Madem din, insanlık tarihinin başlangıcı olan Adem(a.s) ile başlamış ise insanlığın buna ne kadar muhtaç olduğunu da bize ifade etmiş oluyor. Çünkü Allah, insanı bu fıtrat dini üzere yaratmıştır. “O halde (ey Peygamber ve Peygamber'e uyan) yüzünü samimiyetle ve tamamen bu dine çevir, Allah'ın fıtratına çevir ki O, insanları bu fıtrat üzerine yaratmıştır. Allah'ın yaratması değiştirilemez. İşte doğru din (budur) fakat insanların çoğu bilmezler.” (Rum, 30) Bundan da anlaşılıyor ki insanlık, bu fıtrat dinine muhtaçtır. İnsanlığı da buna muhtaç halde yaratan Allah’ tır. Yarattı ki bunun ile imtihan etsin: '' Allah, yaptıklarından sorulmaz fakat insanlar yaptıklarından sorulurlar.” ayetince biz, Allah; neden bizi bu dine muhtaç yarattın, diye sormaya hakkımız yoktur. Bizim yaratıldığımız hakikate göre hareket etmemiz vardır. Üzerinde yaratıldığımız hakikat ise fıtrat dini sorumluluğudur. Elbette üzerinde yarattığı fıtrat dinini taşıyabilecek bir donanım ile bizi Rahman donatmıştır. Peygamber (a.s) şöyle buyurmuştur:” Her doğan İslam fıtratı üzere doğar.” sözü Allah, (c.c) bizi fıtrat dinine uygun bir tarzda yarattığını açık bir şekilde göstermektedir. Ve yine bu hakikati Kur'ân şöyle aktarır: “ Biz, hiçbir nefse taşıyamayacağı yükü yüklemeyiz.” ayetinin gereğince de biz, üzerinde yaratıldığımız vahiy dinine ayarlı yaratılmışızdır. Bir Müslüman olarak da buna teslimiyet göstermeliyiz. Çünkü buna karşı tavır alanlar, Kur'ân 'da şöyle anlatılırlar: “ Ve dediler ki bizim kalplerimizde senin çağırdığın şeye karşı bir kapalılık ve kulaklarımızda da bir ağırlık vardır.” ( Fussilat, 5) Hakka yanaşmayan, fıtrat dininden kopanlar aslında mazereti yaratılaşa atıyorlar yani şöyle diyorlar: ''Ne yapalım, Allah; bizim yaratılışta kalbimizi vahye kapatmış ve kulaklarımıza da onu işitmeye engel bir ağırlık koymuştur, bizim suçumuz ne ?'' gibisinden. Bu sözleri, onlar için elbette mazeret olmaz; çünkü Allah, açık bir şekilde biz, sizi fıtrat dinine ayarlı yarattık buyurmaktadır. Peki fıtrat dinine uygun yaratılan insanoğlunu, bu dinden uzaklaştıran şey nedir? İnsanı fıtrat dininden koparan faktörler çoktur ve bu faktörlerin başında da dünyaya aşırı bağlılık yatmaktadır. Bu potansiyel tehlikeye dikkat çekmek için Rabbimiz şöyle buyurur:” Bilin ki (ey insanlar!) Bu dünya hayatı, sadece bir oyundan, geçici bir eğlence ve güzel bir gösteriden, birbirinizle büyüklük yarışı(na girişmenizden) ve daha çok servet ve çocuk sahibi olma hırsın(ız)dan ibarettir. Bu (dünya)nın durumu, (hayat getiren) yağmurun hikâyesine benzer: Yağmurun yeşerttiği bitki, toprağı ekenlere sevinç verir; ama sonra kurur ve sen onun sarardığını görürsün; sonunda toprak haline gelir. Ama öteki dünyada (insanın durumu ile ilgili ebedi hakikat açıkça ortaya çıkacaktır). (Ya) şiddetli azap, yahut Allah'ın bağışlayıcılığı ve hoşnutluğu, çünkü bu dünya hayatı, kendini kandırmanın zevkin(i tatmak)tan başka bir şey değildir. (Hadid, 20 ) işte bu hakikatin ışığında anlıyoruz ki Mekke müşrikleri başta olmak üzere; insanlığın büyük bir kısmını fıtrat dininden kopararak, ruhsuz bir hale cesede ve maddeye çeviren, ruhundan koparılan bir dünyadan başkası değildir. Mekke müşrikleri, kendilerini İbrahim (a.s)'a nispet etmelerine rağmen neden hakikatten uzaklaştıklarını zannediyorsunuz? Çünkü hakikati kabul etmeleri bütün putları bırakıp, bir Allah'a teslimiyetlerini gerektiriyordu. Bütün putları bırakmak demek; putlara getirilen saf altınları bırakmak, rantı, makamı, saltanatı bırakmak demekti. Görüldüğü gibi Mekke müşrikleri, şirke götüren yani onların fıtrat dininden uzaklaşmalarının kökeni dünya ve içindekilerdir. İşte insanlık ailesinin genelinin içine düştüğü durum bu dünyalaşanlar; vahiyden koparak maddeyi, hevâ ve hevesi ilahlaştırdılar.
|