FELAK SÛRESİ
قُلْ أَعُوذُ بِرَبِّ الْفَلَقِ
1- De ki! Felâkın Rabbine sığınırım.
Eûzu, bir başkasına iltica etmek, sığınmak anlamına gelir. Bu kelime ''avz'' kökünden türemiştir. Kur’an’da bu kökten türemiş ''uztü, yeızune, festeız'' kelimeleridir. Kur’an, Allah’a nelerden ve nasıl sığınmamıza dair konuya öncellikle düşmanı tanıtarak başlamaktadır.
Felak, bir şeyi yarıp onu birbirinden ayırmaktır. Mefluk; yarılmış, infilak, yarıldı demektir. Felaka ynı zamanda hapishane görevlilerinin kullandıkları ve mahkûmların ayaklarına geçirilen tahta parçalarına da denilir. Ayakları sabitlediği ve ayırdığı için felak ile yapılan işkenceye ''Falaka'' denmektedir. Genel kabule göre burada “felak” ile “gecenin karanlığının, yükselen şafağın aydınlığı ile yarılması ve sabahın başlaması şeklinde anlaşılmıştır.
Ayette belirsizlik ve bilinmezlik karanlığını yararak ortadan kaldıran, hakikatin aydınlığını oluşturan Rabbe sığınılması gerektiği bilgisi ile sûre başlamaktadır.
-----------------------------------------------
مِن شَرِّ مَا خَلَقَ
2- Yarattıklarının şerrinden.
Hakikatin ortaya çıkmasında ilk engel yaratılanlara karşı ön yargılı tavır ve iradeli olanlara kötülükleri yaptıran gizli duygu ve düşüncelerdir. Bunlara karşı Rabbin terbiyesi ile korunulacağı öğretilmektedir.
----------------------------------------------
وَمِن شَرِّ غَاسِقٍ إِذَا وَقَبَ
3- Ve karanlık çukurlara dolanların şerrinden.
Ğâsik kelimesinin mastarı olan “ğassâk” veya “ğusûk” ve yahut “ğaseken“, şiddetli karanlık, dolgunluk, akmak, dökülmek, soğukluk ve kokarlık manalarıyla ilişkilidir.
Vekab, kelimesinin mastarı “vakb” ve “vukub” tur. Kelimenin aslı “vakbe“den gelir, çukur demektir. Nüzul ortamında karanlık ve derin çukurların içine doluşmuş leş, zehirli yılan ve akreplerin olma ihtimali ve bilinmezlik karanlığı bu yarık ve çukurlardan korkulmasına sebep idi. Yaratılanların şerri açıklanmakta olup ilki tabiattaki doğal tehlikelerdir. Diğerleri de alttaki ayetlerde zikredilecek olan insanların birbirlerine karşı yaptığı kötülüklerdir. Tabiattaki belirsizlik ve bilinmezlikler, yaratan Rabbin gör dediği yerden bakılarak okunursa cehaletin karanlığı yarılıp dağılacaktır.
-----------------------------------------------
وَمِن شَرِّ النَّفَّاثَاتِ فِي الْعُقَدِ
4- Ve düğümlere üfleyenlerin şerrinden.
Kuran’ın indiği dönemde hiçbir gerçekçiliği ve hakikati olmayan birtakım büyü ve sihirler yapılırdı. Bu büyü ve sihirler, iplere düğümler atılarak gerçekleştirilirdi. Bu düğümleri gören kendi üzerinde psikolojik bir baskı hisseder, yapılan telkinlerle kendini büyülenmiş zannederdi. Buradan anlaşılan, kişi eğer büyüye, sihre inanmasa ne atılan düğümlerin ne de yapılan psikolojik telkinlerin zerre kadar etki göstermeyeceğidir. Ayette düğümlerin veya yapılan büyülerin şerrinden değil bu batıl şeylerle insanları kandıran sahtekarların şerrinden bahsedilmesi Kur’an okuruna ilahi bir basiret kazandırmaktadır.
Ukad kelimesi, 'ukde'nin çoğulu olup anlamı düğümdür. Arapçada akıl sözcüğü de ikal kökünden türemiştir. Bu kökten çıkan bir dal olan akıl, toplanan veriyi sağlıklı değerlendirip sebep sonuç ilişkilerini kurarak olayları birbirine bağlayabilme yetisidir. Düğümlere üfleme aslında asılsız sözlerle aklı manipüle edip sağlıklı bağlantılar kurmasını engellemektir.
-----------------------------------------------
وَمِن شَرِّ حَاسِدٍ إِذَا حَسَدَ
5- Ve haset ettiği zaman, hasetçinin şerrinden.
Hased; Rağıb’ın beyanına göre, bir nimeti hak edenden, o nimetin yok olmasını istemektir. Hasetçi nimetin haset ettiğinden alınması için büyük çaba harcar. Kur’an’da bunun örneklerini okumaktayız. Yusuf sûresinde Hz. Yusuf’un abileri tarafından kuyuya atılması bu duygunun tezahürüdür. Haset, kıskançlık yönetilip gıptaya dönüştürülmezse kişiyi kardeş katili bile yapabilir. Bunun bir örneği de Âdemoğullarından olan Habil ve Kabil anlatımıdır Bkz. Maide:27 |