Yeryüzündeki bütün insanlar mutlu olmak ve istikballerini kazanmak için çalışırlar. İnsanların tüm çaba ve gayretleri bunun içindir. Kimi dünyada bir mutluluk ve istikbal ister kimisi de ahiret de. Mutluluk ve istikbal kişilerin zihin tasavvuruna göre farklılık arz eder. Kimi mutluluğu para da ve rahat bir hayatta, istikbali ise güzel bir makam ve mevki de aramaktadır. Fakat kimine göre ise mutluluk iman da, istikbal de Ahrettedir. Acaba doğru bir mutluluk ve istikbal tasavvuru nasıl elde edilebilir? Rabbimiz zihin tasavvurumuzu bu konu ile ilgili olarak şöyle şekillendiriyor:
Ne sizin nede ehli kitabın temenileri ile (mutluluk ve istikbal) olmaz.Kim kötülük işlerse yaptığı kötülüğün karşılığı ile cezalandırılır, artık bu kimse için Allah’tan ne bir dost nede bir yardımcı yoktur, kimde yürekten Allah’a güven duyarak kadın olsun erkek olsun erdemli davranırsa işte onlar (mutluluğun anahtarı) cennete girecekler ve zerre kadar haksızlığa uğramayacaklardır. (Nisa:123-124)
Demek ki mutluluk ve istikbal temenniler ile gerçekleşmiyor. Kişi mutlu olmak ve istikbalini kazanmak istiyorsa emek vermelidir. İstikbali dünyada arayanlar dünyaya emek verir dünyayı ahiret sanır. Hâlbuki dünya ahiret değil, Ahiretin tarlasıdır. İstikbali ahirette arayanlar oraya emek verir dünyayı dünya, ahireti de ahiret sayar. Çünkü istikbal doğru ve güzel olana yönelmeyi arzu etmek demektir. Mutlak doğru ve güzellik ise sadece ahirettedir. Yüce Allah insanların mutlu olmaları ve istikballerini kazanmaları için insanoğluna dini bir sorumluluk yüklemiştir. Yoksa yüklenen bu borçluluk bilincinden Allah’ın hiçbir çıkarı yoktur. Çünkü Allah Es-Samettir. Özü itibari ile hiçbir şeye muhtaç olmayan ama her şeyin kendisine muhtaç olduğu zattır. Allah bütün âlemlerden müstağnidir. Fakat hepimiz Allah’a muhtacız. Kişi Allah’a olan muhtaçlığını fıtrat borcunu ödeyerek en güzel şekilde ortaya koymuş olur. Fıtrat borcu olan dini, hayat tarzı haline getirmemiş olan insan, Allah’a muhtaç olmadığını sanır ve yaşamıyla bunu göstermeye çalışır. Ancak fıtrat borcunu ödeyen insan, Allah’a mutlak muhtaçlık içinde olduğunu anlar ve kurtulur. O zaman bize düşen bu fıtrat borcumuzu hakkı ile ödemektir. Fıtrat borcunu ödeyerek mutluluğu yakalayanlara verilecek mükâfat ise istikamettir. Mutluluğu ve istikbali elde edebilmemiz için Allah bize vahiy göndermiş ve şöyle buyurmuştur:
-- فَإِمَّا يَأْتِيَنَّكُمْ مِنِّي هُدًى فَمَنْ تَبِعَ هُدَايَ فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ
“Şayet benden size (hidayet kaynağı) gelirse sizden her kim bu hidayet kaynağına tabi olursa işte onalara korku yoktur ve onlar mahsun da olmayacaklardır.(Bakara:38)
-- جَزَاؤُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْجَنَّاتُ عَدْنٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُ ذَلِكَ لِمَنْ خَشِيَ رَبَّهُ
“Onların ödülleri Allah katında [kendilerini bekler:] içinden ırmaklar akan, sonsuza kadar kalacakları sınırsız nimet bahçeleri; Allah onlardan hoşnuttur ve onlar da Allah'tan: bütün bunlar Rablerini ürpertiyle hissedenler içindir!”(Beyyine:8)
-- وَعَدَ اللَّهُ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا وَمَسَاكِنَ طَيِّبَةً فِي جَنَّاتِ عَدْنٍ وَرِضْوَانٌ مِنَ اللَّهِ أَكْبَرُ ذَلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ(72)
“İnanan erkeklere ve kadınlara, içinde yerleşip kalacakları, içlerinde derelerin, ırmakların çağıldadığı has bahçeler vaat etmiştir O ve o esenlik dolu ebedî bahçelerde güzel ve ferah evler: Ve hepsinden daha üstünü de: Allah'ın hoşnutluğu, hoşça kabulü, işte budur, en büyük/en yüce bahtiyarlık!” (Tevbe:72)
وَأَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلَى بَعْضٍ يَتَسَاءَلُونَ (25) قَالُوا إِنَّا كُنَّا قَبْلُ فِي أَهْلِنَا مُشْفِقِينَ (26) فَمَنَّ اللَّهُ عَلَيْنَا وَوَقَانَا عَذَابَ السَّمُومِ (27) إِنَّا كُنَّا مِنْ قَبْلُ نَدْعُوهُ إِنَّهُ هُوَ الْبَرُّ الرَّحِيمُ (28)
“Ve [böylece nimet tattırılanlar,] birbirlerine dönerek [geçmişte yaşadıkları hakkında] sorular soracaklar. Onlar, “Bakın” diyecekler, “eskiden, çoluk-çocuğumuz arasında yaşadığımız sıralarda, [Allah'ın bizden razı olmadığını düşünerek] korku içindeydik ve bu durumdayken Allah bizi lütfüyle inayetlendirdi ve [çaresizliğin] yakıcı fırtınalarının azabından bizi korudu. Şüphesiz biz bundan önce [yalnız] O'na yalvarırdık: [ve O, bize şimdi gösterdi ki yalnız O'dur gerçekten iyilik eden ve gerçek rahmet kaynağı!” (Tur:25-28)
İşte Allah imanı hayat tarzı haline getirenlere mutluluk diyarı cenneti vaat etmiştir. Öyle bir mutluluk diyarı ki Allah resulünün tarifi ile
-- أعدّ الله لِعِبَادِي الصَّالِحِينَ مَا لَا عَيْنٌ رَأَتْ وَلَا أُذُنٌ سَمِعَتْ وَلَا خَطَرَ عَلَى قَلْبِ بَشَرٍ ثُمَّ اقْتَرَأَ هَذِهِ الْآيَةَ
{ تَتَجَافَى جُنُوبُهُمْ عَنْ الْمَضَاجِعِ يَدْعُونَ رَبَّهُمْ خَوْفًا وَطَمَعًا وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ فَلَا تَعْلَمُ نَفْسٌ مَا أُخْفِيَ لَهُمْ مِنْ قُرَّةِ أَعْيُنٍ جَزَاءً بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
“Allah Salih kulları için cennette hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiçbir beşerin kalbine düşmemiş nimetler hazırlamıştır dedikten sonra şu ayeti okutur:” onların yanları yataklarından ayrılır, rablerine ümit ve korku ile dua ederler. Hiçbir nefis yaptıklarına karşılık olarak kendisi için göz aydınlığı olarak ne saklandığını bilmez”.
-- الَّذِينَ يُوفُونَ بِعَهْدِ اللَّهِ وَلَا يَنْقُضُونَ الْمِيثَاقَ (20)وَالَّذِينَ يَصِلُونَ مَا أَمَرَ اللَّهُ بِهِ أَنْ يُوصَلَ وَيَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ وَيَخَافُونَ سُوءَ الْحِسَابِ (21)وَالَّذِينَ صَبَرُوا ابْتِغَاءَ وَجْهِ رَبِّهِمْ وَأَقَامُوا الصَّلَاةَ وَأَنْفَقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِرًّا وَعَلَانِيَةً وَيَدْرَءُونَ بِالْحَسَنَةِ السَّيِّئَةَ أُولَئِكَ لَهُمْ عُقْبَى الدَّارِ (22)جَنَّاتُ عَدْنٍ يَدْخُلُونَهَا وَمَنْ صَلَحَ مِنْ آَبَائِهِمْ وَأَزْوَاجِهِمْ وَذُرِّيَّاتِهِمْ وَالْمَلَائِكَةُ يَدْخُلُونَ عَلَيْهِمْ مِنْ كُلِّ بَابٍ (23)سَلَامٌ عَلَيْكُمْ بِمَا صَبَرْتُمْ فَنِعْمَ عُقْبَى الدَّارِ (24)وَالَّذِينَ يَنْقُضُونَ عَهْدَ اللَّهِ مِنْ بَعْدِ مِيثَاقِهِ وَيَقْطَعُونَ مَا أَمَرَ اللَّهُ بِهِ أَنْ يُوصَلَ وَيُفْسِدُونَ فِي الْأَرْضِ أُولَئِكَ لَهُمُ اللَّعْنَةُ وَلَهُمْ سُوءُ الدَّارِ
“onlar ki Allah'la olan bağlantılarına sadakat gösterir, analaşmalarını asla bozmazlar; ve onlar ki, Allah'ın sıkı tutulmasını buyurduğu (bağları) sıkı tutarlar; Rablerine karşı son derece saygılı ve duyarlı davranır, [O'nun çağrısına sağır kalanları bekleyen] o pek kötü hesaptan korkarlar ve onlar ki, Rablerinin teveccühünü umarak güçlüklere göğüs gerip, namazda kararlılık gösterirler; kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli-açık başkaları için harcarlar, kötülüğü iyilikle savarlar. İşte, ahirette erişilecek olan nihaî huzur böylelerine özgüdür; (orada) onların, atalarından, eşlerinden ve çocuklarından doğru yolu tutan kimselerle birlikte gireceği, huzurla dolup taşan ebedî has bahçeler vardır ki, her kapısından melekler onların yanına varıp Size selâm olsun! Çünkü siz (iyilikte) sebat ettiniz!” [diyecekler]. (Hal) böyleyse, ahirette erişilecek olan bu mutlu son ne hoş ve ne güzel! (Ra’d:20-24) |