فَإِن زَلَلْتُمْ مِّن بَعْدِ مَا جَاءتْكُمُ الْبَيِّنَاتُ فَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ

209- Hakikatin apaçık belgeleri size geldikten sonra şayet siz yine (Haktan) kayarsanız biliniz ki hiç şüphesiz Allah her şeye gücü yeten, hükmünde tam isabet edendir. (Bakara:209)



.





KIRAAT, TERTİL VE TİLAVET

LUĞAVİ ÇERÇEVE

 KIRAAT: قرأ  Kelimesinden türemiş, sülasi mücerret  bablardan فَعَلَ- يَفَلُ- فِعَالَةً vezninden türeyen bir mastardır. Manası : Toplamak, cem etmek, bir araya getirmek demektir. قراءة الكتاب: هي النطق بكلماته Kitabı kıraat etmek, onun harflerini bir araya toplayarak okumaktır. Bundan dolayı kıraat ise harfleri bir araya getirerek kelimeleri veya kelamı okumaktır.  Kıraat kelimesi, على harfi cer-i ile kullanılırsa Kuran-ı Kerim'i dikkatle ve mütelaa ( tilavet ) ederek okumak manasına gelir.                                           أقرأ: Bir şeyi okutmak; إستقرأ: bir şeyi  okumayı, araştırmayı istemek; قرء:  kadınların temizlik dönemine denir. Kadının temizlik döneminde akan kan, vücutta toplanmaya başlandığı için kadının bu haline قرء  denmiştir. قرّاء : Kuran'ın çokça okuyan manasında mubelağalı ism-i faildir.   قرية : Şehir demektir. Çünkü şehre, karye denmesinin sebebi insanların toplandığı yer olmasından dolayıdır. القران:  قرءKökünden gelen ve فعلان vezninde mübalağa anlamını ifade eden bir kalıp القران şeklinde gelir. Çokça okunan kitap demektir.

TERTİL: رتل Kelimesinden türeyen ve رتل - يرتل - ترتيلا şeklinde تفعيل babından bir mastar olan bu kelime; bir şeyi ara vermeden, kesintisiz bir şekilde diğerini takip ederek tane tane dizmek manasına gelir. Dişleri düzgün olup, iyice dizilmiş adama رجل رَتِل السنان  denir. أرتال: Tren demektir; çünkü vagonlar düzgün bir şekilde birbirini takip ettiği için trene bu isim verilmiştir. Kuran'ı tertil etmek, onun manalarını düzgün bir şekilde, düşünce süzgecinden geçirmektir.

TİLAVET: تلو Kelimesinden türeyen ve فَعَلَ- يَفَلُ- فِعَالَةً vezninden türeyen bir mastardır. Manası: Arasına kendilerinden olmayan, herhangi bir şeyi bulundurmadan, birinin diğerini takip etmesi anlamına gelir. Bazen bu takip, cisimde bazen hükümde ve okumada olur. Ayın güneşi takip etmesi cisimde tilavet, Müminin emirlere uyması hükümde tilavet , okunanı veya yazılanı takip etmek ise lafızda tilavettir.

NAZARİ ÇERÇEVE

KIRAAT: Toplamak manasına gelmesi hasebiyle sadece bir harfi seslendirmek, kıraat değil telaffuzdur. Telaffuz veya lafız; ağızdan çıkan manalı veya manasız tüm şeylere denir. Fakat kıraat ise en azı kelime, en fazlası kelam olan bir lafızdır. Anlamsız,  anlamını bilmek demiyorum, herhangi bir şey kıraat olmaz. Bundan dolayı lafzın kıraati, lafzın tertili ve lafzın tilaveti olur. Çünkü lafız; umum kıraat, tertil ve tilavet ise husustur. Her  kıraat, tertil ve tilavet lafızdır. Fakat her lafız kıraat, tertil ve tilavet olamayabilir. Kıraatin içinde mutlaka toplamak manası vardır. Şehre, karye denmesinin sebebi de budur.Çünkü şehir insanları, kendi çatısında topladığı için karye yani kıraat denmiştir. Kuran-ı Kerim ise kendinden önceki kitapların meyvesini kendisinde cem edip, topladığı için adına Kuran denmiştir.       Tüm insanların kurtuluşta birleşip, toplandıkları tek kaynak kitap Kuran olduğu için Kuran ismini قرء kökünden gelen ve فعلانvezninde mübalağa anlamını ifade eden bir kalıp القران şeklinde gelir . Kıraat kelimesinin içinde mutlaka anlamak vardır, denilir. Fakat bu çokta tutarlı değildir. Kıraatin olduğu lafızda mutlaka anlam vardır, denilir ise bu doğrudur. Fakat her kıraatta bir anlama vardır, denilir ise işte bu çok tutarlı değildir.Çünkü insanlar, Kuran'ın manasını bilmeden harflerini bir araya getirerek, Kuran'ın kelimelerini ve kelamını ezberleyip veya ezberlemeden okudukları zaman; biz bu kimselere kari  ve ya kurra diyoruz. Her kari, okuduğunun manasını biliyor mu? Tabi ki hayır. Buna rağmen biz, o kimse için kurra ve kari diyoruz. Kıraaat için manasını bilmek şart değil, lafzını bilmek veya hafızada tutmak şarttır. Bundan dolayı kıraat; esasta lafzı okumaktır , manayı değil. Eğer hem lafızı hem de manası okunur ise bu hem kıraat, hem de tertil olmuş olur ki en güzel kıraat şekli budur. En güzel kari veya kurra bu kimsedir. Çünkü Rabbimiz, kendi kitabında bu hakikate atfen şöyle buyurur: وَقُرْآَنًا فَرَقْنَاهُ لِتَقْرَأَهُ عَلَى النَّاسِ عَلَى مُكْثٍ وَنَزَّلْنَاهُ تَنْزِيلًا " Kuran'ı biz ayırdık ki sen onu insanlara dura dura okuyasın diye." bu ayet bize kıraatti düşüne düşüne yerine getirmemizi tavsiye ediyor. İmam Ali'nin dediği gibi:  الا لا خير في قراءة ليس فيها تدبر و لا  في عبادة ليس فيها فقه  "İçinde düşünmenin olmadığı bir kıraatte hayır yoktur ve içinde fıkhın olmadığı, yani anlayışın olmadığı bir ibadette de hayır yoktur."  Bize düşen, esasta böyle bir okuyuşu gerçekleştirmek ve böyle bir kıraatin yapılması için insanları teşvik etmektir. Çünkü Kuran; lafzı, manası ve maksadı ile mükemmeldir. Lafzı kıraat, manası tertil, maksadı ise tilavettir. Kıraat ve tilavet arasındaki fark:

الفرق بين التلاوة و القراءة أن التلاوة لا تكون في الكلمة الواحدة. و القراءة تكون فيه. تقول قرأ فلان إسمه و لا تقول تلا إسمه .    و ذلك أن أصل التلاوة من قولك تلا الشي ؤ الشي ء يتلوه إذا نبعه

"Tilavet, bir tek kelime için kullanılmaz; fakat kıraat bir tek kelime için kullanılır. Mesela sen dersin ki ben filanın ismini okudum; ama sen, ben filanın ismini tilavet ettim diyemezsin çünkü; tilavette asıl olan bir şeyin, bir şeyi takip etmesidir. Bir şeyin, bir şeyi takip etmesi onu tilavet etmesidir."

TERTİL: Bazı şeyleri görünür şekilde, en uygun düzen içinde ve acele etmeden bir araya getirmek anlamına gelir. ( Lisanul Arap) Bir metnin okunuşu ile ilgili olarak kullanıldığında ise anlamını düşünce süzgecinden geçirmek, sakin ve ölçülü bir okumayı anlatır. Tertil; mana, kıraat lafız, tilavet ise maksada atıftır. Mutlak manada anlamının içinde bulunduğu okuma şekline tertil, denir. Her tertil, kıraattir; fakat her kıraat tertil olmaya bilir. Kıraat için lafız, tertil için anlam, tilavet için ise yaşam şarttır.

TİLAVET: Bir şeyi aralarına, kendinden olmayanı almaksızın, birinin diğerini takip etmesi anlamına gelen tilavet; Kuran'a atfedildiğinde iki manaya ihtimal taşır. 1) Hükümde tilavet 2)Kıraatte tilavet Fakat biz bunlar içerisinde Kuran'da sıkça bahsedilenin birincisi olduğunu görüyoruz. Çünkü Kuran'ı tilavet etmek farzdır. إِنَّ الَّذِي فَرَضَعَلَيْكَ الْقُرْآَنَ لَرَادُّكَ إِلَى مَعَادٍ" Kuran'ı sana farz kılan Allah, elbette seni döneceğin yere döndürecektir." Bu ayette farz kılınan Kuran'ın lafzı mı, manası mı,  yoksa Kuran'ın hayata taşınması  yani hükmünü tilavet mi? Bu fakir kardeşinizin, delillerden edindiği ilme göre buradaki farziyyet; Kuran'ın hükmü, tilaveti olduğudur. Yine başka bir ayette;  أُمِرْتُ أَنْ أَكُونَ مِنَ الْمُسْلِمِينَ  وَأَنْ أَتْلُوَالْقُرْآَنَ       " Ben, Kuran'ı tilavet etmek ile emrolundum."  Emrin,  Kuran'ı yaşamaya yönelik bir emir olduğu anlaşılmaktadır. Eğer lafzı tilavet olmuş olsa idi o zaman, herkesin Kuran'ı yüzüne okuması farz olurdu. Fakat farz olan; lafzı tilavet değil, manayı hayata aktarmaktır. Zaten bu ayetin ilk muhatabı peygamberdir. Peygamberimizin ise okuma yazması olmadığından, Kuran'ı yüzüne okuma emrini, yani lafzı tilaveti nasıl gerçekleştirebilir ki? Peygamberin de Kuran'da emredilen bir şeyi yapmaması mümkün değildir. Ya Peygamberimize okuma yazması vardı diyeceğiz ve  Kuran'ın ilk muhatabı peygambere farz kılınan, lafzı tilaveti herkese farz kılacağız ya da ayetin hükmünü peygamberimize hasredip; lafzı tilavet Peygamber'e farz, diğer vahyin muhataplarına sünnettir  demek zorunda kalacağız ki bu da bizim takip ve tasvip ettiğimiz bir yol değildir. Çünkü herkes, vahyin muhatabıdır.Bundan dolayı Kuran'ı tilavet etmek,herkese farz ise bu lafzı tilavet değil, hükmü tilavet etmektir.  Rağıp El İsfihani: '' Kuran'ı tilavet etmenin, onun içindeki emir ve nehiylere; teşvik ve korkutmalara ya da böyle olduğu düşünülen şeylere imtisal etmek ve Allah'ın nazil olan kitaplarına uymak, onları takip etmekti.'' diyor. Bundan dolayı her tilavet, bir kıraattir; fakat her kıraat, bir tilavet değildir. (Rağıp,278) Kuran'ı tilavet, onun hükümlerini tilavet etmek olduğunun bir başka delili ise:

الَّذِينَ آَتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَتْلُونَهُ حَقَّ تِلَاوَتِهِ أُولَئِكَ يُؤْمِنُونَ بِهِ وَمَنْ يَكْفُرْ بِهِ فَأُولَئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ

" Kendilerine kitap verdiklerimiz, o vahyi tilavet etmeleri gereken şekilde tilavet ederler. İşte ona iman edenler, onlardır. Her kim; vahyi göz ardı ederse işte onlar, hüsrana uğrayanların ta kendileridir."  Bu ayet bize; vahye iman edenler onu tilavet edilmesi gereken şekilde tilavet edenlerdir, diyor. Şimdi eğer bu lafzı tilavet etmek olsaydı, Kuran'ı hayatına rehber edinmemiş; fakat  kıraatı ile insanları ağlatan kimseler, vahye iman eden kimseler olmaları gerekirdi. Bunun böyle olmadığı ise açık bir hakikattir. O zaman bu ayetteki Kuran'ı tilavet etmek, Rağıp El-İsfahan'in dediği gibi; hükmü tilavettir, lafzı değil. Çünkü hükmünü tilavet edenler, yani vahyin hükmü ile kendilerinin arasına yabancı herhangi bir şeyi sokmaksızın vahye ittiba edenler, işte onlardır gerçekten vahye iman edenler. Tüm bu hakikatlerle beraber: Kuran'ı kıraat, lafza; Kuran'ı tertil, manaya; Kuran'ı tilavet ise maksada yani yaşama atıfta bulunduğunu anlıyoruz. ''Ben, Kuran'ı yaşamakla emir olundum.''  Kuran'ı yaşamaları gereken şekilde yaşayanlar, ona iman edenlerdir. Şeklinde daha güzel anlaşılır oluyor. Zaten Kuran'ı okumaya yönelik tüm emirler, maksada bakıldığında Kuran'ı yaşamak manasına geldiğini anlarız. Çünkü  Kuran'ı okumaktan maksat onu yaşamaktır. Okumak ise maksada götüren bir araçtır. Bizi, maksadımıza ne götürüyor ise bizim için o da maksat kadar önemlidir.

KURANİ ÇERÇEVE

KIRAAT: Kuran-ı Kerim'de kıraat kelimesinin geçtiği yerlerde genel olarak lafza atıf yapılmıştır.

فَاقْرَءُوا مَا تَيَسَّرَ مِنَ الْقُرْآَنِ

لَا تُحَرِّكْ بِهِ لِسَانَكَ لِتَعْجَلَ بِهِ (16) إِنَّ عَلَيْنَا جَمْعَهُ وَقُرْآَنَهُ (17) فَإِذَا قَرَأْنَاهُ فَاتَّبِعْ قُرْآَنَهُ (18) ثُمَّ إِنَّ عَلَيْنَا بَيَانَهُ

وَإِذَا قُرِئَ الْقُرْآَنُ فَاسْتَمِعُوا لَهُ وَأَنْصِتُوا لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ

وَإِذَا قُرِئَ عَلَيْهِمُ الْقُرْآَنُ لَا يَسْجُدُونَ

فَإِذَا قَرَأْتَ الْقُرْآَنَ فَاسْتَعِذْ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ (98) إِنَّهُ لَيْسَ لَهُ سُلْطَانٌ عَلَى الَّذِينَ آَمَنُوا وَعَلَى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ (99) إِنَّمَا سُلْطَانُهُ عَلَى الَّذِينَ يَتَوَلَّوْنَهُ وَالَّذِينَ هُمْ بِهِ مُشْرِكُونَ

وَإِذَا قَرَأْتَ الْقُرْآَنَ جَعَلْنَا بَيْنَكَ وَبَيْنَ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآَخِرَةِ حِجَابًا مَسْتُورًا (45) وَجَعَلْنَا عَلَى قُلُوبِهِمْ أَكِنَّةً أَنْ يَفْقَهُوهُ وَفِي آَذَانِهِمْ وَقْرًا وَإِذَا ذَكَرْتَ رَبَّكَ فِي الْقُرْآَنِ وَحْدَهُ وَلَّوْا عَلَى أَدْبَارِهِمْ نُفُورًا

TERTİL:  Kuran'ı Kerim'de iki yerde geçen tertil kelimesi;  geçtiği yerlerde mana olarak düzgün, tane tane, parça parça ve peyderpey manasını ifade etmektedir.

وَرَتِّلِ الْقُرْآَنَ تَرْتِيلًا

وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لَوْلَا نُزِّلَ عَلَيْهِ الْقُرْآَنُ جُمْلَةً وَاحِدَةً كَذَلِكَ لِنُثَبِّتَ بِهِ فُؤَادَكَ وَرَتَّلْنَاهُ تَرْتِيلًا

 

TİLAVET: Tilavet kavramı Kuran'da hem kıraatten hem de tertilden daha fazla kullanılmış bir kelimedir. Çünkü; hem hükmi hem de lafzi olarak kullanılmıştır. Hükmi olarak kullanıldığı yerler; Kuran'ı takip etmek, ona uymak manasını ifade eder ki tilavetten asıl murat da budur. Lafza atfen kullanıldığı yerlerde ise genel olarak vahyin ilk muhatabı Peygamberimiz, büyük bir ihtimalledir ki Kuran'ı yüzüne okumayı bilmediği için Kuran'ı tilavet etmiştir. Kuran'da en çok kullanım tilavet kelimesi ile gelir. Yani lafzı imla (kağıttan değil de ağızdan söyleyerek okumak) ile etmektir.

Kuran'ı tilavet etmenin, onun hükümlerini tilavet etmek manasına geldiği yerler:

أَفَمَنْ كَانَ عَلَى بَيِّنَةٍ مِنْ رَبِّهِ وَيَتْلُوهُ شَاهِدٌ مِنْهُ وَمِنْ قَبْلِهِ كِتَابُ مُوسَى إِمَامًا وَرَحْمَةً أُولَئِكَ يُؤْمِنُونَ بِهِ وَمَنْ يَكْفُرْ بِهِ مِنَ الْأَحْزَابِ فَالنَّارُ مَوْعِدُهُ فَلَا تَكُ فِي مِرْيَةٍ مِنْهُ إِنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يُؤْمِنُونَ

وَالشَّمْسِ وَضُحَاهَا (1) وَالْقَمَرِ إِذَا تَلَاهَا

الَّذِينَ آَتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَتْلُونَهُ حَقَّ تِلَاوَتِهِ أُولَئِكَ يُؤْمِنُونَ بِهِ وَمَنْ يَكْفُرْ بِهِ فَأُولَئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ

أُمِرْتُ أَنْ أَكُونَ مِنَ الْمُسْلِمِينَ  وَأَنْ أَتْلُوَ الْقُرْآَنَ

Kuran'ı tilavet etmenin lafzı tilavet etmek manasına gelen yerler:

وَقَالَتِ الْيَهُودُ لَيْسَتِ النَّصَارَى عَلَى شَيْءٍ وَقَالَتِ النَّصَارَى لَيْسَتِ الْيَهُودُ عَلَى شَيْءٍ وَهُمْ يَتْلُونَ الْكِتَابَ كَذَلِكَ

وَسِيقَ الَّذِينَ كَفَرُوا إِلَى جَهَنَّمَ زُمَرًا حَتَّى إِذَا جَاءُوهَا فُتِحَتْ أَبْوَابُهَا وَقَالَ لَهُمْ خَزَنَتُهَا أَلَمْ يَأْتِكُمْ رُسُلٌ مِنْكُمْ يَتْلُونَ عَلَيْكُمْ آَيَاتِ رَبِّكُمْ وَيُنْذِرُونَكُمْ لِقَاءَ يَوْمِكُمْ هَذَا قَالُوا بَلَى وَلَكِنْ حَقَّتْ كَلِمَةُ الْعَذَابِ عَلَى الْكَافِرِينَ

أَتَأْمُرُونَ النَّاسَ بِالْبِرِّ وَتَنْسَوْنَ أَنْفُسَكُمْ وَأَنْتُمْ تَتْلُونَ الْكِتَابَ أَفَلَا تَعْقِلُونَ

Sonuç olarak insan, vahyi kıraat edebilir; fakat önemeli olan tertil etmektir. Tertil edebilir; fakat önemli olan Kuran'ı hükmi tilavet etmektir. Hükmi tilavetin olmadığı bir yerde ne kıraat ne de tertilin insana faydası olmaz. Çünkü tüm kırat ve tertiller, insanı hükmi tilavete götürmek içindir. Yaşanmayan bir Kuran'ın okunması veya üzerinde düşünülmesinin  insana ne faydası var ki? Allah, Kuran'ı ne sadece okunsun ve ne de sadece üzerinde derin derin düşünülsün diye göndermemiştir. Allah, vahyi sadece ve sadece hayat ve yaşam kitabı olsun diye göndermiştir.

وَبِالْحَقِّ أَنْزَلْنَاهُ وَبِالْحَقِّ نَزَلَ وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا مُبَشِّرًا وَنَذِيرًا

تَنْزِيلُ الْكِتَابِ مِنَ اللَّهِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ (1) إِنَّا أَنْزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ فَاعْبُدِ اللَّهَ مُخْلِصًا لَهُ الدِّينَ (2) أَلَا لِلَّهِ الدِّينُ الْخَالِصُ

ذَلِكَ بِأَنَّ اللَّهَ نَزَّلَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ وَإِنَّ الَّذِينَ اخْتَلَفُوا فِي الْكِتَابِ لَفِي شِقَاقٍ بَعِيدٍ

تِلْكَ آَيَاتُ اللَّهِ نَتْلُوهَا عَلَيْكَ بِالْحَقِّ

إِنَّا أَنْزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ لِتَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ بِمَا أَرَاكَ اللَّهُ وَلَا تَكُنْ لِلْخَائِنِينَ خَصِيمًا

İbret olmaz bize, her gün okuruz ezberde,

Yoksa hiç mana aranmaz mı bu ayetler de?

Lafzı muhkem  yalnız anlaşılan Kuran'ın,

Çünkü kaydında değil hiçbirimiz mananın.

Ya açar Nazmı Celil'in bakarız yaprağına,

Yahut üfler geçeriz bir ölünün toprağına,

İnmemiştir hele Kuran şunu hakkı ile bilin!

Ne mezarlıkta okumak ne de fal bakmak için.

 

Rabbim, bizleri kulluk kitabımız olan Kuran'ı çokça okuyan, okuduğunu anlayan, anladığını yaşayan; kıraat, tertil ve tilavet üçlüsünü yerine getirerek sana kulluk yapan kullarından kıl! Kuran'ı lafızdan, manadan ve hayattan koparmaktan sana sığınırız. Yanlış yaptık, hata ettiysek sen; hatalarımızdan dolayı bizi muaheze etme! Bizi bağışla, bize merhamet et ve bizi peygamberlerle, sıddıklarla , şehitlerle ve salihlerle beraber kıl!  Amin.

 
Eklenme Tarihi : 11.12.2013 13:30:47
Okunma Sayısı : 16205