وَاذْكُرُواْ نِعْمَتَ اللّهِ عَلَيْكُمْ وَمَا أَنزَلَ عَلَيْكُمْ مِّنَ الْكِتَابِ وَالْحِكْمَةِ يَعِظُكُم بِهِ وَاتَّقُواْ اللّهَ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ

Allah’ın üzerinizdeki nimetini ve size öğüt vermek için indirdiği kitabı ve (ondaki) hikmet'i düşünün. (Ki;) Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun ve iyi biliniz ki, hiç şüphesiz Allah her şeyi bilendir. (Bakara:231)



.





İMAN ve İSLAM

İman ve İslam kavramlarını işlerken aslında dört kavramı tanımaya çalışacağız. İman ve İslam, mümin ve Müslüman çünkü imanın dengi İslam, müminin dengi Müslüman'dır.

LUĞAVİ ÇERÇEVE;  تغير الكلمات تدل على تغير المعان     

Kelimelerin farklılığı manaların farklılığına delalet eder kaidesi gereğince iman ve İslam kavramları temelde biri birinden farklıdır. 

İMAN; أمن kelimesinden türemiş olup إفعال babından bir mastardır. Sülasi mücerret babalardan gelince Manası;  kalbin tüm korkulardan kurtulup, itminan bulup, huzura kavuşmasıdır.  “Kalbin sükûna ermesine kalbin imanı denir.” tıpkı Arapların أمن البلد dediğinde şunu kast etmeleri gibi;    أهله  إطمان به oranın ahalisi orada sükûn, güven ve huzur içinde yaşıyor demeleri gibi.  أمن القلب kalp huzur buldu sükuna erdi demektir. Sülasi mezid bablardan ifal babından mastar olarak gelen الإيمان: Kulun kalbinin Allah'a karşı tam bir sükûn bulup, itminana ermesi ve Allahın tüm emirlerini tasdik etmesidir. Yani imanın akidevi karşılığı; tasdik, ahlaki karşılığı ise güvendir.  İmanın akidevi karşılığı olan tasdikin zıttı küfür. Ahlaki karşılığı olan güvenin zıttı ise korkudur. Tüm korkulardan beri olan ve kullarının sonsuz güven kaynağı sadece المؤمن Allah'tır.

 

İman kelimesinin türevleri;

1) الأمانة: Emanet kelimesi iman kavramının türevlerinden biridir. Manası; akidevi olarak imanın kendisi üzerinde gerçekleşmiş olduğu şeylere emanet denir.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا لَا تَخُونُوا اللَّهَ وَالرَّسُولَ وَتَخُونُوا أَمَانَاتِكُمْ وَأَنْتُمْ تَعْلَمُونَ (27)

" Ey iman edenler Allah'a ve resulüne ve sizlere emanet edilenlere ihanet etmeyiniz." Buradaki emanet imanın kendisi üzerinde gerçekleştiği tüm değerlerdir. Bu türev açısından mümin emanete ihanet etmeyen demektir. Müminin sahip olduğu tüm değerler Allahın ona bir emanetidir. İman Allah’ın bize en büyük emanetidir. İnsandaki imanı tekfir, Allah’ın emanetine ihanettir.

2) الأمنية: Türevlerden biride emniyettir. Emniyet; İman edenin emanetlere ihanet etmemesi durumunda oluşan hayat tarzına ve ya duruma emniyet denir. “Dünyanın en büyük emniyet gücü” müminlerdir. Bu türev açısından mümin, insanlara emniyet ve güven dağıtandır. Eğer kişi bundan mahrum olursa dünyanın tüm emniyet güçlerini toplasanız dahi onu zevkinden, isteklerinden ve arzularından alıkoyamazsınız. Fakat onun başına binlerce emniyet polisi dikeceğinize, yüreğine bir iman polisi dikmeniz ona yeter.

3)الإطمنان : Kalbin huzur bulup sükûna ermesidir. Bu türev açısından Mümin imanı sayesinde en büyük iç huzur ve sükûneti yaşayandır. Zaten “iman; Allah tarafından kulun kalbine konulan cennetin ismidir.”

4) التأمين : Günlük dilde kullandığımız bu kavram bir şeyi bulmak ve tedarik etmek manalarına gelir. Bu kökten kullanılmasının sebebi temin edilen şey insana güven duygusu verir.  Bundan dolayı temin edilemeyen şey korku yaratır ve ise insanı huzursuz eder. Bu türev açısından tüm korkuları gidererek huzur ortamı oluşturmak için insanlığın muhtaç olduğu şeyleri bulup ortaya koyduğu için inan kimselere mümin denilmiştir. Çünkü müminler insanlığın ihtiyaçlarına cevap verebilecek tek zümre ve topluluktur. Müminlerin olmadığı yerde korku ve huzursuzluk vardır.

5) آمين- آمن: Arapçada isim fiil olarak kullanılan bu kelime imanın türevlerindendir. Manası; kabul et veya dualarımıza icabet et olduğu söylense de acizene bu kavram türediği kökle ilişkili olarak kuvvetle muhtemeldir ki ifal babından bir emir olarak آمن şeklinde şu manaya gelir: Ya Rab dualarımızı tasdik et, çağrılarımızı kendi katında doğrula. Çünkü iman tasdik etmektir. Ve ya tefil babından bir emir olarak أمّن manasında gelir. Yani ya Rab dualarımızı kendi dergâhında güvence altına al, dualarımıza korku yaşatma demektir.

6) مؤمن: Yukarıda zikredilen türevlerin manasını kendisinde taşıyan kimseye mümin denir. Yani mümin; mutmain bir kalp ile Allaha inanan, onun öğretilerini tasdik eden, huzur bulan, huzur veren, güvenen, güven duyulan, güven veren ve inandığı değerleri kendisine hayat tarzı haline getirmiş olan kimseye denir.

İSLAM; سلم Kökünden türeyen İslam إفعال babından bir mastardır. Sülasi mücerret olarak manası; Boyun bükme, barış, esenlik ve kurtuluş manalarına gelir. Sülasi mezid olan إفعال  babından mastar olarak gelen الاسلام teslim olmak boyun bükmek anlamlarına gelir. İslam; akidevi olarak insanın boyun büktüğü hükümler sistemine verilen addır. Ahlaki olarak barış, esenlik ve huzur duyulan hayat manasına gelir.

İslam kelimesinin türevleri;

1) تسليمية : Kişinin kendisini koruyup esenlik, huzur ve barış içinde yaşamak için ortaya koyduğu halin ismine teslimiyet denir. Bu türev açısından Müslüman;  Kendisini tüm korkulardan emin kılmak için hakka tam teslimiyeti kendisine ilk edinen kimsedir.

2) – سلامة-سلام : İç ve dış afetlerden, yersiz kaygılardan kurtulmak demektir. سلّمه الله Allah onu tüm belalardan korusun demektir. Bu türev açısından Müslüman; İç ve dış manevi tehlikelerden kendini koruyan, tüm yersiz kaygılardan uzak olan kimseye Müslüman denir. Selam cennetin bir adıdır. Çünkü geçek selamet ancak cennette yaşanır.

3) سليم : Selim bozulmayan, özünü koruyan manasına gelir. Bu türev açısından Müslüman; Bozulmamış bir fıtrata sahip olan ve bu fıtrat üzere yaşayan, kalbini tüm kirliliklerden arındırarak kurtuluşa eren kimsedir.

يَوْمَ لَا يَنْفَعُ مَالٌ وَلَا بَنُونَ (88) إِلَّا مَنْ أَتَى اللَّهَ بِقَلْبٍ سَلِيمٍ (89)

" O gün ne mal ne de evlat fayda vermez. Ancak (fayda veren)  selim (bozulmamış) bir kalp ile Allah'a gelendir."  Yani bozulmamış, fesada uğramamış bir fıtrat ve ya bozulmamış bir kalp ile Allah'a gelen fayda görecektir demektir. Bundan dolayı Müslüman kalbi tüm hastalıklardan beri olan ve fıtratı bozulmayan kimsedir.

4) سِلْمٌ : Barış ve sulh anlamına gelir. İki taraftan her birinin diğerinden gelecek her hangi bir sıkıntıdan salim olmasına verilen addır.  Bu türev açısından Müslüman; Barış ve esenlik dağıtan, insanların elinden ve dilinden selamette kaldığı kişidir.

قَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ الْمُسْلِمُ مَنْ سَلِمَ الْمُسْلِمُونَ مِنْ لِسَانِهِ وَيَدِهِ وَالْمُهَاجِرُ مَنْ هَجَرَ مَا نَهَى اللَّهُ عَنْهُ

Peygamber şöyle buyurdu; “ Müslüman, diğer Müslümanların kendisinin elinden ve dilinden selamette kaldığı kişidir. Muhacir ise; Allah’ın yasak ettiklerinden hicret eden kimsedir. 

5) مسلمان: Yukarıda zikredilen vasıfların tamamını kendisinde bulunduran kimseye Müslüman denir. Yani Müslüman; Allah'a tam bir teslimiyet ile boyun eğerek kalbini kötülüklerden koruyan, selamet bulan ve selamet dağıtan, barışı, hoşgörüyü ve maslahatı kendisine ilke edip hayatını Allah’a teslim eden kimsedir.

NAZARİ ÇERÇEVE;  İman; bir binanın temeli, İslam bu temel üzerine inşa edilen binadır. İman ne kadar sağlam olursa İslam yani amelde o kadar sağlam olur. Çünkü iman Allah'a duyulan güvendir. Kişinin güveni ne kadar kuvvetli ise imanı da o oranda kuvvet bulur. İman kuvvet bulursa amel kalite kazanır. Amel kalite kazanırsa kişi kaliteli bir Müslüman olur. En kaliteli Müslüman Allah'a en derin saygı ile güven duyan ve tüm benliği ile ona teslim olandır. İmandaki zayıflama kişide amel kalitesini düşürür. Amelin kalitesi düşünce insan çok çabuk bozulmaya başlar. Nasıl ki kalitesiz mal çok çabuk bozuluyorsa kalitesiz imanda çok çabuk bozulur ve önlem alınmaz ise kokmaya mahkûm olur. İman kişinin Allah ile yaptığı kalbi bir akittir. Bundan dolayı imana itikat denir. İslam ise bu akdin fiilen uygulanmasıdır. “ İman insanda kalbi bir fiil olarak başlar, daha sonra bu fiil İslam ile bütünleşerek kişide mümin ismine dönüşür. “ Fiil olarak başlayan şeyin kişide isme dönüşe bilmesi için kişi başlattığı fiili sürekli ve devamlı hale dönüştürüp, onu kendisine hayat tarzı haline getirmesi gerekir. Aksi takdirde kişi iman edebilir fakat mümin olamaz. Yani onun imanı sadece bir iddia olur. İşte İslam bu iman iddiasının ispatıdır. İspatlanmayan bir iddia, iddia olmaktan öteye geçemez. Nasıl ki bir mahkeme hâkimi ispatlanmamış bir iddiayı kale almıyor ise, Hâkimler hâkimi olan Allah’ta İslam ile ispatlanmamış bir imanı, kişinin kurtuluşu için kabul etmez. Bu hakikat kur’an da şöyle dile getirilir.

يَوْمَ يَأْتِي بَعْضُ آَيَاتِ رَبِّكَ لَا يَنْفَعُ نَفْسًا إِيمَانُهَا لَمْ تَكُنْ آَمَنَتْ مِنْ قَبْلُ أَوْ كَسَبَتْ فِي إِيمَانِهَا خَيْرًا قُلِ انْتَظِرُوا إِنَّا مُنْتَظِرُونَ (158)

" O gün rabbinin ayetleri geldiğinde bundan önce iman etmeyenin ve iman edip de imanına hayır koymayanın imanı kendisine fayda vermeyecektir. Deki bekleyin durun bende bekleyip duruyorum."  Bu ayette

Bu ayette iman tohum, İslam bu tohumun meyvesine benzetilmiştir. Atılan tohum ziraatçı tarafından ne kadar bakımlı olursa meyvesi de o oranda güzel olur. Fakat atılan tohuma bakım yapılmaz ise o tohum meyve vermez. Meyve vermeyen tohum, fayda vermeyen iman gibidir.  İman ve İslam arasındaki ilişki, tohum ile meyve arasındaki ilişki gibidir. Tohum; meyve değildir. Meyvede; tohum değildir. Fakat ne tohumsuz meyve ne de meyvesiz tohum olmaz. Meyvesiz tohum olsa da bir anlam ifade etmez. Bu hakikate göre iman İslam değildir. İslam da iman değildir. Fakat ne imansız İslam ne de İslamsız iman söz konusu olamaz. İman ve İslam arasındaki ilişki aynı zamanda ruh ve beden ilişkisi gibidir. Ruhsuz beden, bedensiz ruh bir anlam ifade etmez. Mesela; Namazın farz olduğuna inanmak ayrı, namazı kılmak ayrı şeylerdir.              “ Yani inanmadığı halde hayır işleyen ile inandığı halde hayır işlemeyen kimse her iki durumda da kurtuluşu elde edemez.”  Çünkü iman bir sözdür İslam bu sözün ispatıdır. İspatlanmayan söz havada kalır. İman inanca, İslam amele hitap eder. Müslüman amel ettiği için mümin değil, mümin olduğu için amel edendir.”  İnanç ve amel genel olarak bir, özel olarak ayrıdır. Yani her amel iman değildir. Ama genel olarak amellerin tümü ve ya bazı has ameller imana karşılık gelir. Eğer her amel bir iman olsa idi hadlerden ve ceza hukukundan bahsetmemiz gülünç olurdu. Çünkü hadler imanın ihlalinde değil amelin ihlalinde söz konusudur. İmanın ihlali haddi değil, küfrü gerektirir. Kâfirin haddi ise imana gelmesidir. Eğer her amel bir iman olsa idi. Her hangi bir ameli terk eden kâfir olurdu. Artık kurandaki hadlerin ve ceza hukukunun tamamı boş ve anlamsız olurdu.  Mesela;  Zina edenin cezası, hırsızın cezası, zıharın cezası, bir mümini hata ile öldürmenin cezası, yeminlerini bozanların cezası v.b gibi tüm amellerin ihlalinde uygulanan had mümin için söz konusudur, kâfir için değil. Bu hadlerin dünyada iken müminlere uygulanması Allahın rahmet tecellisidir. Çünkü Allah müminin yaptığı bu yanlışın bedelini dünyada ödetiyor ki, mümin ahirete temiz çıkmış olsun. Tüm hadler işlenen günaha bir kefarettir. İman güvenmek ise, İslam da bu güvenli hayatı yaşamaktır. Çünkü Müslüman güvendiği değerleri hayat tarzı haline getirip insanlığa huzur, barış, esenlik ve selamet dağıtandır. Müslüman tüm bunları kendisine ilk edinendir. Esselam olan Allah kendisine huzuru, barışı ve selameti ilke edinmiş olması kullarına sizde bunu ilke edinin anlamına gelir. Rahmeti, selameti, huzuru ve güveni ilke edinmeyenin imanı ve İslam'ı algılamada problemi var demektir.  İman cennetin garanti belgesi, İslam ise bu garanti belgesinin şartlarıdır. İnsan garanti şartlarına uyunca Allahın garanti kapsamına girdiği için ismi mümin yani güvende, garantide olan demektir. Allah müminleri garanti altına almıştır كذالك حَقًّا عَلَيْنَا نُنْجِ الْمُؤْمِنِينَ Fakat biz kimlerin mümin olarak öleceğini gerçek manada bilemeyiz. Bizler garanti şartlarına uyanları zahiren bilir ve ona göre muamele ederiz. Kalplerin özünü sadece Allah bilir. Şimdi soruyorum tüm ışıklar yeşil yandığı (yani kişinin Müslüman olduğunu gösterdiği) halde, insanlara kırmızı ışık (yani küfür ) muamelesi yapmak insanların kalplerine vakıf olmak gibi değil midir? Sinelerin özünü Allah bilir bize düşen zahiren hükmetmektir. İşte bu yanlış tasavvur cennet ve cehennemin çok renkli olacağını gösteriyor. Mahşer günü tekfir edilen nice inananlar cennetül ala’da olacak ve yine insanların mümin dedikleri nice azizler, ulularda esfele safilini boylayacaklar. Allah en iyi bilendir.

KURANİ ÇERÇEVE; Kuranda iman kavramı genel olarak kalbe, İslam ise amele atfedilir. mesela;

قَالَتِ الْأَعْرَابُ آَمَنَّا قُلْ لَمْ تُؤْمِنُوا وَلَكِنْ قُولُوا أَسْلَمْنَا وَلَمَّا يَدْخُلِ الْإِيمَانُ فِي قُلُوبِكُمْ

" Araplar dediler ki; biz iman ettik deki siz iman etmediniz. Fakat deyin ki biz Müslüman olduk. Çünkü iman sizin kalplerinize henüz yerleşmedi" Ayetinde ifade ettiği gibi imanın yeri kalptir. Ğaybe iman fiile olur mu? Kuran da sadece bakara 143. ayette amel imana denk olarak zikredilmiştir:  وَمَا كَانَ اللَّهُ لِيُضِيعَ إِيمَانَكُمْ إِنَّ اللَّهَ بِالنَّاسِ لَرَءُوفٌ رَحِيمٌ

" Allah sizin imanlarınızı zayi edecek değildir. Allah kullarına karşı çok şefkatli ve merhametlidir." Bu ayette amelin imana denk tutulması ifade ettiğimiz gibi özel amellerden, özel hallerden biridir. İhtimaldir ki namaz imana eşdeğer görülmüştür. Peygamberimizin hadisi de bu ihtimali destekler niteliktedir. النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَقُولُ إِنَّ بَيْنَ الرَّجُلِ وَبَيْنَ الشِّرْكِ وَالْكُفْرِ تَرْكَ الصَّلَاةِ

 Kuranı kerimde İslam;  genel olarak amele, hayata ve yaşama taalluk ettirilmiştir.

 إِنَّ الدِّينَ عِنْدَ اللَّهِ الْإِسْلَامُ-- وَمَنْ يَبْتَغِ غَيْرَ الْإِسْلَامِ دِينًا فَلَنْ يُقْبَلَ مِنْهُ وَهُوَ فِي الْآَخِرَةِ مِنَ الْخَاسِرِينَ-- الْيَوْمَ أَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ وَأَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَتِي وَرَضِيتُ لَكُمُ الْإِسْلَامَ دِينًا

"Allah katında geçerli tek yaşam tarzı İslam'dır." (âli imaran:19) "Her kim İslam'ın dışında bir hayat tarzı ararsa o ondan asla kabul edilmeyecek ve kıyamet gününde ziyana uğrayanların ta kendisi olacaktır." (âli imran:85) "bugün size dinimi kemale erdirip üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve sizden din (hayat tarzı) olarak İslam'dan razı oldum.(M:3)  Tüm bu ayetler İslam'ın dıştaki, İmanın ise içteki bir hayat nizamı olduğunu gösteriyor. Kuran da iman kavramının fiille başlayıp isme dönüşmesi gerçekten çok manidardır. İman fiili ile kalpte başlayan süreç İslam ile hayat bulup kişiyi kalbi ile mümin hayatı ile Müslim olan iki isme birden mevsuf kılıyor. Yani Ey iman eyleminde bulunan insan, İslam ile ispatla imanını ki mümin ve Müslim isimlerini alabilesin.

                                                            قبل يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا آَمِنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَالْكِتَابِ الَّذِي نَزَّلَ عَلَى رَسُولِهِ وَالْكِتَابِ الَّذِي أَنْزَلَ مِن

" Ey iman edenler!  Allah ve resulüne iman ediniz." (nisa:136) ayeti bize fiili imanı isme ve sıfata dönüştürmemizi istiyor. Yani sizler ey iman fiilini işleyenler imanlarınızı kendinize isim yani mümin ismine dönüştürün.  Kişi iman edebilir fakat önemli olan imanı İslam'ı ile ispatlayarak ismi faile dönüştürmesidir. Kişi iman edebilir fakat kişi mümin olması için imanın muhakkak İslam'ı ile ispatlaması lazımdır. Bundan dolayı İman ayrı,İslam ayrı, mümin ayrı, Müslüman ayrı kavramlardır. Bir insanın Müslüman olması için dinin İslam kendisinin Müslüman, imanın olabilmesi için de mümin olması gerekir. Müslüman olmayanın dini İslam değil, mümin olmayanında imanı yoktur. İmanlı olduğunu söylemesi sadece ispatlanmamış bir sözden öteye geçemez. İman kavramı kuran da şu anlamlarda kullanılır

1) Emanet;  إِنَّا عَرَضْنَا الْأَمَانَةَ عَلَى السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَالْجِبَالِ فَأَبَيْنَ أَنْ يَحْمِلْنَهَا وَأَشْفَقْنَ مِنْهَا وَحَمَلَهَا الْإِنْسَانُ إِنَّهُ كَانَ ظَلُومًا جَهُولًا (72)

" Biz emaneti göklere, yere ve dağlara yükledik de onlar bunun sorumluluğundan dolayı tirtir titreyerek emaneti yüklenmekten kaçındı. İnsanoğlu onu yüklendi. İnsanoğlu gerçekten çok zalim ve cahildir." ( ahzap:72) Bu ayetten yola çıkarak mümin emaneti yüklenen ve ona ihanet etmeyen kişiye denir. Mümin emanetçidir.

2) emniyet; وَإِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ رَبِّ اجْعَلْ هَذَا بَلَدًا آَمِنًا  " hatırla İbrahim'in; Ya Rabbi bu beldeyi emin bir belde kıl dediği vakti."

3)Tasdik manasında; وَمَا أَنْتَ بِمُؤْمِنٍ لَنَا وَلَوْ كُنَّا صَادِقِينَ " şimdi sen biz doğruyu söylesek bile sen bizim söylediğimizi tasdik etmiyor musun." (yusuf:17)

4) güven manasında;  فَإِنْ أَمِنَ بَعْضُكُمْ بَعْضًا فَلْيُؤَدِّ الَّذِي اؤْتُمِنَ أَمَانَتَهُ وَلْيَتَّقِ اللَّهَ رَبَّهُ " eğer biriniz birinize güvenirse kendisine güvenilen emaneti eda etsin rabbi olan Allahtan korksun." (bakara: 283)

5) İnanmak yani akide manasında; آَمَنَ الرَّسُولُ بِمَا أُنْزِلَ إِلَيْهِ مِنْ رَبِّهِ وَالْمُؤْمِنُونَ كُلٌّ آَمَنَ بِاللَّهِ وَمَلَائِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ

" resul ve müminler kendisine indirilen o vahye iman ederler. Onların hepsi Allaha, meleklerine, kitaplarına ve elçilerine inan kimselerdir." (Bakara: 285 )

  وَلَوْ أَنَّهُمْ آَمَنُوا وَاتَّقَوْا لَمَثُوبَةٌ مِنْ عِنْدِ اللَّهِ خَيْرٌ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ  " eğer onlar inanmış ve sakınmış olsalardı bu onlar için Allah katında elbette hayırlı olurdu keşke bilselerdi."

فَإِنْ آَمَنُوا بِمِثْلِ مَا آَمَنْتُمْ بِهِ فَقَدِ اهْتَدَوْا وَإِنْ تَوَلَّوْا فَإِنَّمَا هُمْ فِي شِقَاقٍ فَسَيَكْفِيكَهُمُ اللَّهُ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ

" Şayet onlar sizin inandığınız gibi inanmış olsalardı elbette hidayeti bulurlardı. Eğer yüz çevirilerse muhakkak ki onlar apaçık bir ayrılığa düşmüşlerdir. Allah sana yeter. O her şeyi  işiten ve bilendir." ( Bakara: 137)

رَبَّنَا إِنَّنَا سَمِعْنَا مُنَادِيًا يُنَادِي لِلْإِيمَانِ أَنْ آَمِنُوا بِرَبِّكُمْ فَآَمَنَّا رَبَّنَا فَاغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَكَفِّرْ عَنَّا سَيِّئَاتِنَا وَتَوَفَّنَا مَعَ الْأَبْرَارِ

" Ey rabbimiz biz rabbinize iman edin diyen bir çağırıcı davetçiyi işittik ve hemen iman ettik. Sende bizleri n günahlarını bağışla, kötülüklerimizi ört ve bizleri iyilerle beraber vefat ettir." ( Ali imran: 193)

İslam kavramı kuran da şu anlamlarda kullanılır;

1) Teslimiyet; إِذْ قَالَ لَهُ رَبُّهُ أَسْلِمْ قَالَ أَسْلَمْتُ لِرَبِّ الْعَالَمِينَ " Hani rabbi İbrahim'e teslim ol dediğinde, İbrahim; ben âlemlerin rabbi olan Allaha tüm benliğim ile teslim oldum dedi." İbrahim'in teslimiyeti kuran da şöyle anlatılır:                                           قُلْ إِنَّ صَلَاتِي وَنُسُكِي وَمَحْيَايَ وَمَمَاتِي لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ " Deki benim ibadetlerim, adanmışlığım, yaşantım ve ölümüm alemlerin rabbi Allah içindir."

2) Selamet-selam ;  وَلَقَدْ جَاءَتْ رُسُلُنَا إِبْرَاهِيمَ بِالْبُشْرَى قَالُوا سَلَامًا قَالَ سَلَامٌ  " Yemin olsun elçilerim İbrahim'e müjde ile geldiğinde selam ey İbrahim dediler. İbrahim'de selam dedi." selam sadece dünyada değil ahirette de selamdır;  تَحِيَّتُهُمْ فِيهَا سَلَامٌ  " onların cennetteki merhabalaşması selamdır."

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا إِذَا ضَرَبْتُمْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ فَتَبَيَّنُوا وَلَا تَقُولُوا لِمَنْ أَلْقَى إِلَيْكُمُ السَّلَامَ لَسْتَ مُؤْمِنًا تَبْتَغُونَ عَرَضَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا فَعِنْدَ اللَّهِ مَغَانِمُ كَثِيرَةٌ كَذَلِكَ كُنْتُمْ مِنْ قَبْلُ فَمَنَّ اللَّهُ عَلَيْكُمْ فَتَبَيَّنُوا إِنَّ اللَّهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرًا (94)

" Ey iman edenler yeryüzünde savaşa çıktığınızda iyice araştırın. Size selam veren birine dünya hayatını arzulayarak sen mümin değilsin demeyin. Allah katında olanlar nimetler daha çoktur. Bundan önce sizlerde böyle idiniz de Allah size lütfetti. Haydi artık iyice araştırın. Allah sizin yaptıklarınızdan haberdardır." (nisa:94)

وَإِذَا حُيِّيتُمْ بِتَحِيَّةٍ فَحَيُّوا بِأَحْسَنَ مِنْهَا أَوْ رُدُّوهَا إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ حَسِيبًا " selamlandığınız zaman sizde o o selamdan daha güzeli ve ya aynısı ile karşılık verin. Allah her şeye karşı hesap görücüdür." (Nisa:86) bu hayat bulmanın şekli selamlaşmaktır.

سَلَامٌ قَوْلًا مِنْ رَبٍّ رَحِيمٍ-- -- سَلَامٌ عَلَى نُوحٍ فِي الْعَالَمِينَ-- سَلَامٌ عَلَى إِبْرَاهِيمَ--- سَلَامٌ عَلَى إِلْ يَاسِينَ--سَلَامٌ عَلَى مُوسَى وَهَارُونَ-

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا لَا تَدْخُلُوا بُيُوتًا غَيْرَ بُيُوتِكُمْ حَتَّى تَسْتَأْنِسُوا وَتُسَلِّمُوا عَلَى أَهْلِهَا ذَلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ

" ey iman edenler kendi evinizin dışında herhangi bir eve sahibi ile ünsiyet kurmadıkça ve ona selam vermedikçe girmeyiniz. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır."

  فَإِذَا دَخَلْتُمْ بُيُوتًا فَسَلِّمُوا عَلَى أَنْفُسِكُمْ تَحِيَّةً مِنْ عِنْدِ اللَّهِ مُبَارَكَةً طَيِّبَةً كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمُ الْآَيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ

" Sizler evlere girdiğinizde Allah katından bereketli ve pak bir selam olarak öz benliğinize selam veriniz.”

3)selim: يَوْمَ لَا يَنْفَعُ مَالٌ وَلَا بَنُونَ (88) إِلَّا مَنْ أَتَى اللَّهَ بِقَلْبٍ سَلِيمٍ " o gün ne mal ne de evlat fayda vermez ancak Allah'a selim bir kalp ile gelen müstesna." Yani fesada uğramamış, bozulmamış, sağlam bir kalp.

وَقَدْ كَانُوا يُدْعَوْنَ إِلَى السُّجُودِ وَهُمْ سَالِمُونَ " onlar bundan önce sağlam oldukları halde secdeye davet ediliyorlardı."

4) Esmaül-hüsna; هُوَ اللَّهُ الَّذِي لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ الْمَلِكُ الْقُدُّوسُ السَّلَامُ الْمُؤْمِنُ الْمُهَيْمِنُ الْعَزِيزُ الْجَبَّارُ الْمُتَكَبِّرُ سُبْحَانَ اللَّهِ عَمَّا يُشْرِكُونَ

" O Allah ki ondan başka ilah yoktur. O meliktir, mukaddestir, selamdır, güven verendir, gözetleyendir, güçlüdür, önüne geçilemeyen ve en büyük olan, noksan sıfatlardan münezzeh olandır."

5) Müslüman;  وَوَصَّى بِهَا إِبْرَاهِيمُ بَنِيهِ وَيَعْقُوبُ يَا بَنِيَّ إِنَّ اللَّهَ اصْطَفَى لَكُمُ الدِّينَ فَلَا تَمُوتُنَّ إِلَّا وَأَنْتُمْ مُسْلِمُونَ

" Bunu İbrahim de Yakup da kendi oğullarına vasiyet etti; Ey oğullarım Allah sizin için bir din seçti. O halde sadece Müslümanlar olarak ölünüz." (bakara:132) Bu ayette Müslüman İslam dinini yaşayarak Allaha kavuşan kimse demektir. Kuranda genel olarak Müslüman imanın gereği olan İslam dinine hayatını teslim eden kimse olarak anılır.

Mümin ve Müslüman olanların özellikleri;

- Allah’ı her şeyden çok severler.(2/165)                                                                                                                                              - Namazlarını sürekli huşu içinde ve dosdoğru kılarlar.(23/2,9)
- Gizli ve açık bir şekilde infak ederler.(2/3)
-Allah’ın adı anıldığı zaman yürekleri ürperir, onun ayetleri onlara okunduğunda imanları artar ve onlar sadece rablerine dayanıp güvenirler.(8/2)
-Anne ve babalarına iyilikte bulunup onlara öf bile demezler.(17/23)
-Amaçsız ve anlamsız şeylerden tümüyle yüz çevirirler.(23/3)
-Mallarıyla ve canlarıyla Allah yolunda cihat ederler.(9/5)
- Zandan sakınırlar. Zannın çoğunun haram olduğunu bilirler.(45/24
-Kendilerini arındırmak için infak ederler
-Kınayıcının kınamasından hiçbir zaman korkmazlar.(5/54)
-Asla yalan söylemezler.(23/8)
-Emanete ihanet etmezler.(2/177)
-Söz verdiklerinde sözünü tutarlar.(2/177)
-Yolda kalmışlara yardım ederler.(2/177)
-İnsanların kusurlarını affederler.(3/135)
-Darlıkta da, bollukta da infak ederler.(3/133)
-Kızdıkları zaman öfkelerini yenerler.(3/133)
-Allah’ın ayetlerini az bir pahaya satmazlar.(3/199)
-Kendilerine biri selam verdiğinde ‘sen mümin değilsin ‘ demezler.(4/94)
-Günah işlediklerinde hemen Allah’ı hatırlayıp af dilerler.(3/135)
-İyiliği emreder, kötülükten men ederler.(9/71)
-Kötülüğü iyilikle defederler.(13/22)
-Büyük günahlardan kaçınırlar.(53/32)
-Kendilerine şeytandan vesvese geldiği zaman Allah’a sığınırlar
-İsraf etmezler yani amaçsız ve anlamsız kullanmazlar.(25/67)
-Cimrilik yapmazlar.(25/67)
-Akraba ziyaretini yerine getirirler.(13/21)
-İşleri aralarında istişare iledir.(42/38)
-Sözü dinlerler ve en güzeline uyarlar.(39/18)
-Kuran okunduğu zaman onu can kulağı ile dinlerler.(7/204)
-Okunan Kuran, onların imanlarını arttırır.(8/2)
-Mümin kardeşlerinin arasını düzeltirler.(49/50)
-Hayırda yarışırlar.(23/61)
-Rablerine kavuşacaklarının ve ona döneceklerinin ümidi ile yaşarlar.(2/46)
-Gözlerin ve kalplerin korkudan dehşete kapıldığı kıyamet gününden korkarlar.(24/37)
-Ne bir Ticaret ve ne de bir alışveriş onları Allah’ı gündemde tutmaktan asla alıkoymaz.(24/37)

- Pek az uyurlar.(51/17) Geceleri yanları yataklarından ayrılır, gecenin derinliklerinde secdeye vararak ve kıyama durarak, Rablerini anarlar seher vakitlerinde tövbe ve istiğfar ederek ümit ve korku ile rablerine yalvarır ve: “Ey Rabbimiz! Cehennem azabını bizden uzaklaştır; çünkü onun azabı, gerçekten pek korkunç, pek yaralayıcı olacaktır. O ne kötü bir yer ve o ne kötü bir duraktır!”

-“Rabbimiz! Bizi doğru yola erdirdikten sonra kalblerimizi eğriltme, katından bize rahmet bağışla; şüphesiz sen karşılıksız hibe edensin.

"Rabbimiz! Kendimize yazık ettik; bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen biz gerçekten kaybedenlerden oluruz" diye dua edip Allaha sığınırlar.

Soru 1; imanın, müminin, İslam'ın ve Müslüman'ın zıttı nedir?

Cevap: İmanın zıttı küfür, müminin zıttı kâfir, İslam'ın zıttı fesat, Müslüman'ın zıttı ise müfsittir.

Soru 2: kâfire selam verilir mi? El cevap; evet. Çünkü selam karşıdakine bir duadır ve hidayet talebidir.

قَالَ سَلَامٌ عَلَيْكَ سَأَسْتَغْفِرُ لَكَ رَبِّي إِنَّهُ كَانَ بِي حَفِيًّا

" İbrahim dedi ki selam olsun ( Allah selamet versin) sana ben senin için rabbimden mağfiret talep edeceğim."

--وَإِذَا سَمِعُوا اللَّغْوَ أَعْرَضُوا عَنْهُ وَقَالُوا لَنَا أَعْمَالُنَا وَلَكُمْ أَعْمَالُكُمْ سَلَامٌ عَلَيْكُمْ لَا نَبْتَغِي الْجَاهِلِينَ

" onlar boş ve anlamsız bir şey işittiklerin de ondan yüz çevirirler. Ve derler ki bizim amellerimiz bize sizin amelleriniz sizedir. Selam olsun ( Allah selametlik versin) size biz cahilleri arzu etmeyiz."

وَعِبَادُ الرَّحْمَنِ الَّذِينَ يَمْشُونَ عَلَى الْأَرْضِ هَوْنًا وَإِذَا خَاطَبَهُمُ الْجَاهِلُونَ قَالُوا سَلَامًا

" Rahmanın kulları yeryüzünde tevazu ile yürürler, cahiller onlarla muhataplaştıklarında size selam ( Allah selametlik versin)  olsun derler. " Cahiller kavramı İslam'ın zıttı olarak kullanılmıştır ve rahmanın kullarına muhatap olan bu kimselere, mümin Allah size selametlik versin anlamında “selam olsun” der ve geçerler. Selam mümine verilirse; hak yolda sebatı için tüm iç ve dış saldırılardan selamette kalması için dua, Kâfir için olursa onun hidayete ermesi için yapılan bir dua konumundadır. İnsanın,  insanlığın hidayeti için dua etmesi gayet doğal ve yerli bir harekettir.  Mümin olamayan birine istiğfar;

وَلَا تُصَلِّ عَلَى أَحَدٍ مِنْهُمْ مَاتَ أَبَدًا وَلَا تَقُمْ عَلَى قَبْرِهِ إِنَّهُمْ كَفَرُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَمَاتُوا وَهُمْ فَاسِقُونَ

" Onlardan (küfür üzere) ölen herhangi birinin namazını kılma ve onların kabirlerinin başında durma. Çünkü onlar Allaha ve resulüne küfür ederek ölmüş fasık kimselerdir. ( Tevbe:84)

 Bu ayet bizlere açık bir şekilde şunu yasaklıyor ki; küfür üzere ölmüş birisinin namazı kılınmaz, kabrinin başında durulmaz.  Bu hüküm küfür üzere ölen kimseler için geçerlidir.

اسْتَغْفِرْ لَهُمْ أَوْ لَا تَسْتَغْفِرْ لَهُمْ إِنْ تَسْتَغْفِرْ لَهُمْ سَبْعِينَ مَرَّةً فَلَنْ يَغْفِرَ اللَّهُ لَهُمْ ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ كَفَرُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِقِينَ

" Şayet sen ( küfür üzere ölen ) kimseler için değil bir defa, yetmiş defa dahi istiğfar talep etsen Allah onları asla bağışlamaz. Bunun sebebi bunlar Allah ve resulüne küfretmiş kimselerdir."

إِنَّ اللَّهَ لَا يَغْفِرُ أَنْ يُشْرَكَ بِهِ وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذَلِكَ لِمَنْ يَشَاءُ وَمَنْ يُشْرِكْ بِاللَّهِ فَقَدِ افْتَرَى إِثْمًا عَظِيمًا

" Muhakkak ki Allah kendisine şirk koşulmasını asla affetmez. Fakat bunun dışında kalan günahları dilediği kimse için affeder. Kim Allaha şirk koşarsa muhakkak ki o büyük bir günah ile Allaha iftira etmiş olur."  (Nisa:48) Bu ayet ahirette bir sahneyi anlatıyor. Yoksa dünyada iken birçok müşrik İslam'ı kabul etmiş ve Allah da onları affetmiştir. Allahın affetmediği;  şirk işleyerek ölen müşrik kimselerin şirkidir. Bundan dolayı şirk üzere ölen kimsenin namazını kılmak, onun bağışlanmasını istemek, Allahın vadinden vazgeçmesini dilemek gibi olur. Bu da haram bir istektir.

---Fakat şirk işlemiş ve ya küfretmiş birisinin şirk ve küfrü açık beyan ise daha hayatta iken o kimse için istiğfar  talep edilir mi?

قَالَ سَلَامٌ عَلَيْكَ سَأَسْتَغْفِرُ لَكَ رَبِّي إِنَّهُ كَانَ بِي حَفِيًّا :

" İbrahim babasına dedi ki; sana selam olsun, ben pek yakında senin için rabbimden istiğfar talep edeceğim."

وَاغْفِرْ لِأَبِي إِنَّهُ كَانَ مِنَ الضَّالِّينَ: " Ya Rabbi babamı bağışla, muhakkak ki o şaşırmışlardandır." (şuara: 86 )

إِنْ تُعَذِّبْهُمْ فَإِنَّهُمْ عِبَادُكَ وَإِنْ تَغْفِرْ لَهُمْ فَإِنَّكَ أَنْتَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ

"Eğer sen onları azap edersen onlar senin kullarındır. Yok, eğer onları af edersen muhakkak ki bu da (senin şanındandır) Muhakkak ki sen şanı yüce olan ve her şeyi hikmetle yapansın."(maide118)

مَا كَانَ لِلنَّبِيِّ وَالَّذِينَ آَمَنُوا أَنْ يَسْتَغْفِرُوا لِلْمُشْرِكِينَ وَلَوْ كَانُوا أُولِي قُرْبَى مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمْ أَنَّهُمْ أَصْحَابُ الْجَحِيمِ (113) وَمَا كَانَ اسْتِغْفَارُ إِبْرَاهِيمَ لِأَبِيهِ إِلَّا عَنْ مَوْعِدَةٍ وَعَدَهَا إِيَّاهُ فَلَمَّا تَبَيَّنَ لَهُ أَنَّهُ عَدُوٌّ لِلَّهِ تَبَرَّأَ مِنْهُ إِنَّ إِبْرَاهِيمَ لَأَوَّاهٌ حَلِيمٌ

" Bir peygambere ve müminlere en yakınları dahi olsa cehennem ehli oldukları belli olduktan sonra onların arkasından istiğfar talep etmeleri yakışık kalmaz. İbrahim’in babasının (ardından) için istiğfar talep etmesi babasına verdiği bir sözden dolayıdır. Ne zaman ki İbrahim’e babasını Allahın düşmanı olduğunu beyan ettirildi, hemen İbrahim ondan kendini beri kıldı."

 

 
Eklenme Tarihi : 03.09.2013 16:17:17
Okunma Sayısı : 6577