وَاتَّقُواْ يَوْماً لاَّ تَجْزِي نَفْسٌ عَن نَّفْسٍ شَيْئاً وَلاَ يُقْبَلُ مِنْهَا شَفَاعَةٌ وَلاَ يُؤْخَذُ مِنْهَا عَدْلٌ وَلاَ هُمْ يُنصَرُونَ

48- Artık şu günden korkun ki; O gün, Hiç kimse bir başkası adına zerre kadar bir şey yapamaz ve hiç kimseden şefaat kabul edilmez ve hiç kimseye karşılık fidye de alınmaz. Ve onlara yardım da edilmez. (Bakara:48)



.





ZİLZÂL SÛRESİ

ZİLZÂL SÛRESİ

إِذَا زُلْزِلَتِ الْأَرْضُ زِلْزَالَهَا

1- Arz, o şiddetli sarsıntısı ile sarsıldığında.

Zelzelenin mânası, arka arkaya şiddetli sarsıntıdır. “Zülziletü’l ardu” ifâdesi,yeryüzünün bir kısmında değil, tamamında gerçekleşen şiddetli sarsıntıları anlatmaktadır. Bu depremlerin insanoğlunu çaresiz bırakacağı şöyle ifâde edilmiştir: “Ey insanlar! Rabbinize karşı takva sahibi olun. Muhakkak ki o saatin zelzelesi azîm (boyun büktüren) bir şeydir.” Hac:1

Zelzele Kurân’da, maddî ve manevî sarsıntı olarak kullanılır. Hendek savaşı esnasında yaşananlara âtıfla şöyle denir: “Orada mü’minler imtihan edildiler ve şiddetli sarsıntı ile sarsıldılar.'' (Ahzap:11)

-------------------

وَأَخْرَجَتِ الْأَرْضُ أَثْقَالَهَا

2- Ve arz, ağırlıklarını dışarı çıkardığında.

Sekîl; hafifin zıddı, ağır demektir. Tartılan veya ölçülen her şeyin ağır basanına“sekîl” denir. Miskâl, tartı âletidir. Maddî olduğu gibi manevî anlamda da kullanılır. “Muhakkak ki, biz sana ağır bir hitâp ulaştıracağız.” (Müzemmil:5)

Zilzâl sûresinin 2. âyetindeki arzın ağırlıklarını çıkarması tasviri, olayı daha vurgulu bir şekilde anlatmak içindir. Bu tasvirle, depremler sonucu yerkabuğunun kırılma alanlarından erimiş ağır metaller olan lavların yer üstüne çıkması resmedilir. Benzer tasvir bu âyetlerde de karşımıza çıkar: “Ve yeryüzü dümdüz hâle getirildiğinde… Ve içindeki her şeyi dışarı atarak boşaldığında.”(İnşikâk:3-4)

Çarpan büyük bir asteroidin (Karia) depremleri tetiklemesi (Zilzal) ve yerkabuğunun bir mağma havuzuna dönmesi (İnşikâk) sonucunda canlılığın bitmesiyle yeryüzünün dümdüz olduğu Kur’an’da tasvir edilmektedir.

-------------------

وَقَالَ الْإِنسَانُ مَا لَهَا

3- Ve İnsan der ki: “Ne oluyor buna?”

“El-insan”kelimesinin başındaki marifelik edatı, aynı Asr sûresindeki ''el-insan'' ifâdesinde olduğu gibi “istiğrak” anlamına alınarak tek bir insan anlamında değil“insanlar” olarak anlaşılmalıdır. (Bkz. Kurtubî)

Son saat, dünyanın alışılagelmiş rutininin bozulduğu, insanların şaşkın bir hâlde ne yapacaklarını bilmedikleri bir felâket ve sondur. (Bkz. Hac:2) Yeniden kıyam için gerçekleşecek bu yıkım ilk üç âyette birinci sahne olarak anlatılmış ve sonrasında, Kurân’ın din veya hesap günü dediği âhiret hayatı başlamıştır.

-------------------

يَوْمَئِذٍ تُحَدِّثُ أَخْبَارَهَا

4- O gün haberlerini anlatacak.

Âyette arz, yer kabuğunun yapılanlara şahitliğinden bahsediliyor. Arzın konuşması; Arzdan yaratılanların konuşması şeklinde anlamakta mümkündür. “Sizi arzdan yaratan O'dur" (Hud:61) Her maddenin bir hafızası olduğunu şu an bilmekteyiz. Ayrıca Fussilet 20 ve 21. âyetlerde uzuvlarında ihbarından bahsedilir. ''Ve onlar (ateşe) yaklaştıklarında, kulakları, gözleri ve derileri onlara karşı tanıklık yapacak ve onların (yeryüzünde) yaptıklarını anlatacaklar ve kendi ciltlerine (uzuvlarına): 'Niçin bizim aleyhimize şahitlik ettiniz?' dediler. (Onlar da) dediler ki: 'Bizi, her şeyi söyleten Allah söyletti.' Sizi ilk defa O yarattı ve O’na döndürüleceksiniz.” (Fussilet:20-21)

Allah kişinin uzuvlarını bile konuşturmaktadır. Benzer bir kullanım şu âyette de karşımıza çıkar: “O gün onların ağızlarını mühürleriz; yaptıklarını bizlere elleri anlatır, ayakları da şahitlik eder.” Yasin:65

-------------------

بِأَنَّ رَبَّكَ أَوْحَى لَهَا

5- Rabbinin ona vahyetmesi ile.

Vahyetmek; gizlice, farkında olmadan fısıldamak, bilgilendirmek ve âşikâr olmadan yapacakları emretmektir. Arıya vahyedilmesi veya yedi kat göğe emrinin vahyedilmesinde olduğu gibi.

Burada kişinin leh veya aleyhinde gelişecek olan ihbârın Rabbinin vahyetmesi ile olacağı anlatılmaktadır. Yani uzuv sahibi, farkında dâhi olmadan bir anda uzuvlarının dile gelmesi resmedilir. Sadece uzuvlar haber vermez, aynı zamanda iyi veya kötü yapılan her şey, zerre kadar bile olsa görsel olarak da izlettirilir.

  -------------------

يَوْمَئِذٍ يَصْدُرُ النَّاسُ أَشْتَاتًالِّيُرَوْا أَعْمَالَهُمْ

6- O gün insanlar, amellerinin gösterilmesi için ayrı ayrı bir araya gelirler.

Eştât;“çeşit çeşit, ayrı ayrı, dağınık ve perişan” gibi anlamlar taşıyan “şettun”kelimesinin çoğuludur. Yesduru, toplanacaklar demektir. Sudur, vürud’un zıddıdır. Vürûd, suya gitmek; sudur da, sudan dönmektir. Diğer deyişle, “vârid”gelen, “sâdir” giden demektir. Sosyal hayatın içinde insan kimler ile temas etmiş, insanın kimlere hakkı geçmiş ise hesaplaşma için onların bir araya gelmesi ve dünyada yapılanların gösterilmesinden, yani o anlara, hatıralara geri dönülmesinden bahsedilir: “Sûra üflendiği gün artık siz bölük bölük geleceksiniz.” (Nebe:18) Bu bölükler, büyük ihtimalle aynı hayatı paylaşırken birbirine hakkı geçenlerdir.

-------------------

فَمَن يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ خَيْرًا يَرَهُ

7- Artık kim zerre kadar hayır işlerse onu görür.

Hayr;istenilen, arzu edilen, değerli, dünya ve âhirette faydalı, yarayışlı olan her şeydir. Hayrın zıddı şerdir. Zerre; güneş ışığında görülen, havada uçuşan toz parçacıkları şeklinde tarif edilmiştir. Rivâyete göre, İbni Abbas elini toprağa sokmuş, kaldırmış; sonra üflemiş ve: “İşte bunlardan her biri bir zerredir.”demiştir. İkisi de azlığa meseldir. Sorumluluğun en az derecesi, beşerî hissin en küçük ölçüsü ile ifâde edilmiştir. Asıl maksat ise, en küçük bir hayır veya şerrin bile Allah katında kaybolmayacağını bildirmektir. Bu hassasiyet gereği“Şüphesiz Allah, kimseye zerre kadar (miskâle zerretin) haksızlık yapmaz…”(Nisâ:40)

-------------------

وَمَن يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ شَرًّا يَرَهُ

8- Ve kim zerre kadar şer işlerse onu görür.

Şer;sözlükte, istenmeyen, arzu edilmeyen, her açıdan kendisinden kaçınılan şey demektir. Şer; iblise, cehenneme, beşerlere, belâlara ve hastalıklara izâfe edilir; ancak asla Allah’a izâfe ve isnat edilerek kullanılmaz. Bu âyetlerde herkese amellerinin karşılığı verilecek denilmek yerine, herkes amellerini görecek (yerahu) denilmektedir. Yani bu âyetler ödül ve ceza ile ilgili değildir. Zaten 6. âyette insanların yaptıklarını görmeleri için toplanacakları bildiriliyordu. Yapılanları görüp hesaplaşıldıktan sonra ödül veya ceza belli olacaktır.

Bir rivâyete göre Sa’saa b. Naciye, Allah'ın Resûlü'ne gelerek ondan kendisine âyet okumasını istemiş, Allah'ın Resûlü ona bu âyeti okumuştur. Sa’saa: “Eğer ben zerre ağırlığı kadar bir kötülük işleyecek olursam, onu göreceğim ha! Bana bu kadarı yeter, bana bu kadarı yeter!” diyerek titrek bir ses ile oradan uzaklaşmıştır. (Kurtubî)

Rabbim,zerre kadar da olsa  şerden uzak duran muttakîlerden eylesin bizleri!

-------------------

 


 
Eklenme Tarihi : 8.10.2018 00:44:34
Okunma Sayısı : 3863