَ مِن قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ

21- Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk (Emir ve yasaklarına riayet) ediniz. Umulur ki, böylece kendinizi (İlahi azaptan) korumuş olursunuz. (Bakara:21)



.





ER-RAHMÂN

ER-RAHMÂN

Rahmetin sonsuz kaynağı

Özünde sonsuz rahmet sahibi olan

 

“İster Allah diye yalvarıp yakarın ister Rahmân diye: O’na hangi biriyle yalvarırsanız yalvarın ama unutmayın ki en güzel nitelikler ve tüm mükemmellikler O’na mahsustur.”(İsra 17:110)

 

“Unutma ki Rabbiniz o Rahmân’dır.”(Tâhâ 20:90)

 

“Rahmetim her şeyi kuşatmıştır”(A’raf 7:156)

 

“1 Rahmân! 2 Kur’an’ı O öğretti, 3 İnsanı O yarattı, 4 insana kendini ifade etmeyi O öğretti.” (Rahman 55:1-4)

 

Bu resimde; özünde merhametli olan Rahmân’ın, merhameti sonucu, tasavvurumuzun inşası için, peygamberi aracılığı ile bizlere Kur’an’ı öğretmesi sembolize edilmiştir. Aslında bu ilahi terbiyenin merhamet ve şefkat temelli olduğu anlatılmaktadır, tıpkı Rahmân suresindeki ilk ayetlerde olduğu gibi...

الرّحمان

Luğavi çerçeve;

Öncelikle şunu itiraf etmemiz gerekir; Allah’ı tanımaya ilk olarak Rahman ismi ile başlamamız O’nun bize bir rahmeti ve lütfüdür. Allah kimdir sorusunun ilk cevabı O, Rahmandır ve Rahimdir. O halde Rahmana hamdolsun ki; O, Rahman’dır, Rahimdir. Fakat iş sadece sözlü bir hamd ile bitmiyor. Asıl iş Rahman’ı razı etmekten geçiyor. İşte bizler nasıl Rahman olan Allah’ı razı edeceğiz? Allah’ı razı etmenin tek yolu onu tanımaktır, onu tanımanın tek yolu onun esmasını tanımaktır. Peki, bizler okuyacağımız Rahman ismini nasıl tanıyacağız. Hiç şüphesiz ki yaratıcı ancak kâinat ve insan ile olan ilişkisi bakımından tanınabilir. İnsan ile olan ilişkisi bakımından Rahman isminin en büyük tecellisi, her anne’nin çocuğuna göstermiş olduğu o muhteşem şefkat duygusudur. Kâinat ile olan ilişkisi bakımından Rahman isminin en büyük tecellisi, kâinatın yokluk âleminden varlık âlemine teşrif etmesidir. Yani kâinat yok idi, Allah Rahman ismi ile yokluğa tecelli etti, yokluk varlığa dönüştü. Varlık âleminde Rahmetten en çok pay alanda insanoğludur. Çünkü insanoğlu iradeli bir varlıktır. Yanlış yapmaya, günah işlemeye ve bağışlanmaya en çok insanoğlu muhtaçtır. En çok muhtaç olan, en büyük payı alır. En büyük payı alan en çok muhtaçtır.

            ER-Rahman ismi; dil açısından (rahm) ve ya (rahmet)ten türemiş bir isim ve sıfat-ı müşebbehe kipidir. “Fa’lan ” kalıbında olan Rahman ismi hem ihsan ve bağışın bolluğunu hem de sürekli ve sonsuz olduğunu ifade eder. Yani bitmez tükenmez bir rahmetin kaynağı manasına gelir. Sıfat-ı müşebbehe olması Rahmeti Allah'ın zatına nispet eder. Rahman ismi, Allah lafzına atfedildiğinde sıfat olur. Fakat kur’an da Allah lafzı ile beraber hiç zikredilmediğinden dolayı hep müstakil isim olarak gelmiştir. Mana olarak; Özünde merhamet sahibi, her daim rahmet eden manasına gelir. Özü itibariyle rahmet sahibi, sonsuz rahmetin kaynağı manasın da bir isim olan Rahman, her ne kadar bu şekilde manalandırılsa da aslında isim olma özelliğinden dolayı tam manasıyla tercüme edilemez. Çünkü özel isimlerin tam anlamıyla tercümesi mümkün değildir. Özel isimlerin tercüme edilmesi onların değiştirilmesi demektir. Bu hakikat ışığında Rahman ismine yüklenilecek en yakın mana; bütün yaratılmışlar hakkında özünde merhametli, sevdiği ve sevmediği tüm kullarını ayırt etmeyerek bütün varlıklara rahmet eden rahmetini mahlûkatından hiç esirgemeyen demektir. Rahman; Rahim isminden daha geniş kapsamlı bir mana ifade eder. Rahman ve rahim isimlerinin ortak manası rahmettir. Rahmetin Allah’a bakan kısmını Rahman ismi, rahmetin kula bakan kısmını da Rahim ismi ifade eder. Rahman isimde özel, fiilde genel; Rahîm ise, fiilde özel, isimde genel bir manayı ifade eder. Rahman sıfatı, mutlak manada kullanıldığında; peygamberler dâhil, hiçbir bir insan için kullanılamaz. Çünkü karşılıksız ve kayıtsız şartsız bir rahmeti, ifade eden Rahman sıfatını, insanın fıtrî yapısı kaldıramaz. İnsan, böyle bir rahmeti gösterme gücüne, yaradılışı gereği sahip değildir. Dostları kadar düşmanlarına, kendisine inananlar kadar kendisini inkâr edenlere de rahmet kanatlarını indirmesi mümkün değildir. Eğer insan böyle olsa idi o zaman insan, ilah olurdu. İnsan merhameti Allah’ın Rahman ve Rahim isimlerinin bir tecellisidir. İnsanın rahmeti ve merhameti sınırlı olmakla beraber insan ancak var olana merhamet edebilir. Fakat Allah’ın rahmeti hem sonsuz ve hem de sınırsız olmakla beraber,  O’nun bir şeye rahmet etmesi için bir şeyin var olmasına gerekte yoktur. Allah, Rahmeti ile yokluğa tecelli etti yokluk rahmetin tecellisi ile varlığa dönüştü. İşte varlık, Allah’ın Rahmetinin en büyük tecellisidir. Yani rahmet varlığın Rahmi’dir. İnsanoğlu merhamet ederken muhakkak bir karşılık bekler, Fakat Allah Özü itibariyle rahmet sahibi olduğu için karşılık beklemeksizin rahmet eder. Şükür edene de, küfür edene de merhamet eden ancak Er-Rahman olan Allah’tır.

Nazari çerçeve;

Zati sıfatlar öznenin zatından, nesnenin cevherine tecelli eder. İnsanın cevherine tecelli eden rahmet, insan örtmedikçe her daim insan da mevcuttur. Mevcut olan bu rahmeti daha ideal bir seviyeye çıkarmak ise Allah’ın Rahim ismin tecellisi ile olur. Bundan dolayı kimi insanlar çok, kimi insanlar da az merhametlidir. Yeryüzünde rahmetsiz insan yoktur, fakat merhametsiz insan vardır. Ölen insana rahmetli diyoruz da merhameti demiyoruz neden? Çünkü Rahmettin tecellisinde kulun iradesi yoktur. Fakat merhametin tecellisinde kulun iradesi vardır. Ölünün de iradesi olmadığına göre merhameti de olmaz. O zaman ölüden merhamet dilemek akılsızlığın ta kendisidir. Peki, Allah neden rahmet eder? Hiç şüphesiz rahmetin temelinde sevgi vardır. Yani rahmet sevginin meyvesidir. Meyve vermeyen bir sevgi, sevgi değil gazap olur. Bizde bundan dolayı Allah’ın gazabından onun rahmetine sığınıyoruz. Peki, Allah’ın rahmeti her şeyi kuşatmışsa o zaman O’nun gazabı kimedir? Evet, O’nun rahmeti her şeyi kuşatmıştır. Çünkü her şey var olduğunda bir sevginin meyvesi olan rahmetin tecellisi ile var olmuştur. Varlık âlemine geldikten sonra iradesini ya varoluş gayesi olan rahmet yolunda kullanır ve rahmetin tecellisi her daim devam eder ya da varoluş gayesinden kopar da Allah’ın gazabına uğrar. İşte görüldüğü gibi varlıkta esas olan rahmettir. Gazap ise kulun iradesinin bir sonucudur. Allah’ım gazabından rahmetine sığınıyoruz. 

قُلْ لِمَنْ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ قُلْ لِلَّهِ كَتَبَ عَلَى نَفْسِهِ الرَّحْمَةَ لَيَجْمَعَنَّكُمْ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ لَا رَيْبَ فِيهِ الَّذِينَ خَسِرُوا أَنْفُسَهُمْ فَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ (12)

De ki: "Göklerde ve yerde olanlar kimindir?" De ki: "Allah'ındır." O, rahmeti kendi üzerine yazdı. Sizi kendisinde şüphe olmayan kıyamet gününde elbette toplayacaktır. Nefislerini hüsrana uğratanlar, işte onlar inanmayanlardır. (Enam:12)

Ayette geçen bu ifadeler ile İslâm dinin dışındaki tüm inanç sistemlerinde var olan yanlış Allah tasavvuru yıkılmıştır. Şöyle ki: İslâmiyet geldiğinde, yani bu ayetler indiğinde insanlık, çeşitli fikir akımları, evhamlar, efsaneler ve felsefî görüşler üzerine oturtulmuş bir sürü saçma sapan inançlar taşıyorlardı. İnsanların bir kısmı Aristo`nun “Şüphesiz Allah kâinatı yarattı. Yarattıktan sonrada kenara çekilip öylece bıraktı, ona önem vermedi. Zira Allah, daha aşağı olan bu âlemle uğraşmaktan münezzehtir. O ancak kendi zatını düşünür” şeklindeki görüşünü benimsemişlerdi. Başka bir kısmı da Yunan mitolojisindeki Olympos tanrıları gibi, sürekli kullarına karşı öfkeli, sürekli onların takipçisi ve onlara hileler hazırlayan ve onlardan intikam alan, elinde sopasıyla hazır halde yanlış yapanı bekleyen tanrıya inanıyorlar ve bundan kurtulabilmek için aracı, şefaatçi ilâhlar ediniyorlardı. Sonuç olarak insanlar Kur’an ile gerçek ilâh ve gerçek Rabbi tanıdılar. Rahmeti kendisine ilke edinen, rahmetinin her şeyi kuşattığı, Rahman ve Rahîm olan bir Rabbi tanıdılar.

             Şu âleme baktığımızda gözümüzle görüyoruz ki birisi var, yeryüzünü bir sofra gibi döşeyen, o sofrayı en leziz yiyecekler ile dolduran ve o sofraya bütün canlıları davet eden biri. Mesela; Gemilerin denizlerde yol alıp gitmesi, acı su ile tatlı suyun bir birine karışmaması, denizlerdeki canlıların hayatlarını sürdürmeleri için gerekli olan yapıya sahip olmaları ve diğer nimetlerin tamamı ER-Rahman isminin tecellisidir. Tüm bu tecellileri görmemiz için Allah Kur’an da “Rahman” isminde bir sure indirmiş ve rahmetimin tecellilerini görmek istiyorsanız yarattığım nimetlere bakın dercesine. O halde rabbinizin hangi nimetini yalanlıyorsunuz. O, iki denizi salarak birbirine kavuşturur; (ama) aralarında aşamayacakları tarifsiz bir engel var (eder): O halde Rabbinizin hangi nimetini inkâr edebilirsiniz? Hem iki denizi birbirine salan, hem de biri tatlı-susuzluğu giderici ve diğeri tuzlu-acı olduğu halde bu ikisi arasına karışmalarını önleyici (görünmez) bir perde ve aşılmaz bir engel koyan yine O'dur. (Furkân:53) O’nun eşsiz nimetlerinden biride ayetin işaret ettiği yüzey gerilimidir. Dünyadaki bazı nehir, boğaz ve körfezlerde görülen büyük su kütlelerinin birleşme noktalarında gerçekleşen bu muhteşem olay, "yüzey gerilimi" adı verilen ilahi bir yasaya bağlı olarak gerçekleşmektedir.

Yüzey gerilimi; fizikokimyada bir sıvının yüzey katmanının esnek bir tabakaya benzer özellikler göstermesinden kaynaklanan etkiye verilen addır. Bu etki bazı böceklerin su üzerinde yürümesine olanak verir. Yüzey geriliminin etkisi altındaki sıvı yüzeyi, sıvının öteki kısımlarından farklı özellikler taşır. Bilimsel tanımla; sıvı yüzeyinde birim uzunluğu gergin tutan kuvvete yüzey gerilimi denir. Yüzey gerilimi en fazla olan maddelerden biride su dur. Su “0” derecede %75 gelirim sağlar, ısındıkça da gerilimi düşer. Gemileri suyun yüzeyinde tutan şey de yüzey gerilimidir ve aynı zamanda suyun kendi iç direncidir. Eğer suyun bütün bu özellikleri olmasaydı,  gemiler suda batar hatta şu an gemilerin varlığından eser bile kalmazdı ve suyun içindeki canlılar, balıklar suyun içinde yaşayabilmek, yüzebilmek için oldukça büyük bir enerji sarf etmeleri gerekirdi, hatta belki de suyun içinde şimdiki çeşitlilikte yaşam olmazdı. Denizlerde oluşan gelgitler yüzey gerilimi sayesinde suyu karaya vurur ve karaya vuran su hem kayadan hem de karadan mineral parçacıklarını kopararak denize sürükler. İşte denize sürüklenen bu mineraller sayesinde denizdeki canlılar hayatlarını sürdürürler.

“Göklerde ve yerde bulunan her varlık O'na muhtaçtır; her an O, hayata ve varlığa dair her işe müdahildir: O halde Rabbinizin hangi nimetini inkâr edebilirsiniz? (Rahman:29)

Su, kendisini meydana getiren hidrojen bağları nedeni ile sıcaklık değişikliklerine direnç gösterir. Hava sıcaklığı aniden artsa bile suyun sıcaklığı yavaş yavaş artar. Hava sıcaklığında ani bir düşüş olduğunda ise suyun sıcaklığı yine yavaş yavaş düşer ve su hava gibi biran da ısınıp, soğumaz. Bu fiziksel kural aslında bir yaratılış harikasıdır. Eğer suyun böyle bir özelliği olmasaydı, suda yaşayan canlılar şiddetli ve ani sıcaklık değişimlerine karşı koyamayacak ve kısa sürede ölüp tükeneceklerdi. Dahası, bizler de bu durumun etkisinde kalacak ve vücudumuzu meydana getiren %70 oranındaki suyun sıcaklıktan hemen etkilenmesi sonucunda ya aniden donacak ya da aniden ateşlenecektik. Peki, tüm bu muhteşem yaratılışın altındaki sır nedir? Cevap ER-Rahman isminin tecellisidir. Rahmetiyle eşyaya tecelli edip rab ismi ile olanları terbiye eden Allah’a hamd olsun. Cenâb-ı Hak, eşyayı yoktan var ederken âdeta bize diyor ki, isteseniz de istemeseniz de Rahmâniyetimle sizi yaratıyorum. Sizin için gerekli olan tüm eşyayı da hayatınızı devam ettirmeniz için sizin hizmetinize sunuyorum. Rahmâniyetimle var ettikten sonra, Rahmâniyetimin kemalini göstermek için, size Rahîmiyetimle de bir irade veriyorum. İradenizi kullanmanıza ve kullandığınız iradenin çapına göre de öteki âlemde size mükâfat vereceğim. Siz, iradenizi kullanarak hayatınızı ve geleceğinizi belirlemek için adım atacaksınız. Attığınız bu adımlar sayesinde âhiret âleminde ki bir takım nimetlerden istifade etmeye hak kazanacaksınız. Yeter ki sizler, Allah’ın rahmet tecellisi olan iradenizi hevâ ve hevesinize uyarak, Allahın rızasının dışında kullanmayın. Aksi takdirde oradaki cezanın ne kadar ağır olacağını varın siz düşünün.

Rahman, nimetlerin en büyüğünü; Rahîm ise, en dakik (en ince ve en hassas) verebilen demektir. Rahim merhamet edilene dönük, Rahman ise merhamet edene dönük bir mana taşır. Allah ‘tan eşyaya doğru Rahim, eşyadan ve ya varlıktan Zatı İlahiye doğru ise Rahman manası düşünülmelidir. Yaratma, rızıklandırma, nimetlendirme ve lütuf hep O'nun Rahmân ve Rahîm oluşunun sonucudur.  Er-Rahîm isminin ifade ettiği rahmet, Rahman isminin tecellisi olan rahmeti iyiye kullanarak çalışanlara bir mükâfat olmak üzere verilen merhamettir. Kişinin emek ve ihlâsındaki kuvvete göre merhameti artar ve ya azalır.  İşte, gayr-ı meşru arzulara kapılmamanın, kötülükten korunmanın önemi bu yüzdendir. Bu isteklerin peşinde koşmak kişideki merhameti öldürür. Bundan dolayı hakikati inkâra şartlanmış olanlar çok acımasız ve gaddar olurlar. Fakat iman edip Salih amel işleyenler ise tüm insanlığa karışı merhamet sahibidirler.

Besmelede ve Fâtiha suresinde "Allah" lafzıyla bütün güzel isimleri kendinde toplayan zatın tasarrufunu takdim etmesinden çekinen ve irkilen insana adeta Allah şöyle buyurmaktadır: Ey kulum yüceliğim seni çok korkutup irkildiysen bak, Ben; Er-Rahman ve er-Rahîm olarak âlemleri terbiye ettim. Yani Allahın kâinatı terbiye etmesi, rahmeti ilke edinen bir terbiye ile olmuştur. Allah rahman ve rahim isimlerini zikrederek kullarına yakınlık ve güven vermiş oluyor. Sanki bu isimlerle insanın kulağına şu manalar fısıldanıyor: O kadar korkup ürkme. İşin temelinde rahmet var. O, rahmetiyle sizi yaratmış ve yine rahmetiyle hayatınız için gerekli olan her şeyi hazırlamıştır. O’nun rahmeti her şeyi kuşatmıştır.

Rabbimizin “Rahman” isminin Kur’an-ı Kerimde 57 defa, “Rahim” ismi ise 115 defa tekrarlanmış olması bize bir hikmeti gösteriyor. O hikmette şudur: Rahmanın tecellisi kulun iradesine bağlı değildir. Fakat kulun iradesine bağlı olan Rahim isminin tecellisidir. Bundan dolayı ey kul senin için Rahman isminin tecellisi olan rahmet zaten var. Önemli zatında var olan bu rahmeti, rahim isminin tecellisi ile merhametle bütünleştirebilmendir. Er-Rahim olan Allah’ın tecelli etmesini istiyorsan iradeni hakka ve hakikate doğru kullanmalısın. Çünkü Allah’ın (c.c) Rahman isminin tecellisi olan rahmeti; kulların isteğine bağlı değildir. Fakat insanların merhameti elde etmesi ve ya Allah’ın gazabına uğraması kulların isteğine bağlıdır. Buna rağmen Rahmetinin her şeyi kuşattığı, gazabına galebe çaldığını rahmetle ilgili isimlerinin, gazapla ilgili isimlerinden daha çok oluşu Allah’ın rahmeti kendisine ilke edindiğini gösterir. Bu hakikat üzerinden kullara şöyle bir mesaj verilmek istenmiştir; Madem Allah, kendisine rahmeti ilke edinmiş Ey kullar! sizde rahmeti kendinize ilke edinin. O’nun bize ikram ettikleri; ibadetlerimizin O’nu mecbur bırakışından değil, rahmetiyle muamelesindendir. Çünkü “Allah’ın isimleri, tepkiselliğe temel olma yönleriyle değil, eylem olan gayeleri yönüyle anlamlandırılırlar.”  

Kur’an-i Çerçeve;

Kur’an-ı Kerimde tam 45 yerde Er-rahman ismi “elif-lam’lı” olarak kullanılmıştır. Geçtiği yerlerin tamamında Allah ismine izafe edilmeden müstakil bir isim olarak zikredilmiştir. Geçtiği yerlerin ilki besmeledir; Çünkü Allah kimdir? Diye sorarsak, alacağımız ilk cevap  O; Rahmandır, Rahimdir. 

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

“ Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla.” Yani seven merhamet eder. Dikkat ederseniz rahman ve rahim olan Allah ile değil de Rahman ve Rahim olan Allah’ın adı ile denmiştir. Neden? Çünkü kişi Allah’ın zatını idrakten acizdir. Fakat akli kuvvelerinin yettiği kadarıyla Allahın esmasını idrakten aciz değildir. Bundan dolayı kişi Allah’a ancak esmasıyla ulaşabilir. Musa Allah’a Esma’sız ulaşmak istedi fakat bunun bedelini az kalsın canı ile ödeyecekti. Allah’ın rahmeti sayesinde Musa bunun bedelini bayılarak ödedi. Allah, Musa’ya zatı ile değil sıfatları ile konuştu. Bunda bize bir mesaj vardır. Ey kullarım dağları delseniz Musa olamazsınız. Musa gibi olsanız bile benim zatıma muttali olamazsınız. Size düşen Musa’ca bir tavırdır. Neydi acaba bu Musaca tavır;

وَلَمَّا جَاءَ مُوسَى لِمِيقَاتِنَا وَكَلَّمَهُ رَبُّهُ قَالَ رَبِّ أَرِنِي أَنْظُرْ إِلَيْكَ قَالَ لَنْ تَرَانِي وَلَكِنِ انْظُرْ إِلَى الْجَبَلِ فَإِنِ اسْتَقَرَّ مَكَانَهُ فَسَوْفَ تَرَانِي فَلَمَّا تَجَلَّى رَبُّهُ لِلْجَبَلِ جَعَلَهُ دَكًّا وَخَرَّ مُوسَى صَعِقًا فَلَمَّا أَفَاقَ قَالَ سُبْحَانَكَ تُبْتُ إِلَيْكَ وَأَنَا أَوَّلُ الْمُؤْمِنِينَ (143)

Ve Musa belirlediğimiz vakitte, belirlediğimiz yere (Sina Dağına) gelince, Rabbi onunla konuştu. (Musa da:) "Ey Rabbim" dedi, "göster bana (Kendini) ki seni göreyim!" (Allah): "Beni asla göremezsin. Ama yine de (istersen) şu dağa bir bak; eğer o öylece yerinde kalırsa, o zaman, ancak o zaman, beni görebilirsin!" Ve Rabbi dağa tecelli eder etmez, dağı toz duman etti ve Musa da bayılıp düştü; uyanıp kendine geldiği zaman " Ya rabbi sen sınırsız bir yüceliğe sahipsin, Pişmanlık içinde sana sığınıyorum ve (bundan böyle daima) inanların ilki olacağım!" (Araf:143)

İşte besmeledeki بِسْمِ اللَّهِ lafzı bize Musa’ca bir tavır sergilememiz gerektiğine vurgu yaptığı için Allah ile değil, bilakis Allah’ın ismi ile denmiştir. Peki, besmeleye soralım nasıl bir Allah’ın ismi ile? Besmele cevap veriyor; Rahman ve rahim olan Allah’ın ismi ile. Neden Allah’ın birçok ismi varken o isimler içinden Rahman ve Rahim seçilmiş ve neden Rahman ismi, Rahim isminden önce zikredilmiştir. Cevap: Allah esma-ül Hüsna isimlerinin içerisinden Rahman ve Rahim ismine öncelik vermesinin sebebi, Kullarının Allah’ı rahman ve Rahim olarak tanınmalarını istemesindendir. Rahman isminin, Rahim isminden önce zikredilmesinin hikmeti de; Rahman isminin kullara tecellisi mutlak, Rahim isminin ise kullara tecellisi kulun iradesi ile doğru orantılıdır. Bu hakikat bize şunu gösterir: “Allahın Rahim oluşu Rahman oluşundan dolayıdır.” Yani Rahmet herkeste vardır ama merhamet herkeste yoktur. Çünkü rahmet, Rahman isminin tecellisi; merhamet ise, Rahim ismin tecellisi ile olur. Bundan dolayı kâinata ki her şeyde rahmet var ama her şeyde merhamet olmaya bilir.

Rahman isminin geçtiği bir diğer ayet ise;

  الَّذِي خَلَقَ سَبْعَ سَمَوَاتٍ طِبَاقًا مَا تَرَى فِي خَلْقِ الرَّحْمَنِ مِنْ تَفَاوُتٍ فَارْجِعِ الْبَصَرَ هَلْ تَرَى مِنْ فُطُورٍ (3)

Yedi göğü birbiriyle tam bir uyum içinde yaratan O, (ne yüce)dir! Rahman'ın yaratışında hiçbir aksaklık göremezsin. Gözünü bir kez daha (ona) çevir! Hiç kusur görüyor musun?

Varlığın husule gelmesi, Allahın yokluğa rahmet etmesinin sonucudur. Allah’ın yokluğa rahmeti de sevginin bir sonucudur. Çünkü Allah sevmeseydi rahmet etmezdi, rahmet etmeseydi, yokluk vara dönüşmezdi.

أُولَئِكَ الَّذِينَ أَنْعَمَ اللَّهُ عَلَيْهِمْ مِنَ النَّبِيِّينَ مِنْ ذُرِّيَّةِ آَدَمَ وَمِمَّنْ حَمَلْنَا مَعَ نُوحٍ وَمِنْ ذُرِّيَّةِ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْرَائِيلَ وَمِمَّنْ هَدَيْنَا وَاجْتَبَيْنَا إِذَا تُتْلَى عَلَيْهِمْ آَيَاتُ الرَّحْمَنِ خَرُّوا سُجَّدًا وَبُكِيًّا (58)

İşte bunlar; Allâh'ın ni'met verdiği peygamberlerden, Adem neslinden, Nûh ile beraber gemide taşıdıklarımızın neslinden, İbrâhim ve İsrâil (Ya'kûb) neslinden, yol g?sterdiğimiz ve seçtiğimiz kimselerdendir. Onlara Rahmân'ın âyetleri okunduğu zaman ağlayarak secdeye kapanırlardı. (MERYEM:58)

 Soru: Neden Rahmanın ayetleri denmiştir de, Rahim ayetleri denilmemiştir. Cevap çünkü Kur’an Rahman ismin tecellisidir. Kulların gözlerinden dökülen yaşlar ise Allah’ın Rahim isminin bir tecellisidir. Rahim ismi kimde fazla tecelli ederse o insanda ayetlere karşı daha içten ve daha samimi bir tavır oluşur ve Rahman olan Allah’ın ayetleri o insan da daha çok tesir eder.

قُلْ مَنْ كَانَ فِي الضَّلَالَةِ فَلْيَمْدُدْ لَهُ الرَّحْمَنُ مَدًّا حَتَّى إِذَا رَأَوْا مَا يُوعَدُونَ إِمَّا الْعَذَابَ وَإِمَّا السَّاعَةَ فَسَيَعْلَمُونَ مَنْ هُوَ شَرٌّ مَكَانًا وَأَضْعَفُ جُنْدًا (75)

De ki: "Kim ki sapıklık içinde yaşıyorsa, Rahman (sınırsız rahmet Sahibi) onun ömrünü, yaşama imkânını çekip uzatabilir!" (Ve bırak ne söyleyeceklerse söylesinler,) ta ki, önceden uyarıldıkları (bu dünyadaki) azabı, ya da Son Saat(in gelip çatmasını) görünceye kadar: Çünkü o zaman (bu iki insan topluluğundan) varılacak yer olarak hangisinin daha kötü, destek ve dayanak olarak hangisinin daha zayıf olduğunu anlayacaklar. (Meryem:75)

Bu ayeti celile de Rahman isminin zikredilmesinin hikmeti; Allah iyilik yapana da kötülük yapana da rahmet sahibi olduğunu gösteriyor. Çünkü delaletin içinde kalan birini helak etmeyip ona mühlet vermesi temelde Allah’ın Rahman sıfatının bir tecellisidir. Şayet işlenen günahlardan dolayı Allah kullarını hemen cezalandırmış olsaydı yeryüzünde insan kalmazdı. Fakat Rahman olan Allah cezalandırmayıp, mühlet vermesi O’nun Rahman sıfatının tecellisidir.

وَإِنَّ رَبَّكُمُ الرَّحْمَنُ فَاتَّبِعُونِي وَأَطِيعُوا أَمْرِي

Çünkü unutmayın, sizin Rabbiniz O sınırsız rahmet Sahibidir! Öyleyse, bana uyun ve emrime itaat edin!"

Neden Rabbimiz Rahman’dır. Çünkü ilahi terbiyenin temelinde rahmet vardır.

إِنَّ الَّذِينَ آَمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَيَجْعَلُ لَهُمُ الرَّحْمَنُ وُدًّا (96)

İman edip de iyi davranışlarda bulunanlara gelince, onlar için sınırsız rahmet Sahibi olan Allah, (gönüllerde) bir sevgi yaratacaktır. (Meryem:96)

 Bu ayette de verilmek istenen mesaj şudur: Tüm insanlar Rahman isminden her ne kadar nasiplenmiş olsalar da  “se-yecalu” fiili yani “pek yakında kılacağım” demekle, iman edip Salih amel işleyenlere Rahman isminin tecellisi ile ziyade bir sevgi ve muhabbet vereceğini beyan eder. Kâinata ki tüm varlıklara karşı en merhametli insanların müminler olmasının temel sebebi de işte budur. Çünkü müminler Rahman’ın has kullarıdır. Bu cihetle de Ziyadesiyle rahmete mazhar olanlarda onlardır. İşte bu hakikat başka bir ayette şöyle dile getirilir;

وَعِبَادُ الرَّحْمَنِ الَّذِينَ يَمْشُونَ عَلَى الْأَرْضِ هَوْنًا وَإِذَا خَاطَبَهُمُ الْجَاهِلُونَ قَالُوا سَلَامًا (63) وَالَّذِينَ يَبِيتُونَ لِرَبِّهِمْ سُجَّدًا وَقِيَامًا (64) وَالَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا اصْرِفْ عَنَّا عَذَابَ جَهَنَّمَ إِنَّ عَذَابَهَا كَانَ غَرَامًا (65) إِنَّهَا سَاءَتْ مُسْتَقَرًّا وَمُقَامًا (66)

Rahman'ın has kulları ki, onlar yeryüzünde tevazu ve vakar içinde yürürler ve ne zaman kötü niyetli, dar kafalı kimseler kendilerine laf atacak olsa, (sadece) selam! Derler. Onlar ki, gecenin derinliklerinde secdeye vararak ve kıyama durarak, Rablerini anarlar. Ve onlar ki, "Ey Rabbimiz!" derler, "Cehennem azabını bizden uzaklaştır; çünkü onun çektireceği azap, gerçekten, pek korkunç, pek yaralayıcı olacaktır; gerçekten, o ne kötü bir yer, o ne kötü bir durak!" (Furkan:69)

Rahmet insanda tecelli ederse insanda vakar ve tevazu oluşur. Çünkü sevgi rahmetin kaynağı, rahmet ise tevazu ve vakarın kaynağıdır. Hayata rahmetle değil, nefretle bakan kimse de nasıl tevazulu olabilir ki? Rahmetin olmadığı yerde sevgi olamaz, sevginin olmadığı yerde de nefret ve kin olur. Nefret ve kin’nin olduğu yerde ne tevazu kalır ne vakar kalır.

وَمَا يَأْتِيهِمْ مِنْ ذِكْرٍ مِنَ الرَّحْمَنِ مُحْدَثٍ إِلَّا كَانُوا عَنْهُ مُعْرِضِينَ (5:شعراء)

Rahmân'dan onlara ne zaman uyarıcı yeni bir mesaj gelse, mutlaka ondan yüz çevirirler.

حم (1) تَنْزِيلٌ مِنَ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ (2) كِتَابٌ فُصِّلَتْ آَيَاتُهُ قُرْآَنًا عَرَبِيًّا لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ (3)

Ha, Mim. Bu Kur'an Rahman, Rahîm tarafından indirilmedir. Bir Kitap ki; anlama ve kavrama yeteneğine sahip insanlar için Arapça bir kur’an olarak âyetleri yeterince açıklanmıştır. (Fussilet:1-3)

Bu ayetlerden açık bir şekilde anlaşılıyor ki kullara Rahmanın en büyük tecellisi zikri yani Kur-anı indirmesidir. Tüm ilahi vahiyler Rahman isminin tecellisidir. Vahyin 23 yılda inmesi de O’nun Rahmaniyetinin tecellisidir. Şayet bir seferde inmiş olsaydı insanoğlu bunu sindiremezdi. Allah kullarına kur-anı indirmekle rahmet ettiği gibi aynı zaman da insana beyan ilmini öğreterek kur-an’ın anlaşılmasını sağlayacak yetenekle donatması da rahmet üstüne rahmetinin tecellisidir;

الرَّحْمَنُ (1) عَلَّمَ الْقُرْآَنَ (2) خَلَقَ الْإِنْسَانَ (3) عَلَّمَهُ الْبَيَانَ (4)

Rahman, Kur-nı öğretti, Rahman; İnsanı yarattı, Rahman; İnsana beyan yeteneği verdi.

Madem kur-an rahmetin tecellisi, o zaman kur-an’dan uzak olmak rahmetten uzak olmak demektir. Bu hakikat kur-an’da şöyle anlatılır;

وَمَنْ يَعْشُ عَنْ ذِكْرِ الرَّحْمَنِ نُقَيِّضْ لَهُ شَيْطَانًا فَهُوَ لَهُ قَرِينٌ (36)

Kim Rahman'ın Zikri'ni görmezlikten gelip ondan uzaklaşırsa biz ona bir şeytanı musallat ederiz de o ona can dost olur. (Zuhruf:36)

قَالُوا يَا وَيْلَنَا مَنْ بَعَثَنَا مِنْ مَرْقَدِنَا هَذَا مَا وَعَدَ الرَّحْمَنُ وَصَدَقَ الْمُرْسَلُونَ

"Eyvah!" diyecekler, "Kim bizi (ölüm) uykumuzdan uyandırdı?" Bu Rahman’ın vaat ettiği gündür ve peygamberler gerçekten doğru söylemişler.

Hakikati hiçe sayanlar okuduğumuz ayette “Bu Allah’ın vaat ettiği gündür” demediler. Bilakis bu Rahmanın vaat ettiği gündür dediler neden? Çünkü perde gözden kaldırılmış ve geçek ortaya çıkmıştı. O gün onların akıllarına yaptıkları kötülükleri bağışlayacak onlara merhamet edecek, onlara acıyacak olan Rahman’dan başka hiçbir esma gelmiyordu. Anlamasına anlamışlardı fakat onların bu anlamalarının onlara bir faydası olmamıştı. Çünkü onlar bu dünyada rahmetin tecellisi olan iradeleri ile Rahmanı anlayamadılar. Şimdi iradesiz bir halde Rahmanı anlamalarının onlara ne faydası olabilir ki? Rahmetinin en büyük tecellisinden olan iradeyi kullanarak bu dünyada Rahman’ı anlamayı Rahman bizlere nasip eylesin.

Rahman olan Allah’a dua;

Ya Rahman ya Allah!  “ister «Allah» diye dua edin, ister «Rahman» diye dua edin. Hangisiyle dua ederseniz edin, en güzel isimler O'nundur.” Diyen sensin. Bizde senin Rahman ismine tevessül ederek sana dua ediyoruz. Dualarımız kabul eyle.

Ya Rahman ya Allah! Hiç şüphesiz senin Rahman oluşunun en büyük tecellisi göndermiş olduğun bu ilahi vahiydir. Bizi de bu ilahi rahmetten nasiplendir ya Rahman.

Ya Rahman ya Allah! “Er-Rahman Allame –el Kur’an” diyen sensin Rahmetinle kur’an’ı öğrenmeyi nasip eyle.

Ya Rahman ya Allah! Kim Rahmanın zikrinden (Kur’an’dan) yüz çevirirse hiç şüphesiz biz ona bir şeytan musallat ederiz de o şeytan onun en yakın dostu olur. Ya Rahman bizleri şeytanın dost olup, ilahi vahiyden uzaklaşan kullarından eyleme. Çünkü sen Rahman’sın, Rahim’sin.

Ya Rahman ya Allah! Sen ki; rahmetinin gereği bizi bize sormadan yaratansın. Hamdolsun sana ki sen Rahmansın, bizi rahmetinle yoktan var eden, varlığımızdan haberdar eden sensin. Varlık amacımıza doğru Rahimiyetinle yol almamızı bize nasip eyle.

Ya Rahman ya Allah! Sen ki; esman içersinden Rahman ve Rahim isimlerini seçerek besmeleyi taçlandıransın. Bizi de Rahman ve Rahim isimlerinle taçlandır.

Ya Rahman ya Allah! Sen ki; Âlemleri Rahman ve Rahim olarak terbiye eden sensin. Ne olur bizleri hem bu dünyada hem de ahrette Rahman ve Rahim isimleri ile terbiye olan kullarından eyle.

Ya Rahman ya Allah! Sen ki; Rahman ve Rahim oluşunla kendinden başka ilah olmadığına şahitlik edersin. Bizde şahitlik ederiz ki; Rahman ve Rahim olan Allahtan başka hiçbir ilah ve hiçbir ibadet edilecek mabut yoktur.

Ya Rahman ya Allah! Bizleri, Rahmanın ayetleri okunduğunda secdeye kapanıp gözyaşlarına boğulan kullarından eyle.

Ya Rahman ya Allah! Sen ki; Rahman oluşun ile kulları hemen cezalandırmayıp, mühlet verensin. Ya Rahman verdiğin bu mühlet içerisinde hakkıyla sana dönen ve sana tüm benliği ile teslim olan kullarından olmayı bizlere nasip eyle.

Ya Rahman ya Allah! Rahman-ul Müstean sensin. Rahmet ederek kullarına yardım edensin. Bizlerde Rahman ve müstean olarak tecelli eyle. Bizlere nefsimize karşı rahmetinle yardım eyle, bizleri cehennem azabından koru. Şüphesiz ki senin azabın çok çetin ve ağırdır.

Ya Rahman ya Allah! Rahman’ın kulları yeryüzün de tevazu ve vakarla yürürler. Cahillerle karşılaştıklarında Allah size selametlik versin derler. Bizleri Rahman’ın kullarından eyle ve bizleri Rahman’ın kullarından ayırma.

Ya Rahman ya Allah! İnsanların kabirlerinden dirildiklerinde dillerinden dökülen; bu Rahman’ın vaat ettiği gündür sözünden başka bir şey olmayacak. Diriliş gününde herkesin aklında sadece Rahman esma’sı kalacak. Çünkü o gün herkes rahmetin menba’ı olan Rahman’a muhtaçtır. O gün Rahmetinle bizlere tecelli eyle.   

                                                                                                                                                Onur Çelik


 
Eklenme Tarihi : 01.06.2013 02:45:10
Okunma Sayısı : 24231