فَإِن زَلَلْتُمْ مِّن بَعْدِ مَا جَاءتْكُمُ الْبَيِّنَاتُ فَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ

209- Hakikatin apaçık belgeleri size geldikten sonra şayet siz yine (Haktan) kayarsanız biliniz ki hiç şüphesiz Allah her şeye gücü yeten, hükmünde tam isabet edendir. (Bakara:209)



.





FECR SÛRESİ

FECR SÛRESİ

وَالْفَجْرِ

1. And olsun fecre,

Fecr; f-c-r kökündendir, yarıp çıkmak manasındadır. Tan yerinin ağarma zamanı,güneşin doğma anına denir. Karanlığı yok etmek için onu yarmak, dağıtmak imâsı da taşır.

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

وَلَيَالٍ عَشْرٍ

2. Ve on geceye,

On gecenin üzerine yemin etmek, gecelerin şahitliğini dile getirmektir. Zira, bazı gecelere şahitlik edecek kimse kalmamıştır. Karanlığın içinde helak olmuşlardır. “Şu geceler dile gelip konuşsa” edebi üslubu ile sûre başlamaktadır.

On gecenin şahitliği, nüzul ortamında bilinen, on gecede helak olan kavimlerin yaşadığı korkunç sonlara veya o kavimlerden “isra” gece yürüyüşü ile kurtulanlara atıf olabilir. On gece ile alâkalı görüşümüzün delili 6. ayetten itibaren helak olan kavimlerden örnekler sunulmasıdır. Muhatabın zihninde oluşturulan merak ile vahiy konuya giriş yapmaktadır. Bu üslup Kuran’ı dinlemeye direnenlere atılan zihni oltalar gibi. Gecenin ilk muhataptaki olumsuz çağrışımı da kullanılmıştır. Bundan dolayı, Felak sûresinde karanlık çöktüğü zaman gecenin şerrinden, felâkın/aydınlığın Rabbi olan Allah’a sığınmamız gerektiği öğretilir.

Şimdi Kur’an’da helâk olup karanlıklar içinde kalan resûllerin gece çıkıp uzaklaştığı bu on kavmi bir ibret vesikası olarak görelim.

1- Nuh kavmi. Araf:59 Mümin:5, Ankebut:14, Hud:89

2-Ad Kavmi ve İrem şehri. Tek resulün gittiği iki farklı yerleşim yeridir.

3-Semûd Kavmi. (Hicr Ashabı) Bkz. Hicir 80-84

4-Ress Kavimleri. (Ashabul Karya) Bkz. Furkan 38-39

5-Lut Kavmi. Bkz. Hud:81. Bu ayette Hz. Lut’un gece kendisine inananlar ile kavmini terk edişi anlatılır.

6-Medyen ve Eyke Halkı. Araf:85 ve Şuara:176-179’da Hz. Şuayb’in, elçi olarak gittiği iki komşu kavim aynı gecede helak olmuştur.

7-Firavun ve ailesi. Teklik iddiasındaki Firavun'a Rabbimiz çift resûl göndermiştir. Hz. Musa ve Hz.Harun’un İsrailoğulları ile yaptığı gece yolculuğunun sonunda Firavun ve kurduğu düzen helak olmuştur.

8-Sebt Ashabı. (Cumartesi ashabı) Bu kavim nüzul ortamında bilinmektedir. Tıpkı diğer kavimleri ve akıbetlerini bildikleri gibiİçinizden cumartesi günü azgınlık edip de, bu yüzden kendilerine, “Aşağılık maymunlar olun!” dediklerimizi elbette bilmektesiniz. ”(Bakara:65) (Ayrıca Bkz. A’râf: 163,166)

9-Tubba Halkı. Sebe kavminin bir boyu idi. Bkz. Duhan:37

10-Uhdud Ashabı. Buruç 4 “Kahrolsun Ashab-ı Uhdud” İnananları ateş çukurlarında yakan bir kavim idi.

-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

وَالشَّفْعِ وَالْوَتْرِ

3. Ve çift ve teke,

Şef’i, çift demektir. Şefaat de buradan gelir. Çünkü birinin diğerini desteklediği, birinin diğerini ödüllendirdiği bir kayırma, savunma, kollama, koruma hadisesidir.

Çiftin şahitliği 6. ayetteki Ad kavmine bir atıf olabilir. Zira Ad kavmi Âd-ı ûlâ ve Âd-ı uhrâ olmak üzere iki kısma ayrılır.Öncül Ad kavmi Hz. Hud’un uyarılarına kulak asmayarak helak olmasına rağmen helâktan kurtulan sonraki Ad kavmi de aynı hataya düşmüştür. Semûd kavminin Ad-ı uhrâ olduğuna dair rivayetler vardır. Bu nedenle Kur’an’da 22 yerde Ad ve Semûd kavimleri arkalı-önlü zikredilmiştir. Her iki durumda da ''çift'' kelimesinin bağlamla uyumlu olarak bu iki kavimle ilgili olduğu anlaşılmaktadır. Tek ise daha önce eşi benzeri olmayan türünün tek örneği olan sütunlar sahibi İrem şehrine bir gönderme olabilir. İlk kavim atalarını körü körüne izleyerek hatayı tekrarladı, diğeri eşsiz ve benzersizliği yüzünden kibirlenerek azdı. Gösteriş uğruna zulmettikleri için karanlığa gömüldüler.

Bir de dikkat edilirse helak olan kavimlerin bir kısmı çift isim ile biliniyorken bazıları da tek isim ile biliniyordu. Buna da bir işaret olabilir. Bazı çift kavimlere tek resûl gitmişken teklik iddiasındaki kazıklar sahibi Firavun'a çift resûl gitmiştir.

-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

وَاللَّيْلِ إِذَا يَسْرِ

4. Ve geçmekte olan geceye.

Vahye uyan müminler olumsuz şartlarda olsalar da gece yürüyüşleri (isra) ile aydınlığa ulaşmışlardır. Resûllerin eli ile fecr gelirken, onların ardından insanlık yine karanlıklara gömülmüştür. Bu süreç birbirini izleyerek tıpkı gece-gündüz gibi devam edegelmiştir.

-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

هَلْ فِي ذَلِكَ قَسَمٌ لِّذِي حِجْرٍ

5. Bunlarda, sağlam akıl sahibi olan içinbir şahitlik yok mudur?

Kasem;güçlü yemin, Hicr ise; taş, kaya manalarına gelmektedir. Bu kelime; nüzul ortamında, sağlam akıl sahipleri, savruk olmayan, hayatı ciddiye alan kişiler için kullanılıyordu. Bu kişiler için yapılan yeminler/şâhitlikler, aslında parçacı değil bütüncül olarak konuyu değerlendirmeye, resmin tamamını net görmeye  atıf olabilir. (Allahuâlem.)

-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

أَلَمْ تَرَ كَيْفَ فَعَلَ رَبُّكَ بِعَادٍ

6. Görmedin mi Rabbin nasıl yaptı Ad kavmini?

“Görmedin mi” sorusunun âyet içindeki vurgusu “Bilmiyor musun?” demektir. Bu on kavim, nüzul ortamında anlatılan/bilinen kavimlerdir. Âd, Ahkâf adıyla bilinen ve Umman ile Hadramevt arasında yer alan geniş çöl bölgesinde yaşamış; büyük nüfûz ve iktidarıyla tanınmış bir kavimdi. İrem ise bu kavmin bir kolu gibi olan yerleşim yerinin adıdır.

-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

إِرَمَ ذَاتِ الْعِمَادِ

7. Sütunlar sahibi İrem'i,

İrem kelimesinin aslının İbranice “Âram” olduğu ve “yüksek memleket” anlamına geldiği belirtilmektedir.

-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

الَّتِي لَمْ يُخْلَقْ مِثْلُهَا فِي الْبِلَادِ

8. Ki beldeler içinde onun benzeri yaratılmamıştı.

Halk, yaratma anlamına gelir ve Kur’an’da bir istisna hariç hep Allah’a izafe edilmiştir. Tek istisnası, Hz. İsa’dan nakledilen Âli İmran:49, Mâide:110. âyetleridir ki, buralarda Hz. İsa’ya hakîkî ''Hâlıklık''nispet edilmemektedir. Kelimenin anlam sahası içerisinde Halk, bir şeyden birşey icat etmek, yapmak manasında kullanılmıştır. Burada da basit hammaddelerden, sınırlı imkanlardan güzel bir yaşam alanının oluşturulduğu anlatılmaktadır.

-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

وَثَمُودَ الَّذِينَ جَابُوا الصَّخْرَ بِالْوَادِ

9. Ve vadilerde kayaları oyan Semûd'a.

Semd, az su manasına geliyordu ve kavmin ismi idi. Bu kavmin halk arasında bilinen lakabı ise Hicir Ashabı idi. Zira, Semûdlular taşları oyarak evler inşa ediyorlardı.

“And olsun ki; Hicr halkı, gönderilen resûlleri yalanladı. Onlara âyetlerimizi verdik. Fakat onlar, ondan yüz çevirdiler. Ve onlar, dağlardan (sağlamlığına) güvenilir evler (yontarak)oyuyorlardı. Böylece sabahlayanları (sabaha kadar süren) bir sayha (korkunç birses ve sarsıltı) yakaladı. Böylece, kazanmış oldukları şeyler, onlara bir fayda vermedi.'' Hicir:80-84

İşte fecrin karanlığı yırtmasına karşı kör/âmâ olup karanlıkta kalma, şirk gecesini tercih etme yorumumuzun Kuran’î kanıtı şu ayettir: “Ve Semûd gelince, o zaman onları hidayete erdirdik. Buna rağmen hidayete karşı âmâ olmayı sevdiler (tercih ettiler). Bu sebeple kazanmış olduklarından dolayı onları alçaltıcı azabın yıldırımı yakaladı.'' Fussilet 17

Hz. Salih’in kurtarıldığı bir başka geceyi de Kur’an şöyle anlatır. "Biz geceleyin mutlaka ona ve ailesine baskın düzenleyelim Sonra da onun dostlarına onun ailesinin helâk edilmesine şahit olmadık ve gerçekten biz sadıklarız" diyelim.''  ''Ve tuzak kurdular. Ve Biz de onlar farkına varmadan tuzaklarını boşa çıkardık.''27/Neml:49-50

-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

وَفِرْعَوْنَ ذِي الْأَوْتَادِ

10. Ve kazıklar sahibi Firavun'a.

“İşte bu sana anlattığımız, beldelerin haberlerindendir. Onlardan ayakta kalanlar(izleri hâlâ duranlar) ve hasat olanlar (izleri silinmiş olanlar) vardır.”Hud:100

-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

الَّذِينَ طَغَوْا فِي الْبِلَادِ

11. Ki onlar, beldelerde haddi aşmışlardı.

Tağut;sınırı, haddi aşmak manasında tuğyandan türeyen bir sıfat olarak tanımlanmıştır. Kelimenin kökü olan “tağa’nın Kur’an’daki kullanımı, Hakka:11'de Nuh tufanı bağlamında suyun yatağından taşmasıdır. Alak 6. ayetteki “Yetğâ”; insanın sınırını/haddini bilmeme hâli iken, buradaki kullanım toplumsal ve sistemsel bir hak hukuk tanımamaya işaret etmektedir. Helak olan kavimlere verilen imkanlar yağmur gibi rahmet iken, onu yönetememek suyun yatağından taşması, sınırını aşmasına yol açmış, rahmeti zahmete dönüştürmüştür.

-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

فَأَكْثَرُوا فِيهَا الْفَسَادَ

12. Oralarda fesadı çoğaltmışlardı.

-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

فَصَبَّ عَلَيْهِمْ رَبُّكَ سَوْطَ عَذَابٍ

13. Bu yüzden Rabbin, üzerilerine azap kamçısını yağdırdı.

Sevt,aslında karıştırmak manasında mastar olup deriden örülmüş, katları birbirine karıştırılmış kamçıyı ifade eder. Heva ve heveslerinin kölesi olan bu kavimler,bireysel ve sosyolojik alanda, belirsiz formda gelen azabı/mahrumiyeti, farklı katmanlarda türlü türlü yaşadıklarına dair muazzam bir teşbih yapılmaktadır.

-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

إِنَّ رَبَّكَ لَبِالْمِرْصَادِ

14. Muhakkak Rabbin gözetlemededir.

İsmimekân olan “mirsad”, gözetleyicilerin gözetledikleri, etrafı kolaçan ettikleri yerdir. Yapılan zulümlere, haksızlıklara mühlet tanınmasının onlardan gafil olunduğu manasına gelmediği bu tarz bir temsil ile ifade edilmiştir.

-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

فَأَمَّا الْإِنسَانُ إِذَا مَا ابْتَلَاهُ رَبُّهُ فَأَكْرَمَهُوَنَعَّمَهُ فَيَقُولُ رَبِّي أَكْرَمَنِ

15. Fakat insan; Rabbi ne zaman kendisini sınayıp cömertçe onu nimetlendirse: "Rabbim bana cömerttir." der.

‘’Ekrem’’esmâsı ‘’Kerim’’ esmâsından farklıdır. ‘’Kerim’’, ikram eden manasında fiile yakınken, ‘’Ekrem’’ zâtî bir özellik olarak Allah’ın cömertliğini anlatır. (Bkz.Alak:3)

-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

وَأَمَّا إِذَا مَا ابْتَلَاهُ فَقَدَرَ عَلَيْهِ رِزْقَهُ فَيَقُولُرَبِّي أَهَانَنِ

16. Fakat ne zaman onu sınayıp rızkını daraltırsak: "Rabbim beni ihmal etti!" der.

Âyetteki“kadera” fiili “kısmak, ölçülü vermek”, “ehâne” fiili ise “ihmal edip önemsememek, rezil, hor, hakîr etmek” gibi manalara gelmektedir. İnsanın ihmal sandığı şey, belki de kendisine yapılan ikramdır; ancak kişi ilk etapta bunun farkına varamayabilir. Helak olan kavimleri refah şımartmıştı. Bu bağlamda maddi sıkıntılara bakan manevi kazançları göremeyebiliyor.

-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

كَلَّا بَل لَّا تُكْرِمُونَ الْيَتِيمَ

17. Hayır! Bilakis yetime ikramda bulunmuyorsunuz.

Varlığın değeri yoklukla, sağlığın değeri hastalıkla, zamanın değeri meşguliyetle anlaşılır. Verilen rızkın daraltılması, yokluğun, sahipsizliğin ne olduğunu bize öğreten empatik bir bakış kazandırır. Bu kazanım fert ve toplum için büyük bir ikramdır. 

-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

وَلَا تَحَاضُّونَ عَلَى طَعَامِ الْمِسْكِينِ

18. Miskini doyurmak için birbirinizi teşvik etmiyorsunuz.

Miskin;yoksulluğun, açlığın ve sefaletin mesken tuttuğu kişileri ifade eder. Sahip size kol-kanat gererek açları doyurmak, verilenlerin emanet olduğunun ve nimeti veren Allah’ı gereği gibi tanımanın ispatıdır.

-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

وَتَأْكُلُونَ التُّرَاثَ أَكْلًا لَّمًّا

19. Mirası hırsla yiyorsunuz.

Nüzul ortamında bir baba ölünce çocukları yetim ve miskin konumuna düşüyordu. Zira kalan miras amcalar, diğer akrabalar arasında paylaştırılır ve asıl hak sahipleri mahrum bırakılırdı.

-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

وَتُحِبُّونَ الْمَالَ حُبًّا جَمًّا

20. Malı yığarcasına çok seviyorsunuz.

Ayette iki adet sevgi fiili kullanılmıştır, “tuhıbbûne“ ve “hubb.” İlki mâlı sevmek,diğeri ise onu çoğaltmayı sevmektir. Mal sevgisi bir tohum gibi kalpte kök salınca sökülemez bir tutkuya dönüşmektedir. Vicdanın sesini susturan bu durum,paylaşma, merhamet ve adalet gibi insani davranışları körelten sağlıksız bir toplumsal yaşam oluşturmaktadır.

-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

كَلَّا إِذَا دُكَّتِ الْأَرْضُ دَكًّا دَكًّا

21. Hayır! Yeryüzü, art arda sarsılıp dümdüz olduğunda,

Aşırı sevilen ve biriktirilen malın sadece miras olduğuna ve  emanetin hesabının sorulacağı güne yapılan bir atıf...

-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

وَجَاء رَبُّكَ وَالْمَلَكُ صَفًّا صَفًّا

22. Rabbin ve saflar halinde melek geldiğinde,

Melek,tekil olarak gelmesine rağmen çoğul anlaşılmalıdır. Peki neden tekil bir kullanım yapılmıştır? Farklı görevlerdeki meleklerin/güçlerin eşitlenip saf düzeni alması. Bu ifadeler ile, kurulan mahkemede hüküm ve tek söz sahibinin Allah olduğunu anlatan bir teşbih yapılmıştır. Zira Allah’ın bir mekândan başka bir mekâna gelmesi, her an her yerde hazır ve nazır olan Rabb tasavvuruna aykırıdır. Bu nedenle Allah’ın gelmesi, yargılama emrinin başlatılması,hükmünün ve kararının gelmesi veya el-Batın olan Allah’ın zahir bir vech/yüz yaratması olarak anlaşılabilir. Zira Kıyamet 22-23’de cennetliklerin Rabb'lerine bakışlarından söz edilir.

-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

وَجِيءَ يَوْمَئِذٍ بِجَهَنَّمَ يَوْمَئِذٍ يَتَذَكَّرُ الْإِنسَانُوَأَنَّى لَهُ الذِّكْرَى

23. O gün cehennem de getirilir. İşte o gün insan, hatırlayıp anlar. Ama hatırlayıp anlamanın ona ne yararı var?

Dünyada yapılan haksızlık ve zulümlerin oluşturduğu pişmanlığın öldükten sonra hiçbir fayda sağlamayacağı hatırlatılıyor.

-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

يَقُولُ يَا لَيْتَنِي قَدَّمْتُ لِحَيَاتِي

24. Der ki: ' Ah keşke hayatım için,önceden yapsaydım! '

Derin pişmanlığın sebebi, hataların, zulümlerin telafi edilip sâlih âmellerin yapılma imkanının kalmamasıdır. Son pişmanlık gelmeden mal ve servet tutkusu ile tatmin olmaktan vazgeçilip, Rabbin rızasına dönülmelidir.

-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

فَيَوْمَئِذٍ لَّا يُعَذِّبُ عَذَابَهُ أَحَدٌ

25. Artık o gün, hiç kimse onu azabı gibi azaplandıramaz.

Ayette azap eden Allah mıdır, yoksa kendi elleri ile kendine verdiği büyük zarar mıdır? Üsteki ayetlerde kişinin duyduğu derin pişmanlıktan dolayı çektiği iç azaptan bahsedilmiştir. Bundan dolayı bu ve alttaki ayeti şöyle anlamak bizce daha doğru olacaktır: “O gün kişinin kendisine yaptığı azabı ona hiç kimse yapamaz; vurduğu bağı da kimse vuramaz.” Bu durumda, kişinin başına gelen sıkıntıların kendi davranışlarının sonucu olduğu mesajına dikkat çekilmiş olmaktadır. (Bkz. Nisâ: 79; Şûrâ:30)

-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

وَلَا يُوثِقُ وَثَاقَهُ أَحَدٌ

26. Vurduğu bağı da kimse vuramaz.

-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

يَا أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ

27. Ey mutmain nefis!

Mutmain; tatmin olmak,doygunluğa ulaşmak gibi manalara gelmektedir. Kullanıldığı bağlama göre doyumun nesnesi değişmektedir. Bakara 260'da Hz. İbrahim’in ölülerin nasıl diriltildiğine dair bilgisel bir tatmin ve iknadan bahsedilirken, Rad 28’de dünyada insanı tatmin edecek, gaybî sorularına cevap bularak doyuma ulaştıran tek kaynağın Allah’ın zikri olduğu ifade edilmiştir. Görüldüğü gibi mutmainlik eksikliğin, açlığın olduğu bu dünya için kullanılan bir kavramdır. Bu ayette ise ''mutmain'' kavramı ile, bağlamla uyumlu olarak dünyalıkların aşırı sevilmesi sonucu yetimlerin, miskinlerin mallarını helal-haram demeden yiyen, mal ve servet ile tatmin olmak isteyen kişinin tasvir edildiği görülmektedir. Burada sanıldığı gibi , genel olarak Kuran'daki çift anlatım üslubu gereği, iç huzura ermiş,tatmin olmuş iyi bir portre çizilmemektedir. Baştan sona aynı /tek portreden bahsedilmektedir. Sonraki ayetlerle düşünüldüğünde doyumsuzlukla tatmin olmuş nefsin kulluğa ve bu kulluğun neticesinde cennete girmeye daveti söz konusudur.Olup biten her şey de bu dünyada gerçekleşmektedir.  Kısaca, sûrenin ilk ayetinden son ayetine kadar karanlıkta kalmayı tercih edenlerin akıbetleri bir ibret olarak anlatılmış, aydınlığa, felaha ulaşmanın yollunun yetim ve miskini gözetip mal sevgisi ve biriktirme arzusunu tatmin etmekten vazgeçmek olduğu hatırlatılmıştır. Hatırlatma-Uyarı-Davet

-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً

28. Dön Rabbine, razı olarak ve rızasını kazanmış olarak!

İrcı‘î,gidilen yoldan dönüş yapmak demektir.  Dünyalıklarla tatmin, sonu olmayan bir yoldur. Bu yanlıştan bir an önce dönülmesi gerektiği emredilmiştir. 15 ve 16.ayetler, rızkın genişleyip daralması durumunda yapılan şımarıklık ve isyanın Allah’tan razı olmamanın birer göstergesi olarak görülürken, Allah’ın verdiğine mülkiyet değil emanet olarak bakıp paylaşmanın ilahî rızayı kazanmak olduğu burada hatırlatılmıştır. Allah’ın razı olduğu ve Allah’tan razı olan kullari çin Bkz. Mâide:5/119; Tevbe: 9/100; Haşr:59/22; Beyyine: 98/7.

-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

فَادْخُلِي فِي عِبَادِي

29. Artık gir kullarımın arasına!

Cennete girmenin ve huzurlu bir sosyal hayat oluşturmanın yolu Müddessir 43-44'de ifade edildiği gibi miskini doyurmadan bâtıla dalanlarla beraber bâtıla dalmak değil,Tevbe 119'daki takvalı/sorumlu davranıp sadıklarla beraber olmaktan geçmektedir.

-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

وَادْخُلِي جَنَّتِي

30. Gir cennetime!

-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

 

 

 
Eklenme Tarihi : 26.6.2018 00:16:13
Okunma Sayısı : 3841