İHLAS SÛRESİ
قُلْ هُوَ اللَّهُ أَحَدٌ
1- De ki: “O Allah’tır, Ehad’dır.”
''El-Ehad'', mutlak ve sonsuz tek manasında iken ''Vahid'', bir demektir. ''Ehad'' ile“Vahid”, aynı kökten gelmelerine rağmen anlam farkları olan iki esmadır. Bu farkların en önemlileri şunlardır: Vahid, ehad’a dâhildir, ancak ehad vâhid’e dâhil değildir. Bu sebeple her vahid, ehad anlamına gelmez. Vahid ispatta, ehad ise nefiyde kullanılır. Meselâ “Bir adam gördüm” cümlesinde “vahid”; “Hiçbir kimse görmedim” cümlesinde ise “ehad” kelimesi kullanılır. Ehad, Allah’ın zatı, Vahid ise sıfatları bakımından bir olduğunu gösterir. “Ve Biz, her şeyden çift yarattık. Umulur ki böylece siz tezekkür edersiniz.” Zariyat: 49 Her ne ki yaratılmıştır o çifttir, yalnız Yaratan tektir.
----------------------------------
اللَّهُ الصَّمَدُ
2- Allah Samed’dir!
Es-Samed, her şeyin dayandığı ilk sebep ve son gaye, her şey zatına dayanan, zatı hiçbir şeye dayanmayan, hiç ihtiyacı olmayıp tüm ihtiyaçları gideren manalarına gelmektedir. Es-Samed ismi, taşıdığı çift boyutlu mana ile hem zata, hem fiile bakar. Birinci mana hiçbir şeye muhtaç olmayan, hiçbir şeye dayanmayan, parçalanmayan bütün iken diğer manası ise her şeyin kendisine dayandığı, herkesin kendisine muhtaç olduğudur. Sumde, toprakta yerleşmiş çok büyük ve sert kaya demektir. Bu kaya, hiçbir şeye dayanmadan durduğundan Samed’e hiçbir şeye ihtiyacı olmayan denmiştir. Ayrıca bir ve bütün oluşundan parçalanmaz, dağılmaz manalarını da veren olmuştur. Bağlam ile düşündüğümüzde Allah bir eşe ve evlada ihtiyaç duymayan tekliğin hakkını verendir. Ehad, nekira olarak gelmiştir, azamet içerir. Allah’ın zatına mahsus olan bu tekliği, kulun tam olarak kavrayamayacağına delâlet eder. Samed’in marife olarak gelmesi tahsis ifade eder. Cümleye “yalnızca Allah Samed’dir” vurgusu katar. Es-Samed ismi, tanrının bir şeye girdiği (hulul) veya bazılarının tanrıyla birleştiği (ittihad) türünden her türlü akidevî sapmayı kökten ret eder.
----------------------------------
لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْ
3- O, doğurtmadı ve doğurulmadı.
Öncelikle bu sûrenin, “De ki” ile başladığı için bir soru üzerine indiği anlaşılmaktadır. Bu sorunun, cevabı sûrenin muhtevasından ve dinler tarihinden anlaşılmaktadır. Müşriklerin Kabe’ye koydukları her putun bir kabilesi ve dayandığı bir geçmişi vardı. Ayrıca müşrikler meleklere Allah’ın kızları, Yahudiler Üzeyr’i Allah’ın oğlu, Hristiyanlar da Meryem oğlu Mesih’in Allah’ın oğlu olduğunu iddia ediyorlardı. Bu sûre tüm bu sapık görüşlere bir reddiye olarak tevhid/ihlas sûresi ismi ile anılmıştır. (Bzk. Tevbe: 30 İsra: 40)
Lem telid yerine lem yelid gelmesi Allah’a her tür babalık isnadını önlemeye yöneliktir. Yani doğurtmamıştır, baba olmamıştır. Hz. Üzeyr ve Hz. İsa’nın doğmasına rağmen insanlar tarafından ilah ilan edilse de “bir ilah doğurulamaz, evlat olamaz.”
----------------------------------
وَلَمْ يَكُن لَّهُ كُفُوًا أَحَدٌ
4- Ve sadece O’nun bir dengi, eşi, benzeri yoktur.
Küfüv, kelimesi “vav“lı, “hemzeli” bütün kıraatlerinde aynı manadadır. Bir şeye denk olmayı, eşit olmayı ifade eder. Bu âyette dikkat edilmesi gereken bir husus da, denk olmamanın sadece O’na mahsus olduğunu anlatmak için yapılan vurgudur. Bu vurgu, normal gramer kurallarına göre cümlenin sonunda olması gereken zarf tümlecinin öne alınması sûretiyle yapılmıştır. Yani gramer kurallarına göre ''ve lem yekün ehadun küfüven lehü'' şeklinde olması gereken âyet, zarf tümleci öne alınması ile ''ve lem yekün lehü küfüven ehad'' şekline girmiş ve ''Lehu'' öne alınarak “sadece O’nun” anlamını kazanmıştır.
----------------------------------
|