يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ أَنفِقُواْ مِمَّا رَزَقْنَاكُم مِّن قَبْلِ أَن يَأْتِيَ يَوْمٌ لاَّ بَيْعٌ فِيهِ وَلاَ خُلَّةٌ وَلاَ شَفَاعَةٌ وَالْكَافِرُونَ هُمُ الظَّالِمُونَ

Ey iman edenler! Kendisinde hiçbir alış verişin, hiçbir dostluğun ve hiçbir şefaatin bulunmadığı bir gün gelmeden önce, size verdiğimiz rızıklardan (Allah yolunda) harcayın. Kâfirlere gelince, onlar zalimlerdir ta kendileridir. (Bakara: 254)



.





KUR-AN DA EL-ESMA-ÜL HÜSNA

Kur’an-i çerçevede El-Esma-ül Hüsna;

El-Esmâ ül-Hüsnâ’ya kur’an’i çerçevede baktığımızda genel olarak esmalar ayetlerin sonlarına yerleştirilmişlerdir. Ayetlerin sonlarında yer almaları, cümlede yüklemin fonksiyonu gibi Kur’ân‘ın anlaşılmasında önemli bir yer tutmaktadır. Bir taraftan ayetteki hüküm için illet olurken bir taraftan da önceki ve sonraki ayet içerikleriyle sıkı bir anlam ilişkisi kurmaktadır. Kontekst bağlamında Esmâ ül-Hüsnâ değerlendirildiğinde esma’nın çok farklı tecellilerini görmek mümkündür. Bundan dolayı ayetlerin sonundaki esmaların hem ayetin öncesi hem de ayetin sonrasıyla bir anlam ilişkisi vardır. Kişinin bu anlam ilişkisini yakala bilmesi esma hakkındaki bilgisine bağlıdır. Esma hakkındaki doğru bir bilgiye hâkim olmak, ayetlere hakkında doğru bir bilgiye hâkim olmayı doğurur. Bundan dolayı esma ilmi, ilimler içerisinde en önemli ilimdir.        Bir Müslüman için Allah’ın isim ve sıfatlarını yani El-Esma-ül Hüsna’sını öğrenmek, ilmin en yücesi ve şereflisidir. Çünkü ilmin değeri, malumun (bilinen şeyin) değerine bağlıdır. Malum da Allah olduğuna göre Allah’ın isim ve sıfatları, en yüce ve en şerefli ve en değerli bir ilim olmaktadır. Allah’ı tanımada El-esmâ ül-Hüsnâ anahtarlar gibidir. Her şey bir şeye benzer ama Allah, hiçbir şeye benzemez. Allah’ın esma ve sıfatları ile mahlûkatın isim ve sıfatlarında mukayyet bir benzerlikler olsa da bu durum müsemmanın da benzer olmasını zorunlu kılmaz. Müsemanında benzer olması gerektiğini savunalar Allah’ın esmasında ilhad edip (haktan) sapanlardır. Çünkü “Allah’ın isimleri, tepkiselliğe temel olma yönleriyle değil, eylem olan gayeleri yönüyle anlamlandırılırlar.”  İnsanlarla ilgili rahmet tepkisel bir durumu ifade ederken rahmetin Allah’a nispet edilmesinde elbette tepkisel bir durum söz konusu değildir. Çünkü merhamet duygusu, merhamet edilene duyulan şefkat ve acımayı ifade etmektedir. Madem merhametin insandaki gerçekliği budur, o halde bu sıfatlar her türlü noksanlıklarından münezzeh olarak Allah’a nispet edilmelidir. Hiçbir benzerinin olmadığı Allah’ı teşbihten uzak ve tenzih ederek bilmek, tanımak ve anlamak ancak O’nun ya kevni ya da kitabi ayetlerini doğru okumakla mümkün olur. O halde Esmâ’yı bilmek Kur’ân’ı ve varlığı bilmeye, varlığı ve Kur’ân’ı bilmek de Esmâ’yı bilmeye ve anlamaya bağlıdır. “Esmâ’yı bilmek Kur’ân’ı ve varlığı bilmeye bağılıdır.” Bu hakikat zihinlere kazıldı. Peki, kur’an’ı ve varlığı bilmek neden esma’yı bilmeye bağlıdır? İşte sır burada; eğer biz Allah’ı bilir, fakat anlamaz isek, o zaman kur’an’ın lafızlarına takılır ve maksadını idrak edemeyiz. Allah’ı tanır fakat anlayamaz ise Kâinatın eşyasına takılır, eşyanın arkasındaki maksadı anlayamayız. Allah’ı anlayamayan insanlar Kur’an’ın büteşabihlerinde boğulmaya mahkûm olurlar ve esma hususunda ilhada saparlar. Mesela; Hud suresi 105-106-107-108. Ayetlerde;

“O Gün gelince, O'nun izni olmadıkça kimse konuşamayacak ve (bir araya getirilenlerden) kimileri bedbaht, kimileri de bahtiyar olacak. Bedbaht olanlar (dünyadayken yaptıklarından ötürü) ateşte (kalacaklar) ve orada ah çekip inleyecekler. Gökler ve yer durdukça orada ebedî kalıcıdırlar. Rabbinin dilediği (müddet) başka. Çünkü Rabbin ne dilerse hakkıyla onu yapandır. Bahtiyar olanlara gelince: Onlar da cennettedirler. Rabbinin dilediği (müddet) müstesna olmak üzere gökler ve yer durdukça onlar orada ebedî kalıcıdırlar. (Bu), bir lütf-ü ihsandır ki (tükenip) kesilmesi yoktur.”

Okuduğumuz ayetlerde gökler ve yer daim olduğu müddetçe denilmiştir. Şimdi Allah’ı anlayamayan bir tasavvur bu ayetle Allah’ın ne murat ettiğini idrak edemez ve ayetlerin lafzına takılı kalır. Lafza takılı kalınca da şöyle demeye başlar: Madem bir gün cennette cehennemde yok olacak o zaman ben ne diye ibadet edeyim. Eğer bizler Esma, kâinat ve Kur’an üçlüsünü gereği gibi tanımaya çalışırsak o zaman Hâlık ile Mahlûk arasında doğru bir ilişki kurarız. “Esmâ’nın amacı; sadece esma’nın lafızlarını işitmek, ezberlemek ve lügatteki manalarını bilmek değildir. Fakat Esma’nın amacı; Halık ile mahlûkat arasında doğru bir ilişki kura bilmeyi elde etmek ve imkân nispetinde bu sıfatlarla bezenerek esma’nın inşa ettiği bir ahlakla ahlaklanıp hakka yakın olmaktır. Kişinin esma’yı öğrenmesinin tek amacı esma ile ahlaklanıp Allah’ın mukarrebun kullarından olmaktır. Kur’an Allah’ın; ER-Rahim, El-Âlim, Eş-Şekur, El-Hâkim ve El-Ekram oluşunu haber verir. Bunun manası şudur; Allah Rahimdir, merhamet edeni sever. Allah Âlimdir, Âlim olanı sever. Allah Şekurdur, şükredeni sever, Allah hâkimdir, hikmetle hareket edeni sever, Allah El-Ekrem’dir, ikram edeni sever. Allah’ın Esma ve Sıfatların büyüklüğünü idrak eden kalpte o isme ve sıfata karşı bir muhabbet başlar, ortaya çıkan bu muhabbette kişiyi bu isim ve sıfatların sahibine muhabbet ettirir. Kul Allah’a âşık olunca da baktığı her yerde Allah’ın esmasının tecellilerini görür. İnsan âşık olduğu Allah’ın esmalarından hangisi ile güçlü bir münasebet kurarsa, o ismin insanda güçlü bir tecellisi hâsıl olur. Bundan dolayıdır ki kimi insanlar çok merhametli, kimi insanlar çok cömert, kimi insanlar çok Âlim, kimi insanlar da çok af edici olurlar. İnsan yaşadığı hayat içerisinde ihtiyacı ne ise kendi hali ve ihtiyacına uygun Esmâ’dan birisini tevessül ederek Allah dua etmelidir ki ihtiyacı hâsıl olsun. Biz de diyoruz ki bizim Esma’yı öğrenmeye ihtiyacımız var. Ya Allah ya Alîm! Bizlere esmayı bilmeyi, tanımayı ve anlamayı nasip eyle.

 El-Esmâü'l-Hüsnâ ibaresi Kur'anda dört yerde geçer. İlk geçtiği yer Araf suresi:180. ayette esma hakkında ilhada sapanlardan bahseder. Bizim esma’yı kur’an-i çerçevede incelememizin temel sebebi de esma hakkında ilhada sapmamaktır. Daha öz bir ifade ile Allah kendini nasıl anlatıyor ve sıfatlandırıyorsa biz de Allah’ı öyle anlamak ve sıfatlandırmak zorundayız. Aksi halde kendi kafamıza göre bir Allah tasavvuru ortaya koyarak Allah’a yakışmayan isim ve sıfatlarla onun niteler ve ya Allah’a ait olan bir esma ve sıfatı ondan alıp, başkasına vererek Rabbimize karşı hafizenallah şirk koşmuş oluruz. Hiç şüphesiz şirk en büyük zulümdür.

وَلِلَّهِ الْأَسْمَاءُ الْحُسْنَى فَادْعُوهُ بِهَا وَذَرُوا الَّذِينَ يُلْحِدُونَ فِي أَسْمَائِهِ سَيُجْزَوْنَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ (180)

En güzel isimler Allâh'ındır. O halde O'na o (güzel isim)lerle du'â edin ve O'nun isimleri hakkında eğriliğe (haktan) sapanları bırakın; onlar yaptıklarının cezasını çekeceklerdir. (Araf:180)

 

قُلِ ادْعُوا اللَّهَ أَوِ ادْعُوا الرَّحْمَنَ أَيًّا مَا تَدْعُوا فَلَهُ الْأَسْمَاءُ الْحُسْنَى وَلَا تَجْهَرْ بِصَلَاتِكَ وَلَا تُخَافِتْ بِهَا وَابْتَغِ بَيْنَ ذَلِكَ سَبِيلًا (110) وَقُلِ الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي لَمْ يَتَّخِذْ وَلَدًا وَلَمْ يَكُنْ لَهُ شَرِيكٌ فِي الْمُلْكِ وَلَمْ يَكُنْ لَهُ وَلِيٌّ مِنَ الذُّلِّ وَكَبِّرْهُ تَكْبِيرًا

De ki; “ ister «Allah» diye dua edin, ister «Rahman» diye dua edin. Hangisiyle dua ederseniz edin, en güzel isimler O'nundur. Namazda sesini fazla yükseltme, fazla da kısık tutma, bu ikisi arasında bir yol tut. Hamd, çocuk edinmeyen, mülkte ortağı olmayan, zillet ve acizliğin gerektirdiği bir yardımcıya ihtiyacı bulunmayan Allah'a mahsustur" de ve O'nu tekbir ile yücelt.” (İsra:110*111)

طه (1) مَا أَنْزَلْنَا عَلَيْكَ الْقُرْآَنَ لِتَشْقَى (2) إِلَّا تَذْكِرَةً لِمَنْ يَخْشَى (3) تَنْزِيلًا مِمَّنْ خَلَقَ الْأَرْضَ وَالسَّمَاوَاتِ الْعُلَا (4) الرَّحْمَنُ عَلَى الْعَرْشِ اسْتَوَى (5) لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَمَا تَحْتَ الثَّرَى (6) وَإِنْ تَجْهَرْ بِالْقَوْلِ فَإِنَّهُ يَعْلَمُ السِّرَّ وَأَخْفَى (7) اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ لَهُ الْأَسْمَاءُ الْحُسْنَى (8)

Tâ Hâ. Biz bu Kur'ân'ı sana güçlük çekesin diye indirmedik. Ancak Allah'tan korkanlara bir öğüt olsun diye indirdik. O, yeri ve yüce gökleri yaratan tarafından parça parça indirilmiştir. O sınırsız rahmet Sahibi ki, mutlak kudret ve hükümranlık tahtına kurulmuştur. Göklerde ve yerde ve bunların arasında ve toprağın altında ne varsa hepsi O'na aittir. Sözü (ister gizle) ister açığa vur, O (insanın) gizli (düşüncelerini de) bilir, gizlinin gizlisi (duygularını) da. Allah ki, kendisinden başka ilah olmayan O'dur. En güzel, en yüce isimler (nitelikler) O'nundur. (Taha:8)

هُوَ اللَّهُ الْخَالِقُ الْبَارِئُ الْمُصَوِّرُ لَهُ الْأَسْمَاءُ الْحُسْنَى يُسَبِّحُ لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ (24)

O Allah ki, yaratandır, (en güzel bir biçimde) kusursuzca var edendir, 'şekil ve suret' verendir. En güzel isimler O'nun dur. Göklerde ve yerde olanların tümü O'nu tesbih etmektedir. O, Azizdir, Hâkimdir. (Haşir:24)

   - Esma Allahın insanlığa uzatılmış olan sapsağlam ipidir. Yani hablullahil metindir. Kim bu ipe tutunursa hiç şüphe yoktur ki kopması mümkün olmayan bir ipe tutulmuş olur.           

 ". وَمَنْ يَعْتَصِمْ بِاللَّهِ فَقَدْ هُدِيَ إِلَى صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ"

"Kim Allah'a tutunursa muhakkak ki doğru yola iletilmiş olur"

Yukarıdaki ayette kim Allah'a sımsıkı tutunursa demesi ne demektir acaba? Elbette bu tutunma Allahın zatına değil, sıfatlarına yönelik yapılan bir tutunmadır. Bu ise ancak onun esmasını iyi idrak edip, anlamaktan geçer. Allahın 99 ismi vardır kim bunları iyi idrak edip hayatına yansıtırsa o muhakkak cenneti hak etmiş olur. Çünkü kâinattaki her şey onun esmasının bir tecellisini taşır.  Esmayı anlayan varlığı iyi anlamış ve tanımış olur demektir. Kâinatın var oluş gayesini anlayan insan hiç şüphesiz ki esmanın sahibi olan Allah'a kul olmaktan başka çaresi kalmaz. Bize düşün esmasının tecellisini taşıyan kâinatı esmadan koparmamaktır.  Ne esmayı eşyadan, ne de eşyayı esmadan koparmak zaten mümkün değildir. Fakat en büyük tehlike eşyayı esmanın veya esmayı eşyanın yerine koymaktır. İşte tam bu noktada kişi Allah'ı hakkı ile takdir edememiş ve rabbine bir takım eşyayı şirk koşmuş olur. Mesela Errezzak sadece Allah'tır. Allahın Rezzak sıfatını Allahtan başkasına yakıştırmak ve rızkı ondan beklemek esmayı eşyaya vermek olur ki bu da Allah'ı hakkı ile takdir edememektir. Ve ya Elbasir; her şeyi gören sadece Allah'tır. Kişi bu esmayı Allahın dışındaki bir gücü nispet edip o gücünde her şeyi gördüğüne ve işittiğine inanıyor ise, bu Allah'ı hakkı ile takdir edememektir. Hiç şüphe yok ki Allah'ı hakkı ile takdir edemeyenler Allah'a şirk koşarlar. Allaha şirk koşmak, zulmün en büyüğüdür. Yani Allah'a karşı yapılmış olan en büyük haksızlıktır. İşte tüm bu şirk zihniyetlerinden kurtuluş ancak eşyayı konulması gereken yere koyarak, esma ile eşya arasındaki ilahi tecellileri fark edip rabbimizi hakkı ile takdir etmekten geçer.

Esmayı tanıyan kâinata ve olaylara bütünsel bakar, esmadan kopan kâinata ve olaylara parçasal, kopuk ve çarpık bakar. Allahın bak dediği yerden olaylara bakamayan hayatı yamuk okumaya başlar.  Yamuk okunan bir hayattan da doğru bir düzen çıkmaz.

-Esma;  sevenin sevdiğini tanımasıdır. Peki, kişi hiç sevdiğini merak etmez mi? Kişi tanımadığı bilmediği birini nasıl razı edebilir? Allah'ı razı etmenin yolu onu tanımaktan geçer, onu tanımak onun esmasını tanımaktır. Rabbinin esmasını tanıyan rabbini razı eder. Rabbinin esmasından kopanlar rabbinin gazabına uğrarlar.

Esma; Allahın tüm kâinata ve insanlık ailesine büyük bir lütfüdür. Onun Rahman, Rahim, halim, kerim, ğaffar, tevvab, zul celali vel ikram oluşu hiç şüphesiz tüm insanlığa ve kâinata büyük bir lütuftur. Zaten esma Allahtan kullarına uzatılmış ilahi bir iptir. Kurtuluş istiyorsanız Allahın esmasına yapışın.

-Esma; Allah’ın kart vizitidir. Kişi rabbisinin ne iş yaptığını merak ediyor ise rabbisinin kart viziti olan esmaül hüsnasına baksın.  Orda Rabbisini tanıyacaktır. Rabbisini tanımayan rabbisinden nasıl haber verebilir ki? Musa rabbisini tanıdığı için firavuna en güzel cevabı vermiştir. Firavun sordu ey musa rabbin ne iş yapar? musa cevap verdi;

قَالَ فَمَنْ رَبُّكُمَا يَا مُوسَى (49) قَالَ رَبُّنَا الَّذِي أَعْطَى كُلَّ شَيْءٍ خَلْقَهُ ثُمَّ هَدَى

" Rabbim her şeyi yaratılışına uygun yaratıp sonrada onu programlayandır." dedi. İşte Musa Rabbisini esması ile tanıdığı için en mükemmel bir şekilde firavuna gereken cevabı verdi. Şimdi insanlara sorsanız rabbiniz ne iş yapar kimisi Allah yeri ve göğü yaratandır, yağmur yağdırır, deprem meydana getirir, şimşek çaktırır der ve üç beş esmadan ötesine geçemez ya geri kalan esmalar? Geri kalan esmaları bilmediği için o esmaların yerini çoktan birileri doldurmuştur. Allahın hakkını başkalarına vermek istemiyorsak ve hayatın tüm sorularına en güzel cevabı vermek istiyorsak, rabbimizin kart viziti esmaül hüsnasına muhtacız. O kart vizit ki Allahı hakkı ile takdir edecek ve hayatın tüm şifrelerini ve sorularını çözecektir. İşte o kart vizit esmaül hüsnadır.

 
Eklenme Tarihi : 20.12.2013 14:37:15
Okunma Sayısı : 22802